İYİ DÜŞÜNÜN

Muhammed Mursi İsa El İyyat’ın 30.11.2011 tarihinde kurmuş olduğu Özgürlük ve Adalet partisi 23-24 Mayıs 2012 de yapılan seçimleri kazındı ve iş başına geldi. Böylece Mısır tarihinde ilk defa Demokrasinin kuralları işletilerek halkın oyu ile bir seçim yapıldı.

Bu, Arap ülkelerinin birçoğunda kısmen yasal olarak teşkilatlanmış olan Müslüman Kardeşler/İhvan)ın en büyük zaferi idi.

Aslında durum biraz Türkiye’ye benziyordu. Zira Türkiye’de de İslamı referans noktası olarak kabul eden Adalet ve Kalkınma Partisi, daha önceki seleflerinin 03. Kasım.2002 tarihine kadar taşıdığı bayrağı bu defa göndere dikme imkanı buldu ve tek başına iktidara geldi.

Ak Parti iktidarına ilk büyük tuzak 01.Mart.2003 tarihinde kuruldu. 1 Mart tezkeresi olarak bilinen ABD eşliğinde Irak’a asker gönderme isteği, Ak Partili 99 Milletvekilinin hayır oyu ile akamete uğradı. ABD yetkilileri bunu hiçbir zaman unutmayacaklarını söylediler ve Türkiye’den bunun intikamını alacaklarını açık açık deklare ettiler.

Ancak ABD nin bu tavrına karşılık, Avrupa ülkeleri Türkiye’nin yanında yer aldılar. Bunu her mahfilde beyan ettiler. Fransa’ya yapılan bir seyahat sırasında Fransız Milletvekili ve Senatörleri en üst makama Türkiye’nin bu tavrını büyük bir demokrasi olayı olarak gördüklerini ifade etmekten çekinmediler. Zaten o sebeple değil mi ki, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan müzakere sürecinin başlatılmasına yeşil ışık yakıldı.

Avrupa birliği ile müzakere sürecinin başlatılması sonrasında batılı büyük sermayenin Türkiye’de çok büyük yatırımları oldu. Bunu değerlendirmekte gecikmeyen Arap Ülkeleri de ellerindeki Milyar dolarları Türkiye’ye akıtmaktan, Türkiye’de büyük çaplı yatırımlar yapmaktan çekinmediler.

Türkiye’nin üstü üstüne 16 tı çeyrekte yüzde 6,5 - 7 ler seviyesinde kalkınmasının altında yatan bu gerçeği hiçbir zaman unutmadık.

Türkiye ulaşmış olduğu bu güç sayesinde bölgenin en önemli aktörlerinden birisi haline geldi. Suriye/İsrail arasındaki barış görüşmelerinde aracılık yaptı.

Tam da bu esnada bize Katyuşa füzeleri fırlatılıyor diyen İsrail, Gazzede katliam yaptı. 1500 Müslümanı şehit etti. 4500 den fazla insanın yaralanmasına sebebiyet verdi. Ardından Mavi Marmara gemisinde yaşanan katliam Türkiye-İsrail ilişkilerinin kopmasını beraberinde getirdi.

Ardından göz göre göre Türkiye’ye ikinci bir tuzak kuruldu ve çok iyi ilişkiler içerisinde olduğu Suriye’de patlak verme istidadındaki iç savaşa batının dürtüklemesi ile taraf olduk. Türkiye şöyle düşündü. Türkiye iktidarını sürdürenlerin sosyal, hukuki ve siyasi statüleri belli. Mısır o noktaya geldi. Suriye’de de bu durum başarılır ve İhvan iş başına gelir ise, artık bölge tümü ile bu siyasi işbirliğinin eline geçer. Aslında hemen belirtmek lazım, Beşşar İhvan yanlısı değildi ama, siyasi işbirliği yapmak bakımından Türkiye’den farklı bir noktada bulunmuyordu. Bu cümleyi bir daha okumanızı salık veririm. Suriye rejimi bir bütün olarak Sayın Cumhurbaşkanını bir siyasi idol olarak görüyordu. Onun bu durumundan azami ölçüde istifade etmek, demokrasi meselesini zamana yaymak pek ala mümkündü. Biz işin o yönünü görmedik, bizde bile kamil manada olmayan demokrasiyi Suriye’ye götüreceğimizi düşündük.

Ben oyunu ABD nin İsrail ile işbirliği yaparak kurguladığına artık kesin olarak inanıyorum. İşin içerisine bizi de sokarak, Suriye de iç savaşı başlattılar. 3 yılı aşa iç savaşın geldiği nokta, harap olmuş bir ülke, yüz binlerce ölüm, milyonlarca sürgün ve iş başında bulunan bir Esed.

Şunu belirtmek istiyorum, 1 Mart tezkeresinden sonra Türkiyeye kurulan bu ikinci tuzak(Suriye olayı) bize çok pahalıya mal oldu. Suriye’ye demokrasi getirme mücadelemiz, Mısır’ın demokrasisini kaybetmesi ile neticelendi.

Dışta bunlar olur iken, içeride bir dershane meselesi çıkarıldı. Ak Parti iktidarının ilk gününden beri ilan ettiği ve sıkıca arkasında durduğu 3 Y (yasaklar, yolsuzluk ve yoksulluk ile mücadele) den birisi olan yasaklar dönemi herkesin kafasının karışmasına sebep oldu. Dershaneler niye kapatılıyordu? Amaç sadece yoksul çocuklarının dershane parası ödemesinin önüne geçmek ise, çocuklarını özel okullarda okutacak olanlardan 10 binine para yardımı yapma konusundaki kanunu Ak Parti niye çıkarmıştı(Bu kanunu daha sonra Anayasa Mahkemesi iptal etti). Maddi imkansızlık çeken çocukların dershane ücreti varılacak bir anlaşma ile pek ala dershanelere ödenebilirdi. Buralardan Üniversitelere öğrenci yollayan Camia bunu kendisine yapılmış bir savaş ilanı olarak gördü. İpler tümden koptu. (Ve zaten dershanelerin bir gereklilik olduğu gündemden şmüş değil, şimdilerde Halk Eğitim Merkezleri ha bire öğrencilere özel ders vermek için kurslar açıyor.)

Bu işten ne camia ne Parti kar elde etmiş değil. Yüzümüz gözümüz kan revan içerisinde kartopu gibi yuvarlanıp gidiyoruz. Hiç görülmediği biçimde TBMM sinde Ramazan ayında bir Polis memuru estirerek sigarasını içti ve daha dün Şişlide Lise öğrencileri Cuma Namazı kılan Cemaate namaz boyunca, yani en az 10 dakika, hiç öyle namaz falan kılıp durmayın, Allah yok(Haşa) diye tezahürat yaptılar.

Ben aslında cümle aleme sesleniyorum, bu işlere sebep olan biz değil miyiz mi diyorsunuz. İyi düşünün.