Görüş Bildir

GÜVENİLİRLİĞİNİ YİTİREN DEVLETLERİN AKIBETİ?!! (II)

Sevgili okurlar.
Bilindiği üzere, dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İstanbul’da düzenlenen "İslam Birliği Teşkilatı Konferansı’nda" çok önemli, tarihi bir konuşma yaptı.
Bu tarihi konuşma, "küresel dünyanın" en ücra köşesine kadar ses verdi.
Sayın Erdoğan’ın konuşmasının en çarpıcı başlıklarından birisi de “Akan kan, Müslüman kanıdır” ifadesi olmuştur.
Ve devamla şöyle diyor;
“23 Nisan 1920’de TBMM kürsüsünün arkasındaki duvarda “Şûra” suresi 38. Ayeti yazılı duruyordu”
Ayetin meali aynen şöyle;
‘Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar’
Bu ayetin içinden çıkan emir, ilahi emirdir, onu tatbik eden de Müslümanlardır.
Elbette ki emperyalist küfür dünyası değildir.
İslam işbirliği teşkilatında böyle bir anlayışla teşekkül etmiş olması, son derece manidardır.
Ayrıca son derece değerlidir.
Bu birliktelik, tek tek ülkelerimize, bölgemize ve tüm dünyaya ilişkin meselelere çözüm arama aracı olarak kullanmamız, gerçekten çok mühimdir.
İslam ülkelerinin aynı zamanda Müslümanların temsilcilerinin böyle geniş bir zeminde bir araya gelmeleri, gündemdeki konuları istişare etmeleri, bugünümüz ve geleceğimiz adına eşi bulunmaz bir fırsattır...
* * * 
Evet, sevgili okurlar.
Erdoğan aynen şöyle devam ediyor;
“Akan kan, Müslüman kanıdır”
Gerçekten bu ifade emperyalist küfür dünyasının kulağını çınlatmaktadır..
Keza gaflet uykusundan bir türlü uyanmayan ve İslam gömleğini giyip de o kıyafetle dolaşan, ruhunda İslam’ın gölgesi bile olmayan,  İslam ülkelerinin bazı liderlerinin de kulakları çınlasın.
Velhasıl, İslam’ın ruhunu ve şeytanın ruhunu vücudunda taşıyan emperyalist dünyanın ruhuna kendini feda etmeye çalışan çıkarcı, vurguncu, rantiyeci, bazı Müslüman ülkelerinin piyon liderlerine de bir ders-i ibret olsun, Erdoğan’ın bu konuşmaları.
Şeytan ruhunu vücutlarına tenasüh ettiren emperyalist küfür sistemleri, tarih boyu Müslüman’ın kanını emmeye doymuyor.
Şeytan ruhunu vücutlarına reenkarnasyon yoluyla yerleştiren ABD, Birleşmiş Milletler ve diğer batı dünyası, hatta İsrail dahil olmak üzere bu dünyada İslam’a hakkı hayat tanımıyorlar.
Evet.
Hakkını arayan İslam mücahitlerine “terörist” diyorlar.
Ama İsrail gibi “terörist” bir devletin “terörist Başbakanı” Netanyahu’yu Fransa’da Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıya karşı çağırıp işbirliği yapan emperyalist anlayış, hiç de utanmıyor.
Cumhurbaşkanı muhterem Erdoğan şöyle diyor;
“İsrail Başbakanı, bir de arsız bir şekilde yürüyüşe katıldı, millete el salladı.
Hangi yüzle, hangi karakterle?
2014 yılında Gazze’de yaklaşık 2500 çoğu çocuk ve kadın, alçakça katledildi.
Birleşmiş Milletler gördü mü, ses çıkardı mı?
Yok.
AB ses çıkardı mı?
Yok.
İnsanlık, bu çocuk katilleri karşısında maalesef susmayı tercih etti.
İsrail Başbakanı hiç utanmadan, sıkılmadan, ar, haya etmeden tarihteki terör karşıtı yürüyüşe katılıyor, hatta, hatta millete el sallıyor.
Teröre karşı ortak duruş, ortak akıl bu mudur?
Batı bunları insan olarak görmüyorsa, onlara insan değil de gazeteci karikatürist lazım ise İsrail’in öldürdüğü gazetecileri nereye koyacaksınız?
