GÜVENİRLİĞİNİ YİTİREN DEVLETLERİN AKIBETİ?!! (VII)

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği üzere, kamu düzeni; devletlerin ve devletleri yöneten iktidarların, iktidarları da yöneten kişilerin eliyle sağlanır.
O eller sağlam olduğu müddetçe, elbette ki kamu düzeni de sağlam çizgide yürüyerek kendini idame eder.
Bu paralelde devletin ve milletin birbiriyle güvenerek tesanüt ve dayanma unsuru da devamlılık sağlar.
İşte kamu düzeni denilen ana faktör "bu işbirliğine" dayanıyor.
Bunlardan birisi sağlam ve esaslı bir yörüngede gitmezse arıza verir..
Tıpkı, bir makinenin dişli çarklarındaki paslanmaya benzer.
Oksitlenmiş, paslanmış bir çarkın dişlileri değiştirilmezse o makine kesinlikle sağlam çalışmaz ve verimli bir imalatta elde edilemez.
Devletin çalışma ve biçimlendirme şekli de buna benzer.
***
Malumunuz üzere;
Osmanlı devletinin başına belayı mübrem kesilip, devletin içinden devleti tahrip ve yıkmaya çalışan en büyük unsur Yeniçerilerdi.
200 sene devam eden Yeniçeriler bir taraftan devleti ve ülkeyi tahrip ve bozguna uğratma ihanetliği içerisindeydi, diğer taraftan da devletin bekasını, varlığını, idamesini, koruma altına almaya çalışırlardı.
Yani iki yanlı faaliyet içerisindeydiler.
Her ne kadar devlet içindeki yağmakarane halleri, zaman zaman isyan ve yarattıkları anarşiler içinde vaktini geçirdikleri halde yine de kendilerine şeriat hadimleri (hizmetkârları) unvanı takmaktan da zevk alıyorlardı.
Yani devlet içindeki kamu düzenini bozan unsurlar, kendilerini hiçbir zaman sureti haktan ve hukuktan göstermekten vazgeçmiyorlardı.
Ama menfaat, şahsi rant, elbette ki ön plandaydı.
200 sene böyle devam eden Devlet-i Âliye-yi Osmaniye, netice itibariyle içine giren kemirici kurtlar nihayet Devlet-i Âliye-yi Osmaniye’yi yeryüzünden sildirmeye neden oldular?
O muazzam 600 senelik devlet, bir çırpıda I. Dünya Savaşında yeryüzünden silindi.
Ve 1924’te de İngilizlerin vesayetiyle kurulan cumhursuz bir cumhuriyet sonunda Hilafet de lağvedildi.
Türkiye tüm İslam dünyasının başı olma şerefinden ne yazık ki mahrum kaldı.
Ve İslam dünyası, içten kemirici, ahlaksız, piyon insanların yüzünden darmadağın oldu.
Bugün batı dünyasına peşkeş çekilmek üzere yarı hayat halini idame ediyor.
Varlıkla yokluk arasında kıvranan İslam dünyasının perişaniyeti bu.
* * *
Hani diyorlar ya; “Tarih, tekerrürden ibarettir” diye.
Büyük Roma İmparatorluğunun hali bundan uzak değildir.
Devlet içindeki yapılan oyunlar, hurafeye dayalı kilisenin hâkimiyeti ve Hz. İsa dinine dayanmayan muhafazakârlık ve dindarlık, ama tamamıyla içi boş olan hain oyunlarla dolu bir imparatorluk yok olup gitti.
Hani diyorlar ya; “Bizans oyunları”
İşte Bizans oyunları, tıpkı Osmanlıyı içten kemiren Yeniçerilerin oyunları gibidir.
Nitekim Yunan medeniyeti ve Yunanlıların içinden çıkan büyük ilim adamları ve filozofların varlığını tarih inkâr edemez.
Ama bugün neredeyse en geride kalmış bir devlet.
Ekonomiksel olarak kilitlenen ve 300 milyar dolarla borçlanan küçük bir devlet, küçüldükçe küçüldü ve daha da küçülmeye yüz tutmaktan kendini alıkoyamaz.
Nihayetinde solcu, hatta iddialara göre ateist bir genç kurduğu solcu bir partiyle bugün iktidara geldi.
İki sandalye eksik tüm iktidar sandalyelerini ele geçirdi.
Ama halk artık bıkmıştı, gelen giden hükümetler, eski hurafelere dayalı muhafazakârlık, dindarlık adı altında devlet soyuldu.
Yunan halkına bıkkınlık geldi, “bu kez de solu deneyelim” dediler.
Batı dünyasının solculuğu, bizim Türkiye’nin solculuğu gibi değildir.
Onun dinsizliği Türkiye’deki dinsizlik gibi değildir.
Onun sol ve ateizmin biçimlendirilmesi, hurafelerle dolu bir muhafazakârlık anlayışına karşı bir solculuktur.
Aslından nefiyin nefiyi ispattır, manasına geliyor.
Yani iki tane olumsuzluk bir araya geldiği zaman onun tam tersi müspetlik oluşturuluyor.
Bizim ilmi kelamdaki “nefiyin nefiyi  ispattır”, yani bir olumsuzluğu olumsuzlaştırmaktan ispat meydana gelir.
