TÜRKİYE’DE OLUP BİTENLERİN GERÇEK YÜZÜ?!! (IV)

Evet, değerli SÖZ okurlarımız.

Yazı serimize başlık olarak kullandığımız “TÜRKİYE’DE OLUP BİTENLERİN GERÇEK YÜZÜ” ifadesi gerçekten manidardır.

Anlayan için anlamlıdır ve kapsamlı bir ifadedir.

Türkiye’de olup bitenlerin gerçek yüzü; her halükarda toplumumuzu ilgilendiren konuları içeriyor.

90 yıllık geçmiş bir zaman dilimi içerisinde; milletiyle barışık olmayan, toplumun temel hak ve özgürlüklerini koruma altına alamayan, dünya hukuk literatürüyle ters düşen, antidemokratik, hukuk dışı vesayetçi anayasaya dayalı bir sistem mevcuttur.

Dünkü yazımızda da ifade etmeye çalıştığım gibi bir toplumu kendi benliğinden, inancından, tarihinden, kültüründen, kitabından ve bin yıllık gelenek ve göreneklerinden uzaklaştırmak için özellikle o toplumun bağrından çıkarıp yetiştirdiği ulema kesimleriyle mücadele etmiştir bu sistem ve bu kesimi ortadan kaldırma planları uygulamıştır.

O ülkede yaşamakta olan toplumun, yani bir ümmetin mevcudiyetini adeta inkâr etmekle yetinmeyip, dininden de inancından da uzaklaştırma çabası içerisinde olmuştur.

Bunun kanıtlayıcı delili de toplumun ulema kesimlerinin yok edilmesidir.

Ya idam sehpasına çıkarılmışlar, ya da sürgün veyahut bilinmeyen meçhullere götürülmüşlerdir.

Yaklaşık bir asırlık zaman dilimi içerisinde tüm olup bitenler toplumun varlığını inkâr etmekle yetinmemiş, hakkını ve hukukunu da gasp etmiştir.

Bunu söylerken yalnız Doğu ve Güneydoğu coğrafyasını ve insanlarını kastetmiyorum.

Tüm ülke sathındaki bir ümmetin kaderiyle oynanmıştır.

Bu yapılan antidemokratik hukuk dışılık…

İnanın, İngiliz gibi müstevli bir devlet İstanbul’u istila ettikten sonra bırakıp gitmeseydi, Allah korusun hep Türkiye’de kalmış olsaydı, ancak böyle bir mezalim işleyebilirdi.

Dünya hukuk literatürüyle ters düşen bu mezalime dayalı gayrimeşru sistemin adı ne yazık ki anayasanın dibacesinde Cumhuriyet, Demokratik, Laik, hukukun üstünlüğüne saygılı bir devlet şekli olarak konulmuştur.

Bu gayrimeşru baskıcı oluşum, yalnız dini inançlarla yetinmemiş, toplumun tüm günlük hayat akışları alanlarını da kısıtlamıştır.

Rüşvet, suiistimal, usulsüzlük, yolsuzluk, uyuşturucu ticareti, fuhuş gibi insanlık dışı oluşumların varlığına neden olan bu sistem bununla da yetinmemiş.

Toplum helalini helal olarak, haramını da haram olarak tanımaz duruma getirilmiş ki “Kimin eli kimin cebinde olduğu” belirsizlikleri içerisinde bir hayat olgusu biçimlendirilmiştir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Bir önceki gün de “T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü” başlığını taşıyan bazı resmi kaynaklardan önemli bazı belgelerin içeriğini sizinle paylaşmıştık.

Dün de Diyarbakır Söz Gazetesinin “İŞTE BÜYÜK VURGUN” başlığını taşıyan manşetinde önemli bir belgeyi siz değerli okurlarına sunmuştu.

Konu köylünün mera denilen otlak, yaylak ve kışlak arazilerinin vasıflarından çıkarılıp köylüleri mağdur etme pahasına olsa dahi “Toplulaştırma” adı altında İl Tarım Reformu Komisyonu tarafından keyfiliğe dayalı bazı uygulamaları kamuoyuna yansıtılmıştı.

O küpürdeki kararın devamını da bugün yine sizin takdirinize sunmak üzere paylaşmak istiyoruz.

Gerçekten dünya hukuk literatüründe yeri olmayan, Türkiye insanı nezdinde halkıyla kendi meşruiyetini bir türlü pekiştirmeyen bir sistemin, bir oluşumun, bazı önemli Bakanlıklar bünyesindeki yapılan hukuksuzluk acımasızca devam etmektedir.

Öylesine bir hal almış ki toplumun her kesimi nerede ise isyan derecesine gelmiş durumda.

Başta anlatmaya çalıştığım ifade “Kimin eli kimin cebinde belli değil” ve durup dururken, halkın teveccüh gösterdiği iktidar partisi olan AK Partinin bir Bakanlığı bünyesinde böylesine uygulamalar yapılıyorsa, gerisini siz düşününüz.

* * *

Evet, dünkü Söz Gazetesinde cevap bekleyen sorular başlığıyla 6 soru sorulmuştu, siz de bunları okudunuz.

