Demokrat Parti ve Adnan Menderes’in İdam Süreci

Bugün Sultan Abdülaziz’den sonraki ikinci dış kaynaklı siyasi şehidimiz Adnan Menderes’in idamının 53. yılıdır. Ülkemiz ve Menderes’in idamının başlangıcı olan 1945 yılında çok partili siyasal hayata dördüncü kez, yine dış güçlerin çıkarı ve yönlendirmesi altında adımını atmıştı. 1946 seçimleri Dünya demokrasi tarihinin yüz karalarından biri olan, “açık oy, gizli sayım ve sayımdan sonra seçim sonuçlarının derhal yakılması” kuralını 2100 yıl arayla ne Aristo ne Ruso bilir. Çünkü CHP liderinin neden ve nasıl çok partili bir hayat istediğini hatırlamamız gerekir. Yoksa İnönü’nün iktidarı en az Beşer Esed kadar sevdiğinden hiç şüphem yoktur. Rahmetli Menderes, onda iktidar hastalığı olduğunu söylerdi.

 Burada CHP lideri İsmet İnönü’nün temel amacı, majestelerin kontrolünde olacak bir muvazaalı partiler sistemini kurmaktı. Tıpkı, 1930 yılındaki Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi kurulacak sistem, halkın gazını alıp barajların kapaklarından fazla suları boşaltacak ve böylece Türkiye, BM’nin hür bir üyesi olarak demokratik ülkeler grubunda yer alacaktı. Bu girişimin temel amacı CHP’yi sonsuza dek Türkiye’nin başında tutmaktı.

Ancak Adnan Menderes, Celal Bayar ve basiretli Türkiye halkı bu oyunu, aynı ustalıkla 15 Temmuz 2016 gibi 14 Mayıs 1950 yılı akşamına kadar oynamıştır. Öyle ki halk, CHP’yi bundan dört ay sonra da sonra muhalefetten tasfiye edecekti. Çünkü şehid Ali Adnan Menderes basiretiyle olayın farkındaydı ve DP’nin kuruluşunda Türk demokrasinin manifestosu olarak şu nutku irad eder:

Bugün Demokrat Parti resmen kuruldu. Şimdi Türk siyasî hayatında yepyeni bir sahife açılıyor. Bu tarih, gelecek kuşaklar için asla unutulmayacak bir kilometre taşı olacak. Artık tek parti-tek şef sisteminin egemenliği, yalnız devlet hayatımızın dar kalıpları arasından çıkmakla kalmayacak; aynı zamanda, milletimiz yıllarca özlemini çektiği demokrasinin en ufuklarından özgürce nasibini alacak. Ülkemizin kalkınmaya, ekonomik açıdan gelişmeye ihtiyacı var. Demokrasi ve kalkınma hamleleri Demokrat Parti’nin iki temel felsefesi olacak. Kurucusu olduğum bu partinin, politik hayatımızda sonsuza kadar devam edeceğini ümit etmek istiyorum. Bizden sonra bu partinin başına geçecek yöneticilerin, 1946 ruhunu daima hafızalarda canlı ve uyanık tutmaları en samimi dileğimdir. (07 Ocak 1946)

 

Bu süreçten sonra CHP+Basın+Ordu+Üniversite ve sırça köşklerde oturan içi ve dışı Batılı sadece adı Müslümanlar oluşan bir “Zinde Kuvvetler” cephesi kurmuştur. Amaç, ne pahasına olursa olsun iktidarı, “Hasso ve Mammolar”dan geri almaktı.  Çünkü onların ağzı çorba kokmakta ve böylece uzaya gidecek (!) olan Türkiye’nin de hızını kesmekteydi. Bu ittifakının üyelerinden olan Basın şu taktikleri uygulamıştır (Kaynak, CHP yayın organı Ulus’un yazarı Cüneyt Arcayürek) :

Ulus, Başbakan Menderes’i adım adım izlemek kararı almıştı. Karar, elbette ki Nihat Erim’indi. Başbakan (Menderes) bir barajın temelini mi atmaya gidecek, Ulus muhabiri Ankara’dan oraya gönderiliyordu. DP önderi bir başka il’e gidip nutuk mu söyleyecek Ulus muhabiri bir gün önce Menderes’in gideceği kente varıyor, bir ön haber veriyor, sonra… Menderes’e ve DP’ye alabildiğine saldırıyorduk. Haberdeki bu tutumu başyazı, yan yazılar imzasız yorumlar izliyordu. Ulus, hemen her gün yeni bir rüzgâr estiriyordu.

