Görüş Bildir

TOPLUMLARIN YOK OLUP YERYÜZÜNDEN SİLİNMESİ ZULÜMLE OLMUŞ!?

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği gibi, Türkiye seçim sath-ı mailine girerken, büyük bir seçim yarışma atmosferi yaşanmaktadır.
Özellikle mecliste grubu olan 4 siyasi parti arasında seçim mücadelesi büyük bir hızla devam ediyor.
Başta iktidar partisi olan AK Parti, ikincisi ana muhalefet partisi CHP, üç MHP, dört HDP.
Bu üç muhalefet partisinin iktidara gelme şansı neredeyse sıfır olduğu halde, kendilerine dev manzara yaratarak, halkı aldatıcı, yalan söylemlerle kendi tarafına çekmek istiyorlar.
Gerçekten iktidara gelme şanslarının hayal olduğunu bile bile… 
Seçim atmosferine girerken, hiçbir gerçeği göremeyecek kadar gözleri kapalı, büyük gaflet içerisinde, bile bile yalan söylemleri tercih ediyorlar.
Oysaki insanlık kuralları gereği yalan söylemekle insanları kandırmak, sihirbazların ipte oynadıkları gibi insanları aldatarak, olmayacak şeyleri vaat etmekle, hem kendilerine hem toplumlarına zulüm etmekte oldukları, bilimsel tarihi gerçeklerdir.
İnsanlık tarihi boyunca toplumların yeryüzünden silinip, tarihe gömülmesinin yegâne sebebi de zulüm olmuştur, yalan olmuştur.
Keşke Türkiye’deki siyaset yapma anlayışı, yalandan ibaret olmasaydı ve Türkiye’yi yalanlarla değil, gerçek versiyonlarla yönetme girişimleri olsaydı.
Yani gerçeklerle siyaset yapılıyor olsaydı…
* * *
İnanın, sevgili okurlar.
Türkiye bugün yeryüzünde toplumlar arasında, devletler arasında daha büyük bir mevki-i muallada, yani yüksek ve üstün bir seviyede görünecekti.
Ciddi, samimi, ihlâslı bir siyasetle yola çıkılmış olsaydı, bugün Türkiye böylesine kavgalar, anarşiler, terör odaklarıyla karşı karşıya kalmayacaktı.
Ama heyhat! 
Ne yazık ki görülen görüntü hiç de bu yönde değil.
Tam tersine Türkiye’yi biraz daha uçurumun kenarına itme atmosferi, siyaset alanının; bu yalan dolan, uydurma, gerçek dışı taahhütleri ve sözleşmeleri neden olmuştur.
Özellikle ana muhalefet partisi olan CHP. 
80 yıldan beri bu halk onu iktidara getirmiyor.
Tarihi sabıka tescil defteri orta yerde olduğu için, bir türlü iktidar yüzünü göremedikleri halde, yine de ısrar ediyorlar.
Kandırmacalarla, yalan söylemlerle, aldatıcı görüntülerle…
CHP lideri Kılıçdaroğlu çıkıp, bu halkın yüzüne baka baka yalan söylemekte hiç beis görmüyor.
Hani kültürümüze mal olmuş bir laf var; “Arsızların yüzüne tükürürsen, elini yüzüne sürerek ‘oh yağmur yağdı’ der” gibi hiç de umursamıyor.
Karşı taraftan gelen tükürüğü yağmur sanıyor.
* * *
Ne yazık ki Türkiye’deki siyaset alanı aynen bu manzarayı taşıyor.
Ve bu halk da tarihi kültüründen, inancından, gerçek muhafazakârlığından, bir ümmet olma niteliğinden oldukça uzaklaşmış, büyük bir gaflet vadisine girmiş.
Zira yalanla gerçekleri birbirinden ayırt edemeyen bir halk, hiç şüphesiz ki kendi kendine zulüm eder ve zulmedenlere de yardım eder.
Siyasetin morfinleriyle uyuşturulmuş bir hal içinde olduğunun farkında bile değildir.
Keşke siyasetin morfinleriyle uyuşturulmuş olduğunun farkında olsaydı ve o morfinleşme şeklini bir an evvel üzerinden atmış olsaydı.
Bilime, inanca, imana, İslam’a bağlılığını hissetmiş olsaydı.
Bunca zaman siyaset morfini bu milleti o kadar uyuşturamayacaktı.
Gerçekten, bu hal çok düşündürücüdür.
Siyaset bezirgânları toplumun karşısına çıkıyor. 
Nice yalan vaatler ve söylemleri hiç çekinmeden halka karşı pervasızca söyleyebiliyorsa…
Ve halk da buna inanıyorsa…
