ZULÜM VE TOPLUMLAR!? (III)

Sevgili okurlar.
Başlık olarak kullandığımız “ZULÜM VE TOPLUMLAR” çok önemli bir kavramdır.
Gerçekten dikkat çekicidir ve konuların da can alıcısıdır.
Ama anlayana!
Demişler ya; “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az”
Evet, “ZULÜM VE TOPLUMLAR” kavramıyla; bir ülkenin bütünlüğü içerisinde devlet eliyle, milletine karşı oluşa gelen zulüm ve antidemokratik hukuk dışı, çifte standartlıklardan bahsediyoruz.
Bugün 27 Nisan.
28 Şubat 1997’de bölgemizde özellikle Diyarbakır’ımızda yaşanan meşhur ve meş'um JİTEM’in millete yaşattıkları karanlık zorbalığın bir uzantısı olarak bilinen 2000 yılının 25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan akşamında Bingöl-Diyarbakır karayolları üzerine karanlık bir trafik kazasına kurban giden iki gencimizin yıl dönümüydü.
Dün Pazar günü olma hasebiyle sizlere aktarmadık.
Ancak siz değerli okurlarımızın ve kamuoyunun her kesimine ulaşabilmek için bugün sizlere aktarmayı ve yayınlanmasını uygun gördük.
* * *
Sevgili okurlar.
2000’de 25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan gecenin; önceki gün üzüntülü ve karanlık bir yıl dönümüydü.
Yani bundan 15 sene önce JİTEM ajanlarının bölgede kol gezdiği hengâmede, çok acımasızca, karanlık olaylar yaşanıyordu.
Düşünün.
Demokratik bir hukuk devleti bünyesinde oluşa gelen keyfilik, zorbalık ve adeta derebeylik uygulamalarının, bu coğrafyada neredeyse acısını çekmeyen aileler kalmadı.
Gündüz JİTEM’in elemanları köyleri basıyordu, harmanları yakıyorlardı.
Adeta vatandaşın yolunu kesip, gizliden tehdit, rüşvet ve haraç alma şaibeleriyle karşı karşıya kalıyordu bölge insanı…
Gece de PKK dağdan inip köylüleri köy meydanında toplayıp, tehdit ederek insanları kaçırıyordu.
Veya onlara uymayanlar kurşuna diziliyordu.
Tüm bu karanlık tablo karşısında adeta suskunluğu tercih eden bir demokratik hukuk devletinden(!) bahsediyoruz.
Çaresiz kalan toplum, ne yaptığını bilemeyen insanlar, çok büyük sıkıntı ve endişeler içerisinde gün geçiriyorlardı.
Tüm bu olup bitenlerden, özellikle başımıza gelen tarihi bir karanlık mezalim tablosunu burada siz değerli okurlarımızla paylaşmaktan kastımız; yaralarımızı yeniden tazelemek değil, kendimize birilerini acındırmak için de değil.
Ancak neredeyse 13 seneden beri iktidarda bulunan muhafazakâr (!), hukukun üstünlüğüne inanan (!), demokratik (!), çifte standartlıktan uzak olan (!) ne yazık ki o karanlık günlerin tümüyle üzerine sünger çekip, paspas yapıp, olup bitenlerin tescil defterini de ortadan kaldıran bir iktidara hatırlatmak istiyoruz.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Yıl 2000.
25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan bir akşam.
Şirketlerimizin Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Altındağ ile arkadaşı Orman Mühendisi Münir Mennan, kendi özel arabalarıyla Bingöl’den Diyarbakır’a yola çıkmışlardı.
Abbalı Karayolu mevkiinde seyru sefer ederken…
Askeri bir araç tarafından önleri kesiliyor ve Altındağ’ın kullandığı araç 150 metre derinlikteki uçuruma yuvarlanıyor.
Olay meydana geldiği zaman, bölgede DGM mahkemeleri ve Asayiş Bölge Komutanları işbaşındaydılar.
OHAL Bölge Valiliği dönemiydi.
Evet, uçuruma yuvarlatılan aracın içindeki iki genç hayatını kaybediyor.
Sabaha kadar o derin vadide kalan ve can çekişen iki yaralı genç vefat ediyor.
Ertesi gün Lice’den gelen inceleme savcısı ile Polis raporu sıradan trafik kazası süsünü veriyor.
Oysaki elimizdeki donelere göre; emekli Jandarma Alay Komutanı ile dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı meşhur Nihat Çakar tarafından gammazlanan Emin Altındağ’ın zaten JİTEM peşindeydi.
Jandarma Genel Komutanlığı Harekât Başkanı Tuğgeneral Mehmet Çavdaroğlu tarafından, zaten Gizlilik damgası üzerinde taşıyan Mehmet Emin Altındağ hakkında resmi yazı birliklere gönderilmişti.