 

Peki ya daha DP iktidarının ikinci gününde darbe girişiminde bulunan ve 6/7 Eylül olaylarında sessiz kalan ordudaki cuntalara ne demeli. DP’nin 1957 seçimlerini kazanması üzerine, Batı destekli cuntaların darbe hazırlıkları en üst seviyeye çıkmaya başlamış ve 24 Aralık 1957’de komite adına Faruk Güventürk adında bir cuntacı, Milli  Savunma  Bakanı Şemi  Ergin’le darbe konusunu görüşmüş ve onu kendi saflarına liderlik için çekmeye bile çalışmıştı.

15 Temmuz darbesini haber veren Binbaşı gibi Samet Kuşçu adlı bir subay Ocak 1958’de darbe oluşumunu bizzat Menderes’e ihbar etmiştir. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın geniş bir soruşturma isteğine hayatının hatasını yaparak hayır demiştir. Tarihe dokuz subay olayı olarak geçen bu olay sonrasında askeri mahkemede ‘ihtilal hazırlamak’ suçlamasıyla yargılanan  dokuz subay, altı ay sonra beraat ederken, ihbarda bulunan  Samet  Kuşçu ise iki yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.

CHP 1959 yılından itibaren Demokrat Parti’yi yıpratacak ve sonunu hazırlayacak İstanbul Topkapı, Çanakkale, Geyiklide ve Kayseri’de olaylarını başlatır. 12 Nisan 1960 günü DP grubu yayımladığı bildiri CHP’yi “silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamakla”, bir kısım basını da bunu yalan ve çarpıtılmış haberlerle desteklemekle suçlar. Buna önlem olarak süresi ve yetkisi belirli yani üç ayda işini bitirecek bir Tahkikat Komisyonu’nun kurulması olur. 18 Nisan’da Demokrat Parti’nin önergesi TBMM’de kabul edildi.

İnönü o gün TBMM’de yaptığı konuşmada‚ “Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp baskı rejimi haline getirmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır‛ diyerek 1960 askerî darbesini başlattığı görülmektedir.

İnönü, meclis kürsüsünden yaptığı bu konuşmasında; Türkiye’de yapılması planlanan darbeye Kore Darbesi’ni örnek göstererek, bir anlamda darbe girişimine yeşil ışık yakmıştır. Bu konuşması nedeniyle de meclisten on iki gün uzaklaştırma cezası almıştır.

İnönü bu olayı, tüm il ve ilçe teşkilatlarına bildirmiş, CHP teşkilatlarını meclisteki durumdan haberdar etmiştir. Bundan sonra, meclis içerisindeki muhalefet iktidar çatışması sokaklara taşmış ve ihtilale giden süreç başlamıştır.

Menderes 24 Mayıs’ta soruşturma komisyonunun görevini tamamladığını ve sonuçların en kısa sürede kamuoyuna duyurulacağı açıklayarak ortamı yumuşatmaya çalışmıştır. Menderes olayları yatıştırmak için, radyo ile halka şu konuşmayı yapsa da ok yaydan çıkmıştı:

 

İhtilalden dem vurulmakta, ihtilalin bir hak olduğu felsefesinden bahis açılmakta. Bu bir ihtilal mı sanki? İhtilali kim yapıyor? Hazırlanmış, tertiplenmiş ve içleri kinle doldurulmuşların teşkil ettiği bir zümrecik, “çapulcular” Üç dört gündür, köşe kapmaca oynar gibi, sokaktan sokağa, meydandan meydana kaçışıp dağılan, dağılıp tekrar toparlanan sanki bir gerilla teşkilatı ve tıpkı bir iskelettin ve adalenin sarıp kaplayarak, vücudun meydana gelmesi gibi, bu gerilla iskeletinin etrafında bir kısım avare insanlar Bu mu ihtilal? Bu İstanbul sokaklarında dolaştırılan bir yapmacık, bir uydurma göstermelik. Bu düpedüz bir asilik hareketi. Bir ayaklanma teşebbüsü. Bu, düpedüz bir siyasî irtica Kavgasız, gürültüsüz, sükûnet içinde ve serbest bir seçimde Halk Partisi’nin şansı nerede ise sıfıra düşmüş. Ve dördüncü bir seçimi kaybetmeye ne Halk Partisi’nin ne de onun eski ve hakikî temsilcilerinin tahammülü yok.  Parti de onlar da, bir dördüncü seçimi kaybetmeye dayanamazlar. O halde ne olacak? Gerilla teşkilatı, şayet seçim olursa, bu teşkilat ile seçim günlerini bir cehenneme çevirmek, kan ve ateş tufanı içinde seçimleri ve onun neticelerini yakıp yok etmek.

