HUKUK DEVLETİ NASIL OLMALI? (III)

Evet, sevgili okurlar. 
“HUKUK DEVLETİ NASIL OLMALI” başlıklı yazı serimiz aynı başlık altında bugün de devam ediyor.
Zira kamuoyunun merakla beklediği ve takip ettiği gerçek, "hukukun, demokrasinin ve adaletin" varlığıdır.
Çifte standart işlerden uzak, vatandaşlar arasında eşit muamele, bölgesel değişik coğrafyalarda bulunan bir hukuk devleti anlayışıyla herkesi adalet şemsiyesi altına alıp devlet himayesinde yaşamının garantiye alınması gerekmektedir. 
Eğer gerçekten inanan bir toplum, bu beklenti içerisinde aradığını bulamıyorsa ve günlük hayat akışları içerisinde büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorsa, o zaman işin içinde bir iş var demektir.
Hukuksuzluk, antidemokratik uygulamalar, kişisel rant vs. vs. gibi şeyler söz konusu olur. 
Yani tek kelimeyle özetlemek gerekiyorsa; toplumsal bir ahlaki çöküntüyle karşı karşıya kalınmış bir ülke söz konusuysa, mal nasıl ve nereden kazanılıp nereye harcanıyor sorumsuzluğu orta yerde cirit atıyorsa, o toplum, kendini nasıl bir hukuk devleti içerisinde görebilir?
Bu nedenle, toplum varlığını idame edebilmesi için özellikle bağlı bulunduğu yüce İslam dini ile kalkıp oturması gerekir. 
Din niteliğini koruma altına alması gerektiği gibi, nefis denilen kişisel hayat garantisi ile neslin himayesiyle beraber, mal ve can güvenliğini, ancak sağlayabilir.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Eğer bir ülkede insanların hayat garantisi belirsizlikler içerisindeyse, dini ve inancı garanti altında değilse, yetişen yeni nesil kendini zinadan, fuhuştan, uyuşturucudan, kumardan koruyamıyorsa, vay o ülkenin haline.
Cinayetlerden. 
Katliamlardan. 
Toplumsal travmalardan kendini kurtaramaz.
Terör ve anarşi, kol gezer.
Yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet "toplum" içerisinde, sıradan bir mevzu haline gelir.
Değerler, kaybolur.
***
Hele ki, tüm bunlar "devlet kurumlarının" işleyişiyle hayat buluyorsa.
O ülke; bataklığın tam ortasındadır.
Debelendikçe, batıyor.
Mesela, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının eliyle köylülerin arasına “Tarım Reformu” adı altında fitne sokuluyorsa.
Hem de büyük fitne…
Ve nerede ise; her gün değişik yerlerde katliamlar yaşanıyorsa…
Elde edilen mal ve servet büyük çapta kamu kurum ve kuruluşların ihale yolsuzlukları içerisinde gayrimeşru zeminlerde kazanılıyorsa…
Bu zeminde sebepsiz yere hükümetlere yakın kişilerin çok kısa bir süreç içerisinde zenginleşmesi sağlanılıyorsa.
Kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde kazanılan ihalelerdeki yapılan yolsuzluklar ve imalatların çürük olmasına göz yumuluyorsa.
Kalitesiz malzemelerin kullanılmasına birileri rıza gösteriyorsa… 
..Ve Karayolları gibi, DSİ gibi, TOKİ gibi, DEDAŞ gibi çok önem taşıyan kurum ve kuruluşların bünyesinde yapılan çifte standartlar, tezgâhlanan oyunlar kontrolsüz kalıyorsa..
Sormak gerekmez mi, o ülkenin neresinde hukuk aranabilinir ki?
İşte yaptığımız araştırmalara göre ve kamuoyundan almış olduğumuz bilgiler doğrultusunda, AK Parti iktidarı dâhil olmak üzere gelen giden iktidarlar ve o iktidarların önemli zevatların çevresini bazı rantiyeci, çıkarcı kişilerin sarması, kamuoyu nezdinde devletin hukuksal bir devlet olma vasfını oldukça zedeliyor, zafiyete düşürüyor.