Evet.
Deyim yerindeyse “ev sahibi, hırsızın kim olduğunu bildiği halde bir türlü boğuşurken, yakalanması gereken o cani hırsız ne yazık ki devlet tarafından koruma altına alınıyor”
Gerçekten, olay derin ve üzücüdür.
Bu olayın derin ve üzücü olmasının bir şekli de; olayın meydana geldiği yer askeri mıntıka.
Termal kameraların bulunduğu bir mıntıka olduğu halde… 
Ne yazık ki işlenen cinayet, devlet karanlığında..
JİTEM’in organizasyonuyla yapılmış bir cinayet.
Biz o yıllardan beri bunun takipçisi olarak her yıl dönümünde bunu dile getiriyoruz.
Hukukun üstünlüğüne, insan temel hak ve özgürlüğüne sahip çıkan bir iktidardan ne yazık ki beklentilerimizi bulamadık.
***
1993’te Lice’de meydana gelen Jandarma Tuğgeneral’i Bahtiyar Aydın’ın şahadetiyle başlayıp, daha nice karanlık olaylar..
Ki anlatmaya çalıştığım, 2000'deki JİTEM cinayetinden dokuz ay sonra Diyarbakır’da Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ile 5 polis memuru suikaste uğradı.
Bu suikastte aynı karanlık ve tertip içerisinde meydana geldi..
Ve altı tane devlet adamı kaşla göz arasında şehit ediliyor ve caniler elini kolunu sallayarak ortadan kayboluyor.
Bu olayların meydana geldiği dönem üçlü koalisyonun dönemiydi.
Zaten 28 Şubat üçlü koalisyon döneminde meydana geldi.
Yani ANAP, CHP ve MHP koalisyonuydu.
Halk çektiği büyük ızdırap ve üzüntüler karşısında dört gözle AK Parti’nin iktidarını bekliyordu.
Ama gel zaman, git zaman, 2002’de iktidara gelen AK Parti tümüyle şekli olarak kendini gösterdi.
Yaptıkları işler tamamıyla olmasa bile çoğunlukla lafta kaldı.
Ve bu nedenle halkın ne yazık ki beklentileri, emelleri kursaklarında kaldı.
Halkın beklentisi o’ydu ki AK Parti; ilk kuruluşundaki amaç, parti tüzük ve beyannamelerine göre hareket etmiş olsaydı.
Ama ne yazık ki zaman daraldıkça AK Parti, ilk dönemlerde kendini gösterdiği gibi çıkmadı, tam tersine bazı Bakanlıklar, özellikle Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesindeki oluşan şaibeler ayyuka çıkmıştır.
Zaten İçişleri Bakanlıkları JİTEM’in yaptığı mezalime oldukça sünger çekildi.
Herşey unutturuldu.
Ve o unutkanlık hala da devam ediyor.
* * *
Evet.
Dün Gazete ve TV büromuzu bazı köylerden, önemli insanlar ziyaret etti.
Yaşadıkları bir sıkıntıyı aktarmak üzere..
Haber ekibimiz görüştü..
“Bir dokunup, bin ah işittik..”
Neler anlatmadılar ki?
Haberin muhtevası bugün kü, Söz Gazetesinin manşet haberi..
Köylüler öyle tepkiliydi ki..
"Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını, Hayvancılığı Bitirme Bakanı olarak" adlandırdı.
Son üç sene içerisinde köylünün başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiş.
Görülen lüzum üzerine yıllar yılı mera olarak kullanılan arazi, “Tarım Reformu” adı altında “Meralık vasfını kaybetmiş” bahanesiyle hemen Mera komisyonu kurulu tarafından Mera vasfından çıkarılıp, hazine arazisine dönüştürülmüş..
Ve sonra bu arazi, birilerine peşkeş ettirilmiş.
***
Kısacası köylü "isyan" noktasına gelmiş..
Çünkü; bugüne kadar bu bölgede “Tarım Reformu” adı altında “Arazi Toplulaştırma” uygulaması yüzünden çıkan kavga ve çatışmalarda 60 insan hayatını kaybetmiştir.
Yani insanlar birbiriyle çarpıştırılıyor.
Ancak konuşan silah oluyor?
Silahlar çekiliyor ve insanlar vefat ediyor.
Bir hukuk devleti olarak bilinen “Türkiye Cumhuriyeti Devleti nereye gidiyor acaba?” diye kendi kendimize bu soruyu sormadan duramıyoruz.
Gerçekten vatandaş diyor ki ;
"Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının" adı değiştirilmeli.
Yerine; "Gıda Tarım ve Hayvancılığı Bitirme Bakanlığı" demek daha doğru olur diyor.
En derin saygı ve sevgilerimle.