Özellikle siyaset meydanlarında büyük alkışlarla onları karşılıyorsa…
Demek ki bu toplum kötülükle iyilikleri, zulümle adaleti birbirinden ayırt edemeyecek kadar yanlış yola sapmış veya saptırılmış durumdadır.
Ne yazık ki iktidar partisinin de son dönemlerde çizmiş olduğu çizgi, yanlış aday seçimleri, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki aday seçimleri, hiç de iç açıcı değildir.
Görüntü atiyi çok karanlık göstermektedir.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Fazla başınızı ağrıtmayalım.
“Sözün kısası daha iyi anlaşılır” misaliyle, inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Hûd” suresinin 101. 102. 112 ve 113. ayetlerinin yüce meallerini paylaşmak üzere sohbetimizi sonlandıralım.
Evet.
Gerçekten yüce kitabımız geçmiş kavimlerin macerasını bize şöyle hatırlatıyor.
Tuğyan (toplumları baştan çıkarma) zalimlerin zulmünü alkışlayarak yanında olma, bütün yok olmanın başlıca nedenleri olmuştur.
Ansızın felaketler zinciri silsilesi sıralayarak onları yakalamıştır ve yok olma halinden kendilerini kurtaramamıştır.
Deyim yerindeyse bu hal; adeta batılın, yanlışın, manevi putperestliğin zulmüne tabi olmaktan kendini kurtaramıyor.
* * *
Nitekim Hûd suresinin 101. ayeti bize bunu hatırlatıyor;
“Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine yazık ettiler. Rabbinin buyruğu gelince, Allah'ı bırakıp taptıkları tanrılar kendilerine bir fayda vermedi, kayıplarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı”
Yine aynı surenin 102. ayeti şöyle;
“Rabbin, haksızlık eden memleketleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir”
Bu her iki ayet bize gösteriyor ki;
Tevhit inancından, Kur’an imanından oldukça cahil kalan ve gittikçe Kur’an inancından uzaklaşan, bilerek veya bilmeyerek şirk ve küfre sapanların sonucu da budur.
112. ayetin meali;
“Ey Habibim. Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Doğru yoldan sapmayın, aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür”
113. ayetin meali ise;
“Zulüm edenlere terekkün etmeyin (yanaşmayın) ve onlarla yerleşmeyin”
Yani yalan dolanla toplumları doğru yoldan saptıranlara yanaşmayın, yanlarında yer almayın.
Yalan söyleyenler, zulmedenler, toplumların geleceğini karartanlarla bir olmayın.
Özellikle bu her iki ayeti celilenin ışığı altında yürüyerek gerçekleri görmek gerekiyorsa…
Allah’ın değişmeyen sünnetleri, âdetleriyle kesinlikle karşı karşıya kalmakta kendimizi görürüz.
Tarih boyu toplumların helak olmasının yegâne sebebi, başarıdan ve terakki etmekten alıkoyan sebeplerin başını çeken; tuğyandır, zulümdür, yalandır.
Toplumların geleceklerini karartan, siyaset meydanındaki gerçek dışı, aldatıcı söylemlere inanarak, alkış tutmak zulümdür ve o zulüm de aynı o toplumların geleceğini karartmaya yönelik temel bir unsurdur.
Allah’ın olmazsa olmaz, yani vazgeçilmez kanunlarıdır.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Bize göre ülkemize yazıktır.
İnsanlarımıza günahtır.
İstikametli, dürüst politika yapmak en büyük başarıdır ve toplumsal geleceğin garantisidir.
Ama ne yazık ki ülkemizin karartılmış geleceği de bize göre mukadderdir.
Zaten içindeki hal bize yeter de artar bile.
Keşke ülkemizin yönetimini, milli iradesini elinde tutmaya çalışan siyaset kervanları, bir nebzecik de olsa dürüst olmuş olsaydılar…
Bu memleket böyle maddi ve manevi kargaşalarla karşı karşıya kalmayacaktı.
En derin saygı ve sevgilerimle.
 


Bu Makale 14888 kere okunmuştur.