Görüş Bildir

TÜRKİYE’DE OLUP BİTENLERİN GERÇEK YÜZÜ?!! (III)

Evet, sevgili okurlar.
Dün 23 Mart 2015 tarihi olması hasebiyle; Bediüzzaman Hazretleri vefatının 55. yıldönümünde anıldı.
Malumunuz üzere;
23 Mart 1960 tarihinde hayata gözlerini yuman Üstat Bediüzzaman Hazretleri Şanlıurfa’da vefat etmişti.
Sistem baskıcı bir sistemdi..
O nedenle; çağımızın en büyük İslam allamesi olan Bediüzzaman’ı içinde barındıramadı.
Dinozor ruhlu, seküler anlayış hakimdi.
Batı hayranları durumunda olan, cumhuriyet döneminin bazı iktidarları ve o iktidarların liderleri, öylesine şuursuzluk içerisinde idilerdi ki; Bediüzzaman nerede ise hain biri olarak ilan edilmişti.
Özellikle; bu kirlenmeye karşı çanak tutan sözde cumhuriyetçi basın, medya fitne saçan birer unsur durumundaydı.
CHP’nin altı oklu rejiminin baş temsilcisi olan İsmet İnönü, Türkiye Devletinin bütçesini, Bediüzzaman Hazretlerini karalamak için harcayacak kadar haindi.
Bediüzzaman’ın şahsiyetinde Kur’anı bile ortadan kaldırmıştı.
Bin yıllık tarihimizi ters yüz ederek Kur’an alfabesini bile ortadan kaldırmıştılar.
Camiler, cemaatler, medreseler, ezanlar…
Tümüyle orijinalliğinden çıkarılmıştı.
Adeta müstevli işgalci İngilizlerin yapamadıklarını o anlayış yapıyordu.
Ülkeye ve inanan tüm ülke insanına karşı yapılan bunca ihanet ve hıyanete kılıf uydurarak, gâh şeriatı bahane ediyorlardı, gâh hilafeti bahane ediyorlardı...
Gâh da Arap çölleri medeniyetini(!) bahane ediyorlardı.. 
İşte bu haince plan kurgularıyla; bir ümmeti âlimsiz, ulemasız bırakmak istiyorlardı.
Ne kadar kirlenme, zulüm, küfür ve mezalimin çeşitleri varsa hepsini ülke çapında resmi dil ve yöntemleri kullanarak, özellikle Milli Eğitim camiasını kullanarak enjekte ediyorlardı.
Bu asimilasyonla; Bediüzzaman’ı ajan, casus, hain olarak ilan etmeye çalışıyorlardı.
Oysaki tüm bu hıyanetlik madrabazlığını kendileri müstevli emperyalist ülkelerin adına yapıyordu ve kendilerini de hep kurtarıcı kahraman (!) olarak gösteriyorlardı.
I. İnönü Zaferi, II. İnönü Zaferi gibi hep muzaffer kumandan olarak kendini göstermişti.
Ama hakikat şuydu ki; hep hayal, hiçbir muzafferiyetle alakası olmayan bir Lozan hezimeti yaşatılmıştı.
***
Hepsi; İttihat Terakki Cemiyetinin uzantısıydı.
31 Mart Hadiselerinin körükleyicisiydi.
Bunları yaparken, devlet imkânlarını kullanarak bu milletin bağrından çıkan başta Bediüzzaman Hazretleri dâhil olmak üzere nice ulema, meşaik ve bu coğrafyanın söz sahibi insanları ne kadar varsa hepsini adeta tırpanlamıştı.
İstiklal Savaşı’nda vermediğimiz şehitleri, 1923’ten 1950’lere kadar ve hatta günümüze kadar kat be kat fazlasıyla verdik.
İnsanlarımız topluca katledildi.
Hem de dökülen bunca kanlar pisi pisine, bir hiç uğruna döküldü.
Bunun baş müsebbibi Cumhuriyetsiz kurulan cumhuriyetin temsilcileriydi ve bunun başını çeken de kuşkusuz ki İsmet İnönü ve onun politikasıydı.
İşte bu memlekette İslamiyet’i yok etmek için yola çıkan fitneler zinciri ne yazık ki ülkeyi bugün bölünme tehlikesiyle karşı karşıya getirdi.
