GÜVENİRLİĞİNİ YİTİREN DEVLETLERİN AKIBETİ?!! (IV)

Evet, sevgili okurlar.
Dün de bu köşede sizinle paylaşmak istediğimiz çok can alıcı, çarpıcı konular, okurlarımızın dikkatini çekmiştir.
Ki bu yazı yirmi dört saat içerisinde internet sitemizi ziyaret eden on üç bin kişi tarafından tıklanmış durumda.
Gerçekten derinden derine düşünülürse ülkemizin, özellikle bu coğrafyanın ve Diyarbakır’ımızın hak etmediği çok büyük yanlışlıklarla karşı karşıya.
İnanın ki kötülükler pazarında ne ararsan bulursun kabilinden her gün tüm olaylara bir yenisi ekleniyor ve gündem unutulmuyor, hep güncelliğini koruyor.
Dünkü Söz Gazetesinin alt manşetinden verilen haberin başlığı “HIRSIZLIK SEKTÖRÜ AYAKTA”
Vurgun, rant, rüşvet, yolsuzluk, uyuşturucu, fuhuş ve ihale mafyası derken, her gün bir yenisi daha ekleniyor.
Yıllardan beri aynı bu köşeden ve Diyarbakır Söz’ün manşetlerine taşınan Vakıflar Bölge Müdürlüğü hakkında yazılanların haddi hesabı yok.
Defalarca gerek savcılıklara başvurulmuş, gerek hukuk mercilerine şikâyette bulunulmuş ise de yargı, bu şikâyetleri nazar-ı itibara almamış, davalar reddedilmiş, savcılıklarca “takipsizlik” kararı verilmiş.
Yıllardan beri söylediklerimizi onaylayan haber; “Maşallahlık vakıf incelemeye alındı” başlığıyla kamuoyuna yansıtıldı.
TBMM’nde bu usulsüzlüğü dile getiren değerli milletvekili Sayın Altan Tan’ın cesaretine, yüreğine hayran.
Bu hususta Sayın Altan Tan’ı kutlamamak da elde değildir.
Vicdanen düşünülürse, keşke diğer vekillerimiz de bölgemizin ve ilimizin böyle sorunlarına sahip çıkmış olsaydılar.
Altan Tan da sivil hayatı itibariyle inşaat mühendisi olup, o da müteahhitlik yaptığı halde, inanıyoruz ki hiçbir zaman kişisel rant ve çıkarını ön plana almayıp, zaman zaman gerçek memleket meselelerine parmağını basıyor.
TBMM’de HDP’li Altan Tan’ın usulsüzlük iddiaları ile gündeme getirdiği Örfioğlu Vakfı’ 
Alaylı ifadesiyle Maşallahlık dediği Örfioğlu vakfına ilişkin  beyan ve Meclis soruşturma istemi; gelişmelere yeni bir boyut kazandırdı.
Evet, biz de Altan Tan gibi söylüyoruz.
Ülkemiz ve coğrafyamız çok büyük huzursuzluklarla karşı karşıyadır.
Rant, rüşvet, suistimal, adam kayırma, siyasi kirlenme vs.
Bakınız, eğer Başbakan Yardımcısı deneyimli ve kendine çok sağlam görüntü veren Bülent Arınç hakkında böyle işaretli sorular meydana geliyorsa, gerisini siz düşünün.
Ki kendini bugüne kadar sureti haktan gösteren Sayın Arınç’ın dürüstlüğü hakkında birisi bana yemin eder misin diye sorsaydı, ben Arınç için yemin ederdim.
Ama bu Örfioğlu Vakfı ve Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü hakkındaki oluşan şaibeler ve bu Vakıflar Genel Müdürlüğü de Sayın Arınç’ın Bakanlığına bağlı olduğu halde, bu şaibelerin ardı arkası kesilmedi.
Hele ki bu Örfioğlu Vakfı!
Şanlıurfa yolu üzerindeki çok geniş bir alanı kitabına uydurarak, yargı kararı himayesinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün de göz yummasıyla peşkeş ettirilen bu vakfın mütevelli varislerinden birisi Serap Turgut, “İkinci Uzanlar davası” ile karşı karşıya olduklarını belirterek, daha önce defalarca şikâyet etmelerine karşın dosyaların bir şekilde hep kapandığını söyledi.
Turgut, vakıfta büyük usulsüzlükler olduğunu savundu. 
“Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Diyarbakır Belediyesi, bu vakfın yürüttüğü işlemlere hep göz yumdu. Bu kadar belgeye rağmen soruşturma yine kapatılırsa Cumhurbaşkanlığı önünde eylem yapma kararımız var” dedi.
* * *
İşte bakınız, sevgili okurlar.
Kanunsuzluklar ve haksızlıklar karşısında bu ifade vatandaşların ne kadar ızdırap içinde olduğunun bir göstergesidir.