 

 

Askerler arasında sevildiğinden Cemal Ağa lakaplı, emeklilik için çantasını hazırlayan ve İzmir’deki çiftliğinde çiftçilik hayalleri kuran dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel tarafından, Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes’e, ülkenin içerisinde bulunduğu karışıklık ortamından nasıl çıkılacağı ile ilgili bir mektup yollanmıştır.

27 Nisan günü yani İhtilal’dan tam bir ay önce profesörler, Güney Kore darbesini örnek göstererek üniversite öğrencilerini kışkırtıyorlardı. Yurt öğrencileri il il dolaştırılıp, “yarın sabah yedide Üniversite bahçesinde” diye 555K’nın ilk provasını uygulayacak İhtilal’dan sonra da bu gençlerin, asla ispatlanma gereği dahi duyulmayan cesetlerin asfalta katıldığı yalanı, kumandalı basın tarafından her gün yazılacaktı. (Bunlardan biri olan Mehmet Ali Birand bu hareketinden ötürü Menderes’ten 14 Mayıs 2011’de özür diledi.)

Bu süreçten sonra da 27 Mayıs 1960 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde CHP ve İsmet İnönü ile işbirliği halindeki bir cunta darbe yapmış, darbe sonrasında DP iktidardan uzaklaştırılmıştır. Ancak asıl darbenin TSK’ya vurulduğunu bilmek gerekir. Çünkü 27 Mayıs darbesinden sonra (290 general’den) 275 general ve amiralle, 7.000 albay, yarbay ve binbaşı rütbesindeki subay ordudan tasfiye edilmişti. ABD Büyükelçisi Warren’in 11 Ağustos 1960 tarihli raporuna göre, emekliye sevk edilen subaylar, generallerin % 90’ı, albayların % 55’i, yarbayların % 40’ı, binbaşıların da % 5’ydi. İnkılâp Subayları (EMİNSU) olarak bilinen bu tasfiye hareketinin finansmanı tamamen ABD’den temin edilmişti.

15 yargıç ve 9 savcıdan oluşan Yassıada duruşmaları, o güne kadar kimsenin adını pek duymadığı, Yargıtay üyesi Salim Başol başkanlığında 14 Ekim 1960 yılında başlamıştır. Bugün için Başol’un adı, hukukun katli olarak tarihe geçen 592 sanık ve 19 ayrı davadan yargılamalar sonunda idam, müebbet ve ağır hapis cezalarıyla tarihe geçmişse de, Başol’un en iyi sözü “sizleri buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor olmuştur”. Ne de olsa merdi kıpti şecaat arz ederken sirkatini söylermiş.

39 kişilik 27 Mayıs cuntasının resmi teşkilatı olan Millî Birlik Komitesi’nin emriyle 15 idam sayısız müebbet ve ağır cezalara çarptırılan DP’lilerden Bayar, ABD’nin müdahalesiyle (yaş haddi gerekçe gösterilerek) idamdan kurtulurken Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idam edilmiştir.

Celal Bayar ve çok sayıda DP bakanı ve milletvekilleri Kayseri cezaevinde tutulmuş ve Yassıada mahkemesinde aylarca yargılanmışlardır. Bunlardan bazıları intihar etmiş bazıları ise acımasız şartlara dayanamayarak kısa sürede hayatını kaybetmiştir.

 

Kısaca Cem Eroğul’a göre İnönü, Menderes’i şöyle yıkmıştır: Tahrik edip, çileden çıkartmak, çileden çıkarıp hata işletmek, hataları amansızca yüzüne vurarak daha çok çileden çıkarıp, daha çok hata işletmek… ta ki hatalarının içinde boğulana kadar.