Devlet büyüklerinin devleti temsilen kilit noktalarda bulunan zevatın mutlaka geçmişten ibret alarak bakış açısını geniş tutması lazım.
Herkesi tanıması ve bilmesi gerekir…
Dost kim, düşman kim, mutlaka bunu içten öğrenmesi lazım.
Yoksa olay her zaman için tersyüz olmaya müsait olur.
Tıpkı dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ofisine böceklerin konulması gibi.
Bunun gibi daha neler neler?
Bu itibarla halk gerçekten çok tedirgindir ve geleceği için derinden derine düşünüyor.
“Biz oy verdik, ama oyumuz ne yazık ki yerine göre makbul görünmedi” diye düşünmemesi elde değil.
* * *
Sevgili okurlar.
Cizreli Şeyh Ahmedê Cezîrî’nin Kürtçe kasidesinde şöyle bir beyti var.
Diyor ki;
“Gerçi ber dergâh-ı miran pır hakirim şübh-i mur
Çavê te çavê Süleymanê be hale muribi”
Bu beyit o dönemin devlet büyüklerine göndermeden ibarettir.
Yanlış hatırlamıyorsam Selçuklu döneminde Cizre yöresinde devleti temsil eden yöneticilerden İmadüddin-i Zengi olsa gerek.
“Ey padişahım, ben senin dergâhının huzurunda kıymetsiz ve küçük bir karınca gibi isem, senin şefkat ve merhamet gözün de Hz. Süleyman’ın gözü gibi olmalıdır”
Dün de öyküsünü anlatmıştım.
Hz. Süleyman, ordusunun karınca yuvalarına basmaması için ordusuna talimat veriyor ve yönlerini değiştiriyor.
Karınca bunları önceden hissetmiş ve ezilmemek için Hz. Süleyman’ı uyarmıştı.
O şefkat ve merhamet Peygamberi, karıncanın bu sözlerini gerçekten dikkate almış ve Allah tarafından da mükâfatlandırılmıştır.
* * *
Günümüzde de İslam dünyasının içinde bulunduğu bunalım, çekişme, mezhep kavgası yüzünden dökülen bunca masum insanların kanı…
Keza yıllardan beri Türkiye’de de terör odakları ile devletin içinde bulunan ırkçı, faşizan bir tutum ile karşı karşıya kalan bir ülke insanı durup dururken bu acıları çekiyorsa, ülke namına seçilip TBMM’ne giden hangi parti temsilcisi olursa olsun, bunu görmesi lazım.
İşlerini çıkara, menfaate dayatmamalıdırlar.
O görev çok kutsaldır.
Zira halk adına üstlenilen ve sorumluluk taşıyan bir görevdir.
Yarın mahşerde huzur-i ilahide de o insanlar sorgulanabilirler.
Bu itibarla biz de aynen o tarzda diyoruz ki halk, gerçekten devlet adamının yüzüne ve suretine bakarken, herşeyden evvel adaleti, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi görmek istiyor ve bekliyor.
***
NOT:
Önceki gün Şırnak'ta arazi anlaşmazlığı yüzünden aileler arasında çıkan silahlı çatışmada 4 kişi hayatını kaybetti.
6'da yaralı var. Ki bunların da durumu ağır.
Bu hadiseyi niye buraya not düştüm?
Günlerdir, Toprak Reformuyla alakalı "dikkatleri" çekiyoruz!
Çünkü hukuk ve adalet namına hiç bir işlemin yer almadığı, toplulaştırma köylüler arasında işte böylesine "fitne ve kavgaya" neden olmaktadır.
Geçtiğimiz hafta içerisinde, Diyarbakır Söz'ün manşetini hatırlarsanız.
Manşettin başlığı şuydu;
"Katliamlar yaşanabilir..?" 
İşte Şırnak'taki bu çatışma ve katliam da "göz göre göre geliyorum" diyen vaka idi.
Birileri bunu iyi düşünmeli ve irdelemeli.
Lakin yeni ölümler ve katliamlar kaçınılmaz noktada.
Geliyorum diyor.
En derin saygı ve sevgilerimle.