Görüş Bildir

BU ALÇAKÇA SALDIRI YİNE TEZGÂHLI BİR OYUN!

Evet, sevgili okurlar.

Yıllardan beri siz değerli okurlarımızla bu köşede yaptığımız hasbıhal, araştırıp elde ettiğimiz tespitler ve bilgiler, neredeyse hedefinden şaşmayan, birebir isabet eden gerçeklerdir.

Ve gün gittikçe, zaman bizi onaylamaktadır.

Kamuoyunu aydınlatma cihetinden de şaşmayan bir hedefe doğru tespitlerimiz de hep devam edecektir.

Türkiye’de dönen dolaplar, tezgâhlanan oyunlar, sahneye konulan senaryoların tümü aynıdır.

Hepsi de; İttihat Terakki cemiyetinin birer uzantısıdır.

Köken ve kaynak; gerçekten derinden çıkıyor…

Devleti yok etme pahasına mal olsa bile şahsi çıkar ve birilerinin bir yerlere gelmesi için, gerektiğinde devletin meşru zemininde oluşturduğu hükümetlerin devrilmesini dahi göze alarak, plan ve oyunlar gerçekleştiriliyor.

Bu olaylar ve tezgâhlanan oyunlar salt bugüne özgü değil…

27 Mayıs 1960’tan tutun da günümüze dek oluşa gelen andıçlama oyunları, post modern tezgâhları ve askeri vesayet gibi kirli oluşumlar; bu devletin, bu milletin, bu ülkenin başına adeta bela kesilmiş fitneler silsilesidir.

Hala da devam ediyor.

Millet artık bu tezgâhların bilincinden uzak değildir.

İllaki solcu, Marksist, Leninist bir Rus emperyalizminin bu memlekete sokulması için, Marksist, Leninist, sosyalist bir ideolojya tarafından ta devrisabıklardan beri devam ede gelmektedir.

* * *

Bu köşede her zaman değindiğim gibi; bugün yine aynı tezgâhlar tezgâhlanmaya yönelik hileli oyunlar oynanıyor.

Zaten görünen görüntü ve emareler de bu yönde.

Tıpkı 27 Mayıs'tan iki yıl önce, yani 1958’lerde CHP’nin demokratik hukuk sistemi paralelinde olağan halde çoğulcu demokratik bir sistem doğrultusunda, normal seçimle yarışarak Demokrat Parti’ye yenik düşme endişesiyle önceden tezgâhını hazırlamış, TSK’yı kendine taraf çekmiş, aldatıcı hileli senaryolar sahneye koymuştu.

İsmet Paşa tarafından bu kirli oyunlar, bu tezgâhlar sahneye konulmuştu.

Günü geldi, tabiri caizse TSK da cana minnet, emir komuta zinciri altında darbeyi gerçekleştirdi.

Tıpkı bugünkü Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Davutoğlu ile yaptığı konuşmalarda kullandığı ifadeler gibi…

Çünkü zımni de olsa işari yollarla darbeyi çağırıyordu.

Aynı o paralelde İsmet Paşa da Menderes’e karşı bunu yapıyordu.

“Gün gelecek ben bile seni kurtaramam” diyordu.

Hâlbuki terörün, anarşinin, nümayişin dik alası kendileri vasıtasıyla sahneye konuluyordu, bir işaretle ertesi gün Üniversite ve Harp okulları öğrencileri sokaklara dökülüyordu.

Ve nihayetinde “Gün geldi, kapıya dayandı” misali darbe gerçekleştirildi.

Hem de kanlı bir darbe.

Çünkü bir Başbakan ve iki tane bakanı bir hiç uğruna sadece solcu İsmet İnönü’nün ihtirası uğruna gerçekleşen bir darbe, 50 sene Türkiye’yi geriye götürdü.

Bugün aynı tezgâh, aynı oyun, aynı senaryo, ama oyununun aktörleri farklı.

Senaristler de değişik, ancak anlayış aynı anlayış.

Düzen aynı düzen…

İdeoloji aynı ideoloji…

Bugün İsmet Paşa yok; ama yerine Kemal Kılıçdaroğlu ful çalışıyor.

Dün basın açıklaması yaparken, hem sağ yapıyor, hem sol yapıyor, kendini sureti haktan da gösteriyordu.

Ama “Andel-i bê bağ-ı cinan” gibi ötüyordu.

Yani gül bahçesinde öten bülbül gibi öylesine pervasızca konuşuyor ki zımnen ve hükmen darbeye çağrışım yapıyordu.

“Hükümet çalışmıyor, asayiş yok, Ankara Garı’nda meydana gelen terörist saldırıda hayatını kaybeden 100’e yakın insan ve 246’ya yakın da yaralanan insanın sorumlusu DAEŞ’tir” diyor.

Tıpkı Selahattin Demirtaş’ın diliyle konuşuyor.

Aynı o dil olmasa da değişik versiyonlarla o paralellik arz ediyor.