7’inci soruyu da biz ekleyelim;

“Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Tarım Reformunun “Arazi Toplulaştırma” yasasının ilgili maddeleri gereğince, vatandaşların tapulu arazilerini başkalarının tapulu arazileriyle birleştirerek, tapu sahiplerinin rızasını almadan, birbirinden çok uzak olduğu halde, bu “Toplulaştırma” adı altında uygulama kimin arazisi kime peşkeş ettiriliyor?” sorusunu akla getiriyor.

Sorulduğunda ilgili makamlarca yazılı olarak “Sehven-bir zühul eseri neticesinde olmuştur” diye cevap veriliyor.

Bu Tarım Reformu İl Müdürlüğü bünyesinde yapılan ihale hangi firmalara verilmiş ve o firmaların yapmış olduğu uygulamaların kaçta kaçı keyfiliğe dayalı yasa dışı uygulamalardır acaba?

* * *

Dünkü Diyarbakır Söz Gazetesinin küpür olarak verdiği İl Tarım Müdürlüğünün sıraladığı kararın 6’ıncı ve 7’inci bölümü aynen şöyledir;

“6-Çınar Mal Müdürlüğünün, Çınar İlçesi, Ovabağ köyü sınırları dahilinde bulunan Tapulama Harici 11.456,00 m2 yüz ölçüme sahip taşınmazın, Mera Kanununun 5/b maddesi hükmüne göre mera, yaylak, kışlak gibi orta malı taşınmazlardan olup, olmadığının bildirilmesi talebine istinaden; Mera Teknik Ekibinin yerinde yapılan tespitinde hazırlamış oldukları “Mera Alanı Etüt Raporu” ile diğer bilgi belgelerin incelenmesi neticesinde taşınmazın mera olarak değerlendirilmemesine,

“7- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Yatırım Programında 2009 A020 110 proje numarası ile yer alan 56. kısım çalışmaları kapsamında Sur ilçesi, Sarıkamış köyü dahilinde kalan T.H.23 nolu 81.762 m2 yüzölçümlü taşınmazın, Büyükakören köyü dahilinde kalan T.H.1 nolu 5.820 m2 yüzölçümlü ve T.H.2 nolu 7.808 m2 yüzölçümlü taşınmazların 4342 sayılı Mera Kanununun 5/b maddesi hükmüne göre değerlendirilmesi neticesinde, taşınmazların mera olarak değerlendirilmemesine”

Bakınız, Değişik köylerde ve değişik mıntıkalarda köylülerin otlak, yaylak ve kışlak arazilerini kitabına uydurmak suretiyle mera vasfından çıkarıp önce hazineye devredip sonra da başkalarına satma gibi kanun dışı keyfilik hangi kanuna, hangi hukuka, hangi adalete dayandırılıyor acaba?

* * *

Bakınız, bir resmi yazı daha.

“Kadastro Müdürlüğüne - Diyarbakır

Arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri projeleri kapsamında 66. kısım Diyarbakır İli Sur İlçesi Karaçimen köyüne ait parselasyon planı ve askı işlemleri tamamlanmış olup tescil dosyaları ekte onayınıza sunulmuştur, gereğini bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Ertan Atalar

İl Müdürlüğü”

Bunun gibi daha nice yasadışı keyfiliğe ve ranta dayalı işlemlerin akıbeti ne olacak?

Kamuoyu merak ediyor.

İşte geçmişe yönelik çürük, kaygan, hukuk dışı zeminler üzerine oturtturulmuş bir sistem; bu ülke insanının neredeyse başına bir bela kesilmiş durumdadır.

Bugün belli değil, arazi sahiplerinin çoğunun bu uygulamalardan haberleri yoktur.

Bırakın meranın hukuk dışı uygulamalarını, özbeöz nice tapu sahiplerinin tapuları değiştirilerek “toplulaştırma” adı altında birleştirerek, başkasının adına tapulaştırma biçimi gelecekte vatandaşlar arasında büyük birer kan davalarına dönüştürülebilir, endişesindeyiz.

Bu itibarla biz burada bir medya grubu olarak yetkilileri kamuoyu adına uyarıyor ve diyoruz ki; lütfen bu yanlış uygulamaları bir an evvel ortadan kaldırın, düzeltme cihetine gidilsin, yasal prosedürler ne ise herşey o zemine oturtturulsun.

Aksi takdirde gelecekte telafisi mümkün olmayan, kargaşaya, kavgaya ve hatta kan dökülmelerine neden olunabilir.

İlgili Bakanlığın yapmış olduğu ihale uygulamasıyla ve hangi firmalar nasıl bu ihaleleri almışsa, yeniden incelenmesi cihetine gidilmelidir.

Savcılık talimatıyla Polis mali şube müdürlüğünün derhal harekete geçip, bu tür ihalelerin nasıl ve kime kazandırılmış olma şeklini inceleme cihetine gitmelidir.

Bu ihalelere fesat karıştırılmış mı karıştırılmamış mı?

Dosyalar karıştırılmış mı karıştırılmamış mı?

Bunların öğrenilmesi için ihale dosyalarının yeniden ele alınması gerekir.

En derin saygı ve sevgilerimle.