KAVİMLERİN TARİHSEL SOYKIRIMLARI! (II)

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği gibi dünya tarihi eskidikçe beraberinde insanlık bünyesindeki vuku bulan vukuatlar, olaylar sanki bugün yaşanmış gibi kendini tazeliyor.
Zira gerçekten dünya oldukça yaşlanmış durumda. 
“Kurun-i ula” dediğimiz eski çağlardaki insanların azmışlığı, aralarında kendi ırkından olup, dilinden konuşan Peygamberler silsilesine rağmen… 
O yüce Peygamberlerin onları doğru yola davet etmelerine rağmen…
Hep onlarla ters düşmüşler.
İlahi kanunlara inanmamışlar.
Gün gelmiş, bu inatlaşmalarına dayanmayan o Peygamberler gayretlerine dokunduğu için, mücadelelerinden vazgeçememişlerdir. 
Bu nedenle onları dinlemeyenler hak ettikleri şamarı yemekten de kendilerini kurtaramamışlardır.
Bu bir hikâye değil.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Azim Şan bunu birer vukuat olarak, olup biten olayları detayıyla bize anlatmaktadır.
Cuma günkü sohbetimizde de "Kasas Suresinin 58 ve 59. ayeti" ile "Ankebût suresinin 40. ayetlerinin yüce meallerini" siz değerli okurlarımızla paylaşmıştık.
* * *
Bugünkü sohbetimize de başlık olarak yine “KAVİMLERİN TARİHSEL SOYKIRIMI” ifadesini kullandık.
Anılan her iki surenin yüce meallerinin bize anlattıkları gibi… 
Yüce Kur’anımızın daha birçok suresinin açık ve net olarak eski çağların yaşamlarını ve o kavimlerin başına gelenleri ibret olsun diye o İslam’ın ve kâinatın şefkat Peygamberi bunları Kur’an-ı Hâkimin diliyle anlattığı gibi bizi ve tüm ümmeti, hatta tüm insanlığı uyarmış durumdadır.  
Zira eşyanın tabiatı gereği de bu olmalıdır.
İs-tisal olarak bilinen kavram; Kur’an dilinde kavimlerin kökten kuruyup gitmesine denilmektedir.
Yani toplu vaziyette soykırım manasını taşıyor.
Evet “İS-TİSAL”.
Yani köklü ve toplu soykırım…
Yüce Allah hangi yöntemle olursa olsun, o gücünü istediği an, yani gayretine dokunduğu zaman kullanıyor.
Nitekim günümüzde de zaman zaman insanlığa o türlü soykırımları; gâh depremler yoluyla yapıyor, gâh savaş yoluyla yapıyor, gâh terör katliamlarıyla yaptırıyor.
İllaki yaptırıyor.
Ama insanlar, bunu kendine has olarak, önemli değer taşıyan olayları ne yazık ki idrak etmiyor ve ders de almıyor.
Günümüzdeki özellikle Ortadoğu’da, Asya’da vuku bulan nice terör olayları bize bunları zaten ders-i ibret olsun diye anlatıyor ve gösteriyor.
*  *  *
Evet.
Bir önceki sohbetimizde dile getirdiğimiz gibi…
Yine bugün de eski çağlara yönelik Allah’ın göndermiş olduğu su ve yağmur afetlerinden dolayı oluşan köklü soykırımın bir adı da “Hz. Nuh Tufanı”dır.
Evet, “Hz. Nuh Tufanı” gelip kapıya dayanmış.
Hz. Nuh, kavmini ne kadar uyarmışsa da onlar alaycı bir şekilde karşılık vermişler.
Hep hileli yöntemleri kullanmışlar.
Hz. Nuh’un uyarılarına rağmen, mekir ve hileli yöntemlerinden vazgeçmemişler.
O yaptıkları toplumsal mekir ve hileli yollar, onları Hz. Nuh’un dininden oldukça uzaklaştırmış ve bir daha da dönüş çaresi bulamamışlardır.
Nitekim daima putçuluk anlayışını ön planda tutmuşlar.
Allah Peygamberi’nin getirmiş olduğu vahiy ve uyarılarına hiç önem vermemişler.
Nitekim Nuh suresinin 23. ayeti bize aynen şöyle diyor;
“Birbirinize şu şekilde söyleşerek sakın batıl ilahlarınızı bırakmayın, vazgeçmeyin. Hele hele en çok beğendiğiniz ved suva yeğusu ve yeğuku nesli hiç bırakmayın”
Putlarının taşıdığı bu beş isim o toplum için olmazsa olmazdı.
Birer batıl ve yanlış anlayışların, rejimin ve sistemlerin adıydı.