Bu köşede her zaman değiniyoruz;
Deveye sormuşlar, “Boynun neden eğri” diye, “Benim nerem doğru ki” demiş.
Türkiye’deki mevcut düzenin ve rejimin siyaset arenası gerçekten çok karanlıktır.
Haksızlık daima başı dik ayaktadır.
Haklı vatandaş daima başı önünde, eziklikler içerisinde kıvranıp duruyor.
Yasalar işlemiyor, işlese de kötüye kullanılıyor.
Diyarbakır’da bir Emniyet Teşkilatımız var.
Nazar değmesin (!)
Evlere şenlik.
Önceki günkü meydana gelen zorba hırsızların isimleri belli olduğu halde, şekil ve simalarının kameralardan göründüğü halde, aynı kişiler bir hafta önce de aynı mevkide, aynı yerde bir kule vinç klimasını çaldıkları halde, polis kılını kıpırdatmıyor.
Aynı ekip, aynı insanlar!..
Eee.. 
Yaptıkları yanlarına kar kalınca daha bir azgın faaliyetle; istedikleri yere dadanıyorlar.
***
Bakınız.
Aynı hırsızlar, bir hafta önce "malzeme" çaldıkları inşaata yeniden geliyorlar..
Önceki akşam..
Tam da malzeme, çalmak isterken, bekçi durumu fark ediyor.
Bu kez bekçiyi sindirmek ve korkutmak için bıçak sallıyorlar, kasaturayla darp edip, yaralıyorlar.
Ağır yaralanan bekçi hala da hastanede..
Ama hırsızlardan ses seda yok.
Polis ise resmi ağızdan diyor ki bir hafta önceki hırsızlık olayıyla alakalı;  “çalınan mikserin klimasından haberimiz yok”
Bize göre bu olay çok esef vericidir, esef verici olduğu halde çok komiktir ve ayıptır.
Emniyet teşkilatının ciddiyetine, varlığına gölge düşürmektir.
Diyarbakır’daki Emniyetin çalışma stili gerçekten istikametli bir yörüngede değildir.
Vatandaşın birisi evvelki akşam üçkuyular mevkiindeki ilçe emniyet amirliği binasına gitmek isterken, çok zorluklar içerisinde oraya ulaşabilmiştir.
Bina büyük bir bina olduğu halde, etrafı karanlık, resmi bir bina olduğuna bin şahit lazım.
Asılan Türk bayrağı dalgalanmıyor, ancak direğin kenarına ütüsüz ve görüntüsüz cılız bir görüntüyle, dikkatle bakıldığında ancak fark ediliyor.
Vatandaş bunu görünce daha fazlasıyla ümitsizliğe kapılıyor.
Eğer benim devletimin resmi binası böyle kıyıda, kenarda, etrafı ışıksız, lambasız ve resmi görüntü tabelası yoksa demek ki bir yerlerden çekingenlik var, korku var.
Oysaki o binanın etrafında en azından kahramanca polis devriyesi gezmesi gerekirdi.
Fakat heyhat!
Ne yazık ki o semtte oturan, yoldan geçen vatandaşların dirayetiyle ancak binayı bulabilirsiniz.
Bu da vatandaşın zihnine daha fazlasıyla soru işaretlerine neden oluyor?
Devlet varlığını, nerede ise  gizliyor/gösteremiyor.
Bir hafta önce inşaat kule vincinin klimasını çalan hırsız ekibi takipsiz kalınca, bir hafta sonra tekrar aynı noktaya saldırıyor, görevliler mani olunca bıçaklanıyor.
Ve hala da hırsız derdest edilmiş değil.
Derdest ise de kimsenin haberi yok.
Mağdur vatandaştan gizli tutuluyor.
Sormazlar mı, bu ne hal?
Demek ki dört günden beri başlık olarak attığımız “GÜVENİRLİĞİNİ YİTİREN DEVLETLERİN AKIBETİ” ifadesi çok doğrudur ve sorumludur.
Acaba millete güven vermeyen bir devlet hali, ne derecede o millet, devletine güvenebilir.
İnanın, duyduğumuza göre gece karanlığında Diyarbakır’ın bazı semtlerinde yüzü puşili, uzun namlu silahlı gençler kahvelere ve iş yerlerine giriyor, arabayı durduruyor, kimlik soruyor ve hatta bazı kumarhanelere gidiyorlar, kumar işleten insanları tokatlıyorlar ve diyorlar ki “bu ahlaksızlığı yapmayın” gibi hareketler de ayriyeten milleti sevindiriyor.
Yani polisin yapamadığını terör odakları yapıyor.
Bu da insanı şöyle bir soruya götürüyor, “Bölgede ve Diyarbakır’da neler oluyor neler?” 
Olup-bitene şaşmamak elde değil.
En derin saygı ve sevgilerimle.