İslamın büyük temsilcileri olan Bediüzzaman’lar, Şeyh Sait’ler, İskilipli Atıf Hoca’lar, Tahir’ül Mevlevi’ler ve bu memlekette ne kadar yetkili ve etkili insanlar varsa, hepsi CHP’nin hışmına uğradı ve her tarafı küfrün çizmesi altında çiğneyip geçti.
Bunu yapan altı oklu CHP rejimi ve kurtarıcı kahraman (!) gösterilen o dönemin nice temsilcileriydi.
* * *
Bu itibarla Türkiye’nin böyle mezalimlerle karşı karşıya kalacağını bilen Bediüzzaman Hazretleri, toplumu hep uyarmıştı.
Hem de çeşitli işkence ve tarassut altında bu uyarıları yapmıştı.
Nitekim, Barla’da halka seslenerek şöyle uyarıyordu;
“Ey Âlem-i İslam!
Uyan, Kur’ana sarıl.
İslamiyet’e maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol.
Ve ey Kur’ana bin yıllık tarihinin şahadetiyle hadim (hizmetkar) olan ve İslamiyet nurunun yeryüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlat ve torunları Kur’ana yönel ve onu anlamağa, okumağa ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mucize-i manevisi olan Nur Risalelerini mütalaa etmeye çalış.
Lisanın, Kur’anın ayetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlakın da onun manasını neşretsin”
Ve devamla şöyle diyordu;
“Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim!
Beş yüz senedir yattığınız yeter.
Artık Kur’anın sabahında uyanınız.
Yoksa Kur’an-ı Kerim’in güneşinden gözlerinizi kapatarak, gaflet sahrasında yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.
Ey asırlardan beri Kur’anın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem yüksek ve üstün bir mevkii ihraz etmiş olan ecdadın evlat ve torunları!
Uyanınız.
Âlem-i İslam’ın şafak söküğünde gaflette bulunmak kat’iyyen akıl karı değil.
Yine âlem-i İslam’ın intibahında rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kur’anın ve imanın nuruyla nurlanın.
İslamiyet’in terbiyesiyle tekemmül edip hakiki ve gerçek medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i insaniyeye sarılmak ve onu hal ve hareketinde kendine rehber eylemek lazımdır.
Ey üç yüz senesinden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sakitane Risale-i Nurun sözlerini dinleyen ve bir nazar-ı hafi-i gaybi ile (gaybi bir bakış) bizi temaşa eden Sait’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tahir’ler, Yusuf’lar, Ahmet’ler vesaireler.
Sizlere hitap ediyorum.
Başlarınızı kaldırınız.
‘Sadakte...’ deyininiz.
Doğru söylüyorsun Ey Üstat diye bana sesleniniz.
Ve böyle demek sizlere borç olsun.
Şu muasırlarım benim çağdaşlarım varsın beni dinlemesinler.
Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraflarla, sizin ile konuşuyorum.
Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim.
Sizler, cennet asa bir baharda geleceksiniz.
Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açacaktır.
Biz hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz.
Ki mazi kıtasına geçmek için geldiğiniz vakit mezarımıza uğrayınız, o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve hor hor toprağının kapıcısı olan Kal’anın başına takınız.
Kapıcıya tembih ediniz.
Ve bizi çağırınız”
* * *
Evet.
Üstat Bediüzzaman Hazretleri ömrünün kaçıncı yılında vefat edeceğini ve mezarının belirsizlik içerisinde olacağını ve bu cumhuriyet dönemindeki İslam’ın ne kadar hüsrana uğrayacağını “Ed’dai” başlığı altında şöyle açıklıyor;
“Yıkılmış bir mezarım ki yığılmıştır içinde.
Said’ten 79 geçmiş seneler.
Baasamu alama (Hep sıkıntılı ve elemli geçmiş)
Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş
Beraber ağlıyor hüsran-ı İslam’a 
Mezar taşımla pür emvat enindar o mezarımla
Revanım sahi-i ukba-i ferdama
Yakinim var ki istikbal semavatı ve zemin-i Asya 
Yani Asya kıtasının geleceği bahem olur teslim yedê beyday-e İslam’a
Zira yemin yümn-i imandır.
Verir emn-i eman ile enama.
Bu imanımın bereketinin yeminidir.
Bu müjdeleyici açıklamam tüm insanlığa bir emniyettir ve teminattır”
En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 14653 kere okunmuştur.