Allah’ın dinine yakışmayan ve insan temel hak ve özgürlüğünü hiçe sayan, insanlık Allah’a değil adeta bu beş başlıklı küfür ve inkâr manasını taşıyan bu sistemlere tapmaktan vazgeçmiyordu.
Tıpkı bugünkü insanlık dünyasının hiç insan temel hak ve özgürlüğüne uymayan, hep çifte standartları uygulayan, başta yanlış kullanılan demokrasi kavramının toplumları, özellikle İslam dünyasını nasıl dejenere ettiğini, nasıl ahlaken yozlaştırdığını, o çağlarda da aynı insanların bünyesinde yaşadıklarının uzantıları olarak günümüze kadar da gelmiştir ve öyle inanıyoruz ki kıyamete dek devam edecektir.
Böylece insanlık çok büyük bir sınavdan geçirilmiş oluyor ki sınavı da kaybetmiş durumda.
Hz. Nuh (a.s), onları oldukça uyarmış, üzerlerinde durmuş ve nihayet beddua etmiş.
Nuh Suresinin 26. ayeti de şöyle;
“Ya Rabbi La tezer alel ardi minel kafirine deyyara”
“Nûh şöyle dedi: "Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma, hem de barınaklarıyla beraber.”
Nuh Suresinin 27. ayeti ise mealen aynen şöyle; 
“Eğer sen onları yeryüzünde sağlam bırakırsan, senin kullarını daha fazla yanlış ve batıl yollara saptırırlar. Sadece ahlaksız ve kâfir kimseleri yetiştirirler. Doğurduklarını dahi sağlam bir nesil olarak değil, facir ve kâfir olarak yetiştirirler”
* * *
Evet, sevgili okurlar.
İnsanlığın başından geçen “İs-tisal” kavramı “Köklü soykırım” manasını taşıyor.
Ve nitekim yeryüzündeki olup biten en önemli olaylardan birisi de köklü soykırıma sahne olan olay, Hz. Nuh’un tufanıdır.
Günümüzdeki olup bitenler de depremlerdir, terör odaklarıdır, akıtılan kanlardır ve dökülen gözyaşlarıdır.
Öyle bir hal almış ki toplumlar çok büyük huzursuzluklarla karşı karşıyadır.
Gerçekten ne yapmıştı ki bu kavmin başlarına bunlar geldi?
Aslında çok önemli şeyler yapmıştı.
İnsanlığı Allah yolundan saptırıp, Allah’a birer kulluk değerini taşımaktan alıkoyup, insanlara kul yaptırma hegemonyasına devam etmiştiler ve inatlaşarak yola da gelmemiştiler.
Evet, sevgili okurlar.
Fazla başınızı ağrıtmamak kaydıyla son bir iki cümleyle bugünkü dersimizi de sonlandıralım.
Yüce İslam dini; İslam hukukunu korumak için, hiç uyumayan bir göze sahiptir.
O yüce İslam dinini toplumlar arasında hafif tutanların vurdumduymazlıklarına rağmen, kendi yüceliğini korumuştur ve korumaya da devam edecektir.
Her ne kadar kendini akıllı, zeki, siyaset kurnazları olarak gösterip, din ile siyaset işlerini birbirinden ayrı tutan nice küfür bezirgânları, rüşvetçi, vurguncu, talancı anlayışlara rağmen…
Yüce İslam dini diyor ki; 
Ben siyasetten ayrılacak fazla bir organ değilim.
Ben hileli, yalan söyleyen siyasetin kuyruğunu bırakmam.
O akılment dedikleri parlak nutuk atan siyaset kahramanlarını (!) çok iyi tanırım.
Ama sabırla beklerim.
Onların yaptıklarını bir gün onların başına dolanıp getirilmesini de bilirim.
“Din işleri ayrı, siyaset işleri ayrı” demek, toplumu milli iradeden uzak tutmak manasını taşımaktadır.
İslam dinini siyasetten uzaklaştırma politikasının temel kaynağı, eski Mısır’daki uygulamaların olduğu gibi son yüzyılda da Türkiye’mizde Frenkleşmiş anlayış, aynı hile ve oyunlar peşindedir.
Ama tüm bunlara rağmen, unutulmasın ki Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Filistin’de ve Türkiye’de İslam’ın başına gelen olaylar, tümüyle batı dünyasının birer piyon durumundaki leş kargalarının anlayışı yüzünden oluyor.
Bu toplum yüce İslam dinine inandığı müddetçe, batıl politika bezirgânlarının vurgunlarına “Eyvallah” demez ve kesinlikle kendi milletlerine bunları da kabul ettirmez.
En derin saygı ve sevgilerimle.