Görüş Bildir

Ne tarihimize Ne Kültürümüze!

Vatandaşlar, bağrında 33 medeniyeti yaşatan ve tarih ile kültürel dokusuyla açık hava müzesi kimliğine sahip Diyarbakır'da, "Ne tarihe ne de kültürel kimliğe" sahip çıkılmadığını söyledi.

Ne tarihimize Ne Kültürümüze!

33 medeniyete ev sahipliği yapan, uzunluğu ve yüksekliğiyle dünyada teki olmayan Surları, Mekke ve Medine’den sonra bağrında en çok Sahabeyi barındıran ve diğer semavi dinlerin tarihinde önemli iz bırakan kadim kent Diyarbakır, açık hava müzesi olma konumundan, istediği şekilde faydalanmadığı gibi, sahip çıkan da bulunmuyor.

Söz Haber'in "Bırakın Vatandaş Konuşsun"’ haber ekibi,  Diyarbakır'ın tarihi ve kültürel mirasıyla ilgili düşüncelerini Diyarbakır'daki vatandaşlara sordu. İşte vatandaşlardan, gelen tepkiler.

“DİYARBAKIR TARİH KOKUYOR”

Diyarbakır çok güzel ve tarihi bir yer olduğunu ifade eden İsa Onar, Diyarbakır’ı görmek için Elazığ’dan geldiğini söyledi. Diyarbakır’ın adeta tarih koktuğunu belirten Onar, “Maalesef tarihi ve kültürel varlıklarımıza hiç sahip çıkmıyoruz. Tarihi yerleri korumalıyız, sahip çıkmalıyız. İnsanların bilinçlenmesi lazım. Bizde bu bilinç ne yazık ki biraz eksik. Biz millet olarak tarihe gerekli önemi vermiyoruz. Define bahanesiyle tarihi yerleri tahrip ediyoruz” dedi.

“ENVANTERİNİN ÇIKARILMASI LAZIM”

Abdürrezzak Erim de Diyarbakır’ın en az 5 bin yıllık bir tarihe sahip olduğuna dikkati çekerek, 33 medeniyet hüküm sürdüğü kentte bu medeniyetlerin eserlerinin var olduğunu kaydetti. Erim, “Diyarbakır dünya çapında bir kültür merkezidir. Kültürel miraslarımıza maalesef yeteri kadar sahip çıkmıyoruz. İnsanlarımız bu konuda yeteri kadar bilinçli değil. Kültürlü değil. Kültürün ne demek olduğunu bu manada pek bilmiyorlar. Bu çok acı bir şey. Diyarbakır surları ve Hevsel bahçeleri UNESCO Dünya Mirası listesine alındı. Ama biz bu bilinçte değiliz maalesef. Bana göre kültürel mirasımızın bir envanterinin çıkarılması lazım. Şunu diyebiliriz ki Diyarbakır’da kültürel mirasımızı yeterince bilinmiyor. Öyle yeler var ki insanlarımız oranın kültürel bir değer olduğunu bilmiyor. Mesela ben size bir örnek veyim. İçkale’de bir kilise var. Bende uzunca bir süre orada bir kilise olduğunu bilmiyordum. Neden? Çünkü orası daha önce askeri bir alandı. Yeterince oraya insanların gitmediği için bilinmemiş. Bu anlamda çalışma yapmamız lazım. Halkımızın bilinçlenmesi lazım. Bunu eğitimle, konferanslarla, tanıtımlarla yapmamız lazım” diye konuştu.

“DİYARBKIR'IN BENZERİ YOK”

Abdurrahim Kiper ise “Ben Niğde’den Diyarbakır’a geldim. Diyarbakır üstü kadar, altıda çok mübarek bir şehir. Buranın kıymetini iyi bilin. Diyarbakır gibi başka Türkiye’de böyle güzel ve mübarek bir kent yok. surlar, Hz. Süleyman Cami, Ulu Cami hakikaten dünyada eşi ve benzeri olmayan yerler” şeklinde konuştu.

