SİYASETİ YOZLAŞTIRAN NEDENLER?!!

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği gibi dün bu köşedeki sohbetimizin ana teması ve temel çizgileri, cümlesi cümlesine 28 Şubat 1997’de meydana gelen meşru anayasal bir iktidara karşı, zorbaca uygulanmış olan darbe girişimine yönelikti.
Ve o darbe müteşebbislerinin yasal olarak, hukuksal olarak, "demokratik hür bir Türkiye için" tutulacak hiçbir sebebin olmaması, apayrı bir gariplik içerisinde oluşa gelmiş bir "darbe mezalimi" şekli olduğundan bahsetmiştik…
Özellikle TSK gibi mümtaz, tarihi bir şahsiyete sahip olan kurumun bünyesinde oluşa gelmesi; Türkiye insanını hep hayrete düşürmüştür.
Bu düşüncedeki TSK hakkında, herkesin ama herkesin beslediği iyi niyet düşüncesi de; "uygulanan mezalimler" nedeniyle değişmişti.
Öyle ki, ümitsizliğe, kötü düşünceye dönüşmüştü.
Zira yüzde 99’u Müslüman olan bir toplumun ecdadın evlat ve torunlarının bağrından çıkmış ve ülkeyi, taşıyla, toprağıyla beraber koruması ve gelişmesi için hizmet veren böylesine bir kurum iken, "milletine" husumet besler olmuştu.
İşte bu nedenle toplum, kurumu başka ve yanlış pozisyonda gördüğü için, haklı olarak milleti çok büyük ızdıraba sürüklemiştir.
Bize göre TSK’yı bu duruma sokan temel unsur; efsanevi CHP’nin kirli siyaseti olmuştur ve onun başında bulunan İsmet İnönü’nün kışkırtıcı ihaneti, şımartıcı siyaseti neden olmuştur?
27 Mayıs darbesi dâhil olmak üzere…
Her on yılda bir darbeye kalkışan bir ordunun böylesine siyaset bataklığıyla baş başa kalma durumu, milleti oldukça yaralamıştır ve artık bu kurum hakkında hiç de iyi niyet beslememesine neden olmuştur.
* * *
Düşünün, vatanın dört köşesi nice düşmanlarla çevrili olup, bu dış tehlikeye karşı halkın bütçesinin en büyük dilimlerinin böylesine bir kuruma tahsis edilmiş olduğu halde, ordunun böyle on yılda bir darbelere tevessül etmesi kabul edilebilinir mi?
Hayır.. Ne mümkün!
Ama "darbeler" ülkesi haline geldiğimiz için; iç kavgadan, terörden, kargaşadan ve kan dökülmesinden "bir türlü' arınamadık/ kurtulamadık...
Hep kaos, hep şiddet var edilmek istenildi!
İşte böylesine yozlaştırılmış bir atmosferin gölgesinde şımaran Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayçiçeği gibi anlayışların meydana gelmesinin asıl sebebi, ifade etmeye çalıştığımız gibi, tümüyle siyasetin çirkefliği ve yozlaşma halidir.
Zorba, kirlenmiş bir siyaset, TSK'yı bu hale getirmişti?
Türkiye’de yıllardan beri her şeyin gerçek yüzünü ters yüz ederek, makyajlarla, sahte yüz gösterilmiş ve böylece devletin yönetimleri hayat boyu ele geçirilmiştir.
Hem de gerçek kimlikle değil, İslamcı geçinen dönme ve devşirmeler tarafından…
İşte bu nedenle bu ülke oldukça zarar görmüş, mağdur olmuş ve geri bırakılmıştır.
Barış ve kardeşlik içinde gelişmesi gerekirken tam tersine herkesin birbirine düşmanca bakmasına neden olmuştur bu yoz ve kirli siyaset yüzünden; gerilemiştir.
Sözde demokrasi, hukukun üstünlüğü, Kemalist, laiklik gibi içi boşaltılmış, makyajlı kavramlarla ülke öyle bir hale getirilmiş ki “adaletin cübbesi zulme giydirilmiş”, “hukukun külahı hukuksuzluğun ve haydutlaşmanın başına giydirilmiş”, aldatıcı bir renkle halkın karşısına çıkan böylesine kirli bir siyaset, nihayetinde ülkeyi bu hale getirmiştir.
* * *
İnanın, sevgili okurlar.
28 Şubat 1997’de oluşa gelmiş bir mezalimden zarar görmeyen, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da herhangi bir aile yoktur.
İlla ki; zarar görmüştür.
Özellikle TSK’nin eliyle halka karşı verilen yanlış mücadele, ülke yanlış ve kaygan bir zemine oturtturulmak istenmiş, geçici de olsa bir yere kadar başarılı olmuşlardır.
Öyle bir hal almış ki ülkenin salt çoğunluğu Hazreti Muhammed (s.a.v)’in ümmeti olma şerefine nail olma hakikatinde yüzerken, tüm bunlara karşı zinde güçler, kirli girişimlerle kendi halkına karşı diklenmiş ve halkını yasalar ve hukuka dayalı bir devlet edasıyla değil, zorba kanun devleti olarak yönetmiştir.