Naci El Ali önce ülkesinden, Filistin topraklarından kovuldu, mülteci kamplarında yaşadı, İngiltere’ye gitti, orada da rahat bırakmadılar.
Sadece karikatür çizen Naci El Ali, Londra’nın ortasında katledildi.
Kimse buna İsrail terörü demedi.
O da Müslümanların kırmızıçizgisidir.
Tegida diye bir örgüt çıkmış, şiddete yönelik eylemler yapıyor.
Yönetimler ne yapıyor?
Bu önemli teröre ve farklı olana tahammülsüzlüğe karşı bütün dünya samimi bir şekilde tavrını ortaya koymalıdır.
Bunu yapacak olan sadece Müslümanlar, İslam ülkeleri, Doğu değildir, batı da artık bu şiddet sarmalındaki rolünü görmeli ve özeleştirisini yapmalıdır.
İfade özgürlüğü her şeyi yapabilme, çizebilme özgürlüğü değildir.
Kutsal değerlere saygısızlık hakkını kimseye tanımaz.
İfade özgürlüğünün arkasına saklanarak, çirkin karikatür çizenler kimi nasıl incittiklerini, nasıl Provokatif fitili ateşlediklerini görmek zorundadırlar.
Çok iyi bilinmelidir ki Hz. Peygamber (s.a.v) de tüm Müslümanların kırmızıçizgisidir.
Artık gün, çıkar günü değildir.
İhtiyacımız olan birliktir, ihtiyacımız olan kardeşliktir, hukukun mesuliyetini taşımaktır.
Gün, kişisel çıkarları, ülke çıkarlarını, mezhep çıkarlarını öne çıkarma günü değil, Kur’anın aydınlığında bir olma beraber olma, kardeş olma günüdür.
Aracıları kaldırdığımızda aramızdaki yapay farklıları bir kenara koyduğumuzda ülkelerimize ve bölgemize ilişkin her meseleyi kolayca aşacağımıza ben yürekten inanıyorum”
*  * *
Evet, sevgili okurlar.
Dün Cumhurbaşkanının İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Konferansı’nda yaptığı konuşmanın bazı başlıklarını özetleyerek sizinle paylaşmak istedim.
Ama artık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu önemli çağrısı, İslam dünyası iki kulakla değil, bütün ruhi derinlikleriyle dinlemelidir, sımsıkı sarılmalıdır..
Ve artık gaflet uykusundan da uyanmalıdır.
İslam ülkeleri "İslamı" isimle değil, manasıyla yaşamalıdır.
Ve o manayı korkusuzca taşımalıdır.
Kupkuru bir İslam telaffuzuyla değil, iman değerleriyle kendine çekidüzen vermelidir.
Aksi takdirde batı dünyasının vücuduna taşıdığı tenasüh kanunu ona da sirayet edecektir.
Hatta bazı yerlerde etmiştir bile.
Şeytanın reenkarnasyon yani tenasüh kanunu artık emperyalist dünya kendi vücudundan çıkarılmalıdır.
Zaten bilimsel olarak da bu kanun, kanun değildir, hükümsüzdür ve geçersizdir.
Ama ceberut bir keyfilikle dünya bu şeytan ruhunu kanına taşımışsa, o zaman tarihi Firavun gibi kendi fermanını kendi eliyle boynuna takmıştır.
Firavun çok budalaydı, geri zekalıydı, ihtiraslıydı ve Allah û Teâlâ onu, ona uyanlarla birlikte Kızıldeniz’in sularına gömdürdü.
Allah’ın yüce kudretinden uzak değildir ki bunca masum Müslümanların kanına girip de rahatlıkla elini kolunu sallayarak, Netanyahu gibi yaşama ümidinde olmasınlar.
Allah û Teâlâ’nın yüce kudretinden uzak değildir ki tıpkı onların patronu durumunda olan Firavunların, Nemrutların, Ebu Cehil’lerin vücutlarını da Ortadoğu’nun kızgın kumları altına gömdürmesin.
Ümit var olacağız ki Firavun nasıl Kızıldeniz’in sularına gömüldüyse, Netanyahu’lar da ve emperyalist, zorba küfür dünyası da bir gün aynı akıbete uğrayacaktır.
En gür seda, yine İslam’ın sedası olacaktır.
En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 14346 kere okunmuştur.