“BU SURLAR AVRUPA’DA ALSAYDI”

Diyarbakır surlarının vakit kaybetmeksizin restore edilmesi gerektiğini anlatan Veysi Ayaz da şöyle konutu:

“Tarih her toplumun geçmişiyle ilintili bir olgudur. Tarih bize geçmiş milletlerin inanç, yaşam, kültür, değer, sosyoloji ve felsefesiyle ilgili çok ciddi bilgiler verir. Bizden önce yaşamış toplumları kendi tarihleriyle, inanç ve kültürleriyle tanırız. Tarihi eser dediğimiz zaman, bunun sanatsal bir kaygıyla yapılıp yapılaması önemli değil. Tarih dediğimiz zaman bireysel çalışmalarla yapılmış nesneler dahi çok ciddi önem taşırlar. Bizi geçmişimizle ilintilendiren şey kültürel mirasımızdır. Bizden önce yaşamış atalarımız, yada daha farklı toplumları Anlamanın tek yolu kültürel mirasımızdan geçer. Kültürel mirasımıza kanımca sahip çıkamıyoruz. Diyarbakır surları Çin Seddinden sonra uzaydan görülebilen tek eserdir. 5,5 kilometre uzunluğundaki bu surlar Avrupa’da alsaydı cam fanus içerisine konulup korunurdu. Ama bizim surların belirli dönemlerinde yapılan restorasyon çalışmalarında inşaat işçileriyle restorasyon yapılmış. Arkeolog ve antropologlar yok. Diğer farklı alanlarda uzmanlaşmış kişiler yok. sıradan insanlarla restorasyon çalışması yapıldığını gördük. Bununda surların dokusuna ne kadar zarar verdiğine hepimiz şahit olduk. Surların bazı bölümlerini gezdiğimiz zaman dahi bu tahribatı görebiliyorsunuz. Öncelikle bir devlet projesi olarak restorasyon projeleri hazırlanması ve uygulanması gerekir. Konya’daki Mevlana müzesine yılda milyonlarca turist ziyaret ederken Diyarbakır’da 27 şehit sahabenin yan yana bulunduğu ve değişik ilçelerimizde peygamber mezarlarının olduğu halde tanıtımı olmadığı için turist çekemiyoruz.”

“DÜNYAYA İYİ BİR ÖRNEK OLABİLİRİZ”

Bilal Acar da, surları koruyamadıkları için üzgün olduğunu belirterek, “Diyarbakır’ın tarihi çok eskilere dayanıyor. Farklı kültürde insanların yaşadığı eski gelenekleri olan bir tarih. Bu kültürel mirasları korumamız gerekiyor. Bu miraslarımızla dünyaya iyi bir örnek olabiliriz. Bu kazanımlarımızı korumamız gerekiyor. Diyarbakırımızın surları bayağı bir harabe gibi. Son yıllarda biraz restorasyon çalışması ile biraz düzeltildi ancak bu yeterli değil. Bu insanı üzüyor tabi. Buraları korumamız bizim asili görevlerimizden biridir. İnsanlarımız kendi tarihi hakkında bilgi sahibi olursa belki de biraz koruma sorumluluğuna erişebilirler” dedi.

“KÜLTÜREL ESERLERİMİZ HEP ARKA SIRLARDA”

Barış Yıldırım isimli vatandaş ise “Diyarbakır büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir kent. Bu mirastır bizim için. Ama ne yazık ki koruyamıyoruz. Sürekli tahrip ediliyor. Gerçekten çok üzücü bir durum. Tarihi yerler ekonomik rant için tahrip ediliyor. Sur içindeki yerleri yıkılıp yeni yeni evler yapılıyor. Bu tarihimizin yok edilmesi gibi bir şey. Mesela tarihi Hevsel bahçeleri yeniden yapılandırılmaya başlanacaktı. On gözlü civarında koca koca binalar yapıldı. Şuan yıkım kararı alındı ama tahribat yapıldı. Bence sivil toplum kuruluşlarının bu konuda bir şeyle yapması gerektiğini düşünüyorum. Şuan ekonomi herkesin önceliğinde olduğu için kültürel eserlerimiz hep arka sırlarda kalıyor” şeklinde konuştu.