Dünkü sohbetimizde anlattığımız gibi.
Düşünün, samimi olmayan bazı politikacılar değişik kisveler ve makyajlarla, halkı tarihi şeflik ve dipçik döneminden sözde kurtarmak için, değişik isimli muhafazakâr partileri kurarak, alan hâkimiyeti sağlamışlardır.
Fakat o muhafazakâr partilerin bünyesinde öylesine münafık tinetli, şeytan ruhlu yüzler oluşmuş ki günü gelmiş insan adeta bu tür insanlara güvenmiş, birer evliya edasıyla karşılamışlardır.
Ama velâkin; gün gelmiş, onların sahte ve gizli kimlikleri ortaya çıkmış.
Melek yerine adeta şeytanlaşmış bir varlıkla, halk karşı karşıya kalmıştır.
Bu tür yoz ve kirli politikalara karşı halkın canına tak etmiş ve canından bıkmış bir toplum bunlara karşı nefret duymaya başlamıştır.
Menfaat, kişisel çıkar ve bütçenin büyük dilimlerini teşkil eden ihaleleri ele geçirmeye çalışmışlar.
Ve siyaseti karartarak ortaya çıkmışlardır.
* * *
Bakınız, dün Türkiye’deki yazılı ve görsel medyanın vermiş olduğu dikkat çekici bir haber...
Bu haberin içinde bulunan bir siyasi şahsiyet vardı ki, muhafazakâr kesimi hayrete düşürdü.
Hiç kuşkusuz ki, hangi ideolojiye hizmet ettiği belli olmayan, bir siyasi kirlenmeye sahip, kışkırtıcı ve karıştırıcı tavrıyla tanınan-bilinen Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’in Suriye canavarı olan Beşar Esed’i ziyaret etmesi, elbette ki sürpriz gelmez.
Ama velâkin; beraberinde bulunan o siyasi şahsiyet var ya!
Der demez; "insani" kahrediyor.
Merhum Erbakan'la, eski Milli Selamet ve Refah hükümeti içerisinde yer alan ve bilahare Ak Partinin kurucuları arasında yer edinen hatta Başbakan Yardımcılığı gibi görevi üstlenir noktaya gelen, aynı zamanda din adamı kimliğiyle siyasete giren isim olarak bilinen Abdüllatif Şener.
İşte bu Şener, Doğu Perinçek’le birleşerek, katil ve cani olan Suriye liderinin yanına gidiyor olması; hayli düşündürücüdür.
Başta anlatmaya çalıştığım gibi bu görüntü; Türkiye’deki siyasetin ne kadar "yozlaştırılmış ve kirli ittifaka" sahne olduğu gerçeğiyle kendini ele vermektedir.
***
Her zaman bu köşede dile getirmek istediğim gerçek şu;
Diyoruz ki lütfen herkes siyaset arenasında kimliğinin gerçek yüzünü göstersin.
Değişik pozisyonlara kendini sokup da bir yerlere gelmek için "bukalemun" gibi renkten renge giren münafık tinetli insanların yüzünden bakınız bugün Türkiye ne kadar vahim tehlikelerle karşı karşıya gelmektedir.
13 yıl boyunca bu ülkeyi yöneten AK Parti ve onun lideri durumunda olan bugünkü Cumhurbaşkanı muhterem Recep Tayyip Erdoğan, samimi ve ciddi girişimleriyle, çabalarıyla bu ülkeyi bu duruma getirmiş ve ülkede dev yatırımlar yapılmış ve hala da yapılmaya devam etmektedir.
17 ve 25 Aralık’ta oluşa gelen yanlış maceralar, ne yazık ki Türkiye’yi adeta darbe girişimlerinin kıyısına getirmişti.
Ama yine de Allah’a şükürler olsun ki gerçekten Erdoğan’ın dirayeti ve keskin zekâsı sayesinde bugün bu ülke ayaktadır.
Ama böylesine kavgalarla, fitne ve fesadın yoğunlaşmasıyla bu ülke nasıl kurtulacak, diye düşünmemek elde değildir.
Bu tür kirli siyasi anlayışlar, siyasetin değişik ve gerçek yüzünü ortaya koyuyor ise de insan gerçekten inanamıyor.
Tek kelime ile şunu diyebiliriz ki "İslam’ın ve muhafazakârlığın" kılığına bürünüp gerçek İslam ruhunu yaşayamayan bir siyaset, siyaset değildir.
Olsa olsa; Canavar ruha sahip bir haydutlaşma şekli olur..
İster iktidarların bünyesinde oluşsun, ister muhalefetin bünyesinde!
Toplumun ekmeğiyle beslenip büyüyen tüm siyasi anlayışların, bu paralelde kendine çekidüzen vermesi gerekir.
Aksi takdirde bu aziz milletin hiçbir zaman onlara itibar veremeyeceği de aşikârdır.
En derin saygı ve sevgilerimle.