Yunanın da solculukları, öyle inanıyoruz ki haçlı dünyanın içindeki hurafelerle dolu kilise muhafazakârlarına karşı olunca, hem kendilerine yeni biçimlendirme şekli olur, hem de tüm dünyaya kendini yeniletmiş oluyorlar.
O zaman anlayış, müspetleşiyor ve yararlı oluyor.
Yoksa Rusya Sosyalist Sovyetler Birliği gibi komünizme yönelmiyor ve Türkiye’nin bazı kendini bilmeyen, yolunu şaşıran sosyalist, komünist, Marksist anlayışları gibi değil.
Yunanın solcu iktidarı ve Aleksis’in solculuğu memleketine daha faydalı, düzgün, gerçekçi bir politika oluşturacaktır.
Marksizm’e, inkârcılığa dayalı değil.
Haçlı anlayışın hurafelerle dolu muhafazakârlıktan kendini sıyırmış durumda.
* * *
Ülkemizde ise yıllardan beri gelip giden iktidarlar, dindarlık ve muhafazakârlık vasfını hiç kimseye bırakmıyorlar.
Ama içine girildiğinde devlet çarkı büyük bir yanlışlık ve batıl üzerine döndüğü görülüyor.
Kamu düzeni diyoruz, uygulama tam tersine kamu düzensizliğini yaratıyor.
Neredeyse hırsızlar himaye görüyor, hamiyet görüyor, devletin koruması altına giriyor.
Çünkü uygulama bunu gösteriyor.
Suçlu ve suçlar ordusu her gün biraz daha artıyor ve biri diğerine ekleniyor.
Mevcut anayasa ve yasalar, tümüyle batıl ve hurafelerle dolu bir demokrasi ve hukukun üstünlüğü kavramlarını koruyor.
Oysaki içi boş kavramlar, uygulamalar bunu gösteriyor.
Kamu düzeninin varlığını korumasını hedefleyen devletin uygulaması tam tersine kamu düzensizliğine neden oluyor.
Hırsız, yakalandığı halde emniyet neredeyse evirip çevirip onu aklandırmak için tüm imkânlarını harcıyor.
Rüşvet, nerede ise meşrulaşmış.
İhale mafyası, devletin sırtında kambur…
Kimi kime şikâyet edeceksin?
Yüce İslam dininin Şeriat-ı Ğarrayı Ahmediye’den parlayan ve parlatan, nurlandıran, aydınlatan hükümlerini ortadan kaldırılıp, sahtekârlığın, ahlaksızlığın, nerede ise her kesimde ve her zeminde çağdaşlaşma ve batılılaşma adı altında meşruiyet kazanmasına çaba gösteriliyor..
Vahim bir kirlenme!
İşte bu nedenlerden dolayı da kamu düzeni alt üst oluyor?
* * *
Üstat Bediüzzaman Hazretleri, İttihat Terakki Cemiyetinin kurduğu hükümetin mezalimlerine karşı şöyle diyordu;
“Şeriat-ı Garra kelam-ı ezeliden geldiğinden (Dinin hükümleri, Allah’ın kelamından geldiğinden) ebede kadar devam edecektir.
Nefsanî istek ve arzularından arındırılmış bir toplum gerek.
Allah’ın kopmaz ipine sarılan bir millet, direk kendi hürriyetini ve hukukunu koruma altına alacaktır.
Ey evliya-i umur (Ey devlet otoritesini elinde tutan kimseler)!
Tevfikli olmak isterseniz Başarılı olmak isterseniz, kavanin-i adetullahı (Allah’ın adetlerine ve sünnetlerine dayalı yasaları) harekete geçiriniz.
Yoksa Tevfiksizlik (başarısızlık) ile son bulacaksınız.
Dünya için hiçbir zaman din feda olunamaz.
Avrupa’dan bize ithal edilmiş müstebid kanunlarla ülke yönetilemez”
***
İnanın, sevgili okurlar.
Mevcut durumla, Türkiye’de oldukça suçlar artıyor, suçlular da çoğalıyor.
Zira devlet uygulamasında "caydırıcılık" sıfır…
Hele hele İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyet Teşkilatında görünen çok önemli olumsuzluklar, bariz bir şekilde ortada..
Ve bu vahim durumu, olup-bitenler gözler önüne seriyor.
İdare-yi maslahatçılıkla bu ülke nereye gidecek diye kendi kendimize bu soruyu sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.
Hırsız işyerini basıyor, işyerindeki güvenlik görevlisi ona engel oluyor ve bıçaklanıyor.
Kan revan içine kalıyor.
O hırsız ise elini kolunu sallayarak oradan gidiyor..
Şikayet üzerine bir gün sonra yakalanıyorsa da savcılığın emriyle hiçbir şey olmamış gibi "serbest bırakılıyor" yine aynı  hırsız, hırsızlığına devam ediyor..
Ve polis bunu hırsızlık suçu değil, adi bir kavga olayıymış gibi göstermeye çalışıyor.
Artık, gerisini siz düşünün sevgili okurlar.
Bu son cümle, söylediklerimizin bir özeti olması gerekir.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı Cumalar.