Konya'da bir araç korkuluklara çarptı, feci kazada 2 kişi hayatını kaybetti

Konya'da kontrolden çıkan taksin yol kenarında bulunan korkuluklara çarpması sonucu vasıtadan dışarı fırlayan 2 şahıs hayatını kaybetti.

Konya'da bir araç korkuluklara çarptı, feci kazada 2 kişi hayatını kaybetti

Konya'da kontrolden çıkan taksin yol kenarında bulunan korkuluklara çarpması sonucu vasıtadan dışarı fırlayan 2 şahıs hayatını kaybetti.

KORKULUKLARA ÇARPTI

Kaza, saat 04.30 sıralarında merkez Selçuklu ilçesi İstanbul Caddesi'nde meydana geldi. Henüz sürücüsü öğrenilemeyen 42 FK 822 plakalı araba, sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu yol kenarında bulunan korkuluklara çarptı.

ARAÇTA BULUNAN 2 KİŞİ YOLA FIRLADI

Çarpmanın etkisiyle vasıtada bulunan Alişan Çalış ve Mehmet Kaya yola fırladı. Kazayı gören vatandaşların ihbarı üzerine hadise yerine polis ve 112 acil sıhhat ekipleri sevk edildi.

2 KİŞİ KAZADA HAYATINI KAYBETTİ

Sağlık ekiplerinin kontrollerinin ardından 50 yaşındaki Alişan Çalış'ın hadise yerinde hayatını kaybettiği anlaşıldı. Ağır yaralanan Mehmet Kaya ise kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.

CENAZESİ OTOPSİYE GÖNDERİLDİ

Olay yerinde bulunan Çalış'ın cansız teni otopsi yapılmak üzere hastaneye götürüldü. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Bir şehrin kendi kendini yönetmesi demek olan belediye; büyüyerek zenginleşip şehirleşen yerleşimlerde oluşan bir teşkilattır. Kelime olarak Arapça “belde” ve “bilâd” kelimeleriyle bağlantılı olan kelime Tanzimat Döneminde kullanılmaya başlamıştır.

Müslüman beldelerde belediyenin temeli “hisbe” teşkilatıdır. Hisbe; dinî emirler uyarınca gerçekleştirilen genel ahlakı ve kamu düzenini koruma faaliyetlerini ve özellikle bununla görevli müesseseyi ifade eder. Bu işle görevli memura da muhtesip denir. Hisbe, şeri bir müessesedir ve İslam şehrinde haram olanın işlenmesinin amme otoritesi tarafından önlenmesini emreder. Muhtesibin üç ana görevi vardır. Bunlar; dinî, iktisadi ve adlidir. Hz. Peygamber zamanından beri varlığı bilinen hisbe yani ihtisap işi, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında tam teşkilatlı bir müessese hâline gelmiştir. Bu teşkilat Emevi, Abbasi ve Selçuklular dönemlerinde de devam etmiştir.

Selçuklu Döneminde Nizamülmülk, her şehir ve kasabaya bir muhtesebin tayin edilmesi gerektiğini söylemiştir. Eğer bir yerde ihtisap işleri nizamını kaybeder, ticaret ve ölçüler murakabesiz kalır, şeriat işleri bozulur ve fısk aşikâre vuku bulursa, oraya derhal heybetinden halkın ve ileri gelenlerin korkacağı hassa emirlerinden birini göndermesini sultana tavsiye etmiştir.

Konya’da ihtisap teşkilatı hakkında Selçuklular zamanında yazılmış olan Takrîrü’l-menâsıb (devlet makamlarına tayinler) adlı eserde bir ihtisap menşuru (belgesi) vardır. Bu belgede Sadr-ı kebir divanülhisbe hâkimi ve muhtesipler meliki Necmeddin Ebu Bekir’in Darülmülk Konya ihtisap işleri başına tayin edildiğine dair bilgilere yer verilmektedir. Fiyatların tespitinde pazarlarda men etme yetkisiyle miskal ve dirhemlerin ölçü ve ayarlarını muhafazada tam bir gayret ve itina göstermesi, alış-veriş esnasında maiyetinde bulunan kimselerin satıcı ve müşterilerin durumlarına bakarak adaletsizliğe meydan vermemesi, esnafın hakkına riayet etmesi ve yeni kaideler koymaktan sakınarak pazarlara emin tellallar koyması, kefaletsiz işe müsaade etmemesi, suçlulara suçu nispetinde ceza vermesi ve bütün ihtisap şartlarına riayet etmesi şeklinde bu mansıp sahibinin vazifeleri sayıldıktan sonra onun, eski muhtesiplerin ihtisap resmi olarak tasarruf ettikleri iradı alması bildirilmekte ve emir, naip ve Konya pazarları halkının Necmeddin Ebu Bekir’in muhtesip ve pazarların hâkimi olarak tanımaları ve tevki-i hümayuna itimat etmeleri buyrulmaktadır.

II. Kılıçaslan zamanında Konya’da sultana mensup Konyalı Fahreddin Yunus bin Hasan isminde dükkân sahibi bir muhtesip ile Malatyalı Ebu Bekir bin Hasan isminde diğer bir muhtesibin mevcudiyeti kayıtlarda geçmektedir. Karatay Vakfiyesi’nde, ordu muhtesibi (Muhtesibu’l-asâkir) olarak adı geçen Ebu Sait bin İlyas namında bir kimsenin mevcudiyeti, bu memuriyet ve vazifenin askerî teşkilat içerisinde de bulunduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Muhtesiplere diğer devlet memurları gibi maişet tahsis edilmeyip esnaf ve pazarlarda muayyen bir ihtisap resmi verilmekteydi.