“82 BURCU 81 İLE TAHSİS EDELİM”

Diyarbakır surlarındaki burçlarla ilgili değişik bir fikrinin bulunduğunu aktaran Ramazan Erim, “Diyarbakır’daki kültürel varlıkların bir sonraki nesle ulaşması için bu elimizdeki mevcut değerleri korumamız gerekiyor. Bunları için herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Diyarbakırlılar olarak kültürel varlıklarımıza sahip çıktığımızı söylesek kendimizi kandırmış oluruz. Yaklaşık 80 yıldır ailemiz bu mahallede yaşıyor. Biz buralarda avlulu taş evlerde yaşadık. Buralarda yaşarken çok mesut ve mutluyduk. Ama maalesef bugün yüksek binalarda yaşıyoruz ve mutlu değiliz. Buralara gelmemizin nedeni tarihi değerlerimizi koruyamamızdan ötürüdür. Diyarbakır surlarını korumalıyız. Benim naçizane fikrim, bu surlarda 82 burcumuz var. Her bir burcu bir ülkemizdeki bir ile tahsis ederek ve her bir il o burcu korumaya yönelik restorasyonunu yaparsa, Türkiye Diyarbakır’da birleşir. Hem burçlarımız korunur ve hem de turizme büyük bir katlı olur” diye konuştu.

"FARKLILIKLARIMIZ ZENGİLİKTİR?"

Aziz Bey ise Diyarbakır’ın son yıllarda kıymetinin bilinmeye başladığına savunarak, şöyle dedi: “Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir. Fakat maalesef tam olarak hak ettiği değeri bulamayan bir şehrimiz. İnşallah bundan sonra yapılacak çeşitli faaliyetlerle hak ettiği değeri bulacaktır. Gerek şairler, edebiyat adamları, sanatçılar ve bilim adamlarını yetiştiren çok zengin bir ilimiz. Bunlarla tanınmasını ve bilinmesini istiyoruz. Bizde bu şehrin evlatları olarak bu şehrin musiki değerlerine sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bu güzel eserleri yeni nesillere aktarmaya çalışıyoruz. Birlik, beraberlik ve kardeşlik içerisinde çeşitli farklılıklarımızı birer zenginlik olarak görerek, yeni nesiller için daha yaşanılır bir dünya oluşturmalıyız.”

"ANZELE NEDEN KAPATILDI?

Diyarbakır’ın meşhur Anzele suyunun zaman içerisinde unutturulmaya çalışıldığını ifade eden Zülküf Uluçay, “Diyarbakır’da kapatılan ve yok edilen Anzele’yi dile getirmek isterim. Aynı su ve aynı balık Şanlıurfa’da da var. Halbuki Anzele “Anzilha”nın abisidir. Aynı su ve aynı balık Diyarbakır’da da var. Biz çocukken orada balıklarla yüzmeyi öğrendik. Bu su salahaneye akıyordu. Oradan da dabakhaneye oradan da Alipınar’a akıyordu. Ama yok edildi. Bunun tekrar gündeme getirilmesi ve yaşatılması lazım. Aslında bu işlerde devletin katkısının olması lazım. Devletin öncülüğü olmasa insanlar bir şey yapamaz. Bu surlar dünyanın neresinde olsa orası turizm şehri olur. Bugün balıklı göle gidin orası turist kaynıyor. Diyarbakır’a niye gelmesinler?” 

Kaynak: Diyarbakır Söz

Etiketler:

Editor Hakkında

Haber Merkezi