Post modern eski bir hikâyeye doğru tehditler yağdırıyor.

Davutoğlu’na diyor ki;

“Eğer siz bu terörün önünü alamıyorsanız, başka güçler devreye girer”

Yani meşru hükümeti olaylardan sorumlu tutarak “Başa çıkamıyorsunuz, askeri vesayet yine hâkimiyetini sürdürmek üzere darbe yapacak”

Kılıçdaroğlu’nun konuşması kelimesi kelimesine bu manayı taşımaktadır.

Bize göre bu da oyunun apayrı bir parçasıdır.

Kendini demokrat sayıyor.

1 Kasım’dan sonra kehanet yağdırıyor, nasıl olsa koalisyon olacak dercesine “ben de o koalisyonun bir kanadına dört yıllığına ortak olurum, hükümette de yer alırım” bir yerlerden sanki sinyal alıyormuş gibi konuşuyor.

Ne yazık ki bu halk, hala da oyunun nereden geldiğini fark etmiyor.

Nasıl bir tezgâhın kurgulandığına dair basiret gözü yok.

Eğer gerçekten toplumun iman ve izan basireti çalışmış olsaydı, “Savaşa inat Barış” mitingini hazırlayan ekip ve o güç 20 Eylül’de İstanbul’da 300 bine yakın toplanan "Milyonlarca Nefes Teröre Karşı Tek Ses" mitingine karşı emekçi, sendikacı, solcu, Marksist, Leninist anlayışı toplayarak, Ankara Garı meydanında “sözde barış” mitingini İstanbul mitingine bir nazire olarak hazırlamış olduğunu görürdü.

Bu davet, kimler tarafından yapılmıştır?

Müştereken ve müteselsilen muhalefet partileri tarafından, kimlik belirtilmiyorsa da iç içe bir çağrışımdır.

Yani, HDP’nin de CHP’nin de ve MHP’nin de birer tezgâhlarıdır.

İntikamdan ibaret, sahneye konulan oyun kirliliğidir.

* * *

Fakat sevgili okurlar.

Güneydoğu Anadolu’da 25 yıldan beri yayın yapan bir medya grubumuzun deneyimli, tecrübeli elemanlarının araştırmaları doğrultusunda her zaman olduğu gibi bugün de aynı bu tespitlerimiz o yöndedir ve bu kirli tezgâh, koskocaman bir devleti yeniden askeri vesayete sokmak üzere sahneye konuluyor ve oyun oynanıyor.

Nitekim siz değerli okurlarımıza âcizane tavsiyem; yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “İbrahim” suresinin 46, 47 ve 48. ayetlerinin yüce meallerini irdeleyip iyi öğrendikten sonra, müspet bir karara varacağınıza inanıyoruz.

Allah bu milletimize, özellikle ülkemizi yönetenlere iman şuurunu ve cesaretini versin ve bir İttihat Terakki uzantısından ibaret olan muhalefet liderlerinin karşısında ezilip büzülmemesini nasip eylesin.

Ama bu da bir gerçektir ki başta da söylediğim gibi “Bülbül-i bağ-ı cinan” dediğim Kılıçdaroğlu, son zamanlarda adeta Cennet Bahçesi gibi bir bahçe içerisinde ilkbahar bülbülünün ötmesi gibi çok rahat ötüyor.

Amma velâkin, batılın başına giydirdiği bir demokrasi külahıyla veya zulmün kametine giydirdiği sahte bir hukuk cübbesiyle konuşan Kılıçdaroğlu ve o paralelde HDP lideri Demirtaş’ın konuşmaları karşısında çok cılız ve yavaş ses çıkaran hükümet ve hükümetin başındaki Başbakan Davutoğlu…

Doğrusu, buna bir türlü mana veremedim.

Gerçekten, Türkiye’ye karşı kurulan bu kirli tezgâhların karşısına adeta hedef saptırarak, hükümetin başka yerlerde o katilleri arama yanlışı içerisinde olduğunu görüyoruz.

Bize göre çok büyük bir yanılgıdır.

Eğer IŞİD, namı diğeri DAEŞ denilen hayali bir terör örgütünün varlığı söz konusuysa da istersen bu IŞİD denilen terör örgütü, bırakın İslam’ın içinden gelmesini Kabetullah’tan dahi gelse, bilinmelidir ki ABD, Haçlı, Siyonist ve Rus emperyalist küfürbazların o kirli fiziksel kametine giydirdiği bir İslam kavramlarıdır.

Solcu, Marksist bir siyasi oluşumu veyahut bir partiyi mağdur göstermek için bu olaylar tezgâhlanıyor.

Ama heyhat!

Ne yazık ki hükümet bunu ya görmüyor veya görme kabiliyetine haiz değil veya işine geliyor.

Bize göre suç ve suçluyu başka alanlarda arama gafleti içerisinde yürüyen hükümet, çok kısa bir süreç içerisinde pişman olacak, ama korkarım ki iş işten geçmiş olacak.

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 19883 kere okunmuştur.