Müslümanların hâkim olduğu şehirlerde adli merciin kadılara yüklenmesi en gelişmiş örneğiyle bir kurulu nizam olarak Osmanlı Devrine aittir. Osmanlı şehrinin yönetimi ve yargı görevi ilmiye sınıfından olan kadılara bırakılmıştı. Kadı sadece şehrin değil, civarındaki köylerle nahiyelerin de mülki amiri ve yargıcı idi ve buna “Kaza dairesi” denirdi. Merkez bürokrasisinin üyesi olan kadı belirli bir süre için tayin edildiği bu bölgede yargının, kolluk işlerinin, mali görevlerin ve şehir yönetiminin sorumlusuydu. Klasik Osmanlı Döneminde şehir yönetiminde beledî, mülki ve adli görev aynı elde toplanmıştı. Kadı güvenlik amiri ve vakıfların deneticisiydi. Kadının bu görevleri yerine getirmesi için kendisine yardımcı olan bazı başka görevliler, kurumlar ve gruplar vardı. Subaşı, böcekbaşı, çöplük subaşısı, mimarbaşı gibi Yeniçeri Ocağı mensubu subaylar ve görevliler, genel güvenlikten temizlik ve imar düzeninin sağlanmasına kadar çeşitli alanlardaki kolluk görevini yerine getirmekteydiler. Yine kadının, büyük merkezlerin değişik semtlerinde bulunan “ayak naibi” denen vekilleri onun adına narhın uygulanmasını kontrol etmek, bölgelerindeki davalara bakmak ve esnafı teftiş etmekle görevliydiler. Osmanlı taşra idaresinde genellikle büyük memurların personeli onların özel hizmetlileridir.

Yavuz Sultan Selim döneminde çıkan Karaman eyaleti kanunları içinde yer alan “Kanun-ı İhtisâb-ı Şehr ve Kazâ-i Konya” adlı kanunnamede muhtesibin görevleri şu şekilde sıralanmaktadır:

“Muhtesib, narh-ı ma’rûfdan noksan üzere satduğı ehl-i hazarı kâdî ma’rifetiyle ta’yir edüb kanun-ı mukarrer üzere cerimesin alur; ziyâde nesne alamaz.”

“Ve muhtesib, me’kûlât satan ehl-i sûkdan her hafta haftalık deyü birkaç akçesin alur. Bakkal ve aşçı ve etmekçi ve kassâb dahi rızasıyla muhtesibe kesim gibi ikişer akçe verürmiş. Fi’l-hakika bu vaz’, ehl-i sûka naks üzere satmağa rıza ve icâzetdir. Ve bir tulum peynirden bid’aten resm alub andan satdırırmış. Kadı mahkemesine verilen narhı gözetmeyüb ve eksüğin dutub cerime almağa mukayyed olmaduğı ecilden bid’atler refolunub kadîm kadîmi tilere olmak mukarrer kılındı. Narh görülmeyüb hakk-ı sükût almak min-ba’d caiz değildir.”

Yine Osmanlı Döneminde ihtisap teşkilatıyla birlikte şehirlerde yürütülen bazı hizmetler vakıf müessesesince karşılanırdı. Vakıf müessesesi, vakfın statüsü ve dokunulmazlığını şehirdeki alt yapı ve bazı sosyal hizmetleri şeri kaidelerle himaye altına alarak herhangi bir idari otoritenin veya cemaatin usulsüz müdahalelerinden ve değiştirmesinden de korurdu. Şehrin hâkimi (adli merci) bu alanda kontrolcü fonksiyonu da yüklenirdi.

Osmanlı Döneminde Konya’da da vakıfların belediye görevlerini üstlendiği görülmektedir. Vakıfların belediye görevlerini layıkıyla üstlendiklerini gösteren tarihî vesikaların başında şeriye sicilleri gelmektedir. Şehirdeki çeşitli vakıflara ait yapıların zamanla onarımı gerektiğinde vakıf mütevellileri mahkemeden onay almak zorundaydı. Bu amaçla yapılan mimari keşiflerin şeri sicillerdeki örnekleri belediyecilik konusunda canlı ve değerli bilgiler içermektedir. Ayrıca şehirdeki konutların alım-satımı için de mahkemeye başvurularak hüccet istenirdi. İşte bu yüzden Konya şeriye sicilleri dikkatlice incelenirse, Osmanlı Dönemindeki Konya şehir dokusu hakkında çok önemli bilgiler elde etmek mümkündür. Bu bilgilerden Osmanlı Devrinde şehir dokusu ve yapılaşmasının tesadüfi oluşmadığı, tersine sistematik bir şekilde hazırlanan altyapı kavramının mevcut olduğu ortaya çıkar. Konya sicil kayıtlarına göre; 1683 yılında Elhac İshak Efendi tarafından şehrin en işlek iki kapısı olan Ertaş ve At Pazarı kapıları arasına baştanbaşa kaldırım döşetilmişti. Yine aynı şekilde Konya’nın kuzeyinden Musalla yöresinden Ertaş Kapısı’na ve At Pazarı Kapısı yakınındaki Buğday Pazarı’ndan semerciler çarşısına kadar kaldırım inşa edilmişti. Diğer bir sicil kaydında ise; kaldırım konusunun şehrin başka kesimlerinde alt yapı öğesi olarak yer aldığı görülmektedir. 1672 yılında Mevlâna Zaviyesi yakınındaki Kiremitli Han’dan Şehir Irmağı’na kadar kaldırım döşetilmişti. Aynı biçimde altmış beş odası, beş kenefi (helâ) bulunan Valide Han’ın avlusuna da kaldırım döşenmişti.

Kaynak: Diyarbakır Söz