Görüş Bildir

“BAŞIMIZIN ÇARESİNE BAKMAMIZ LAZIM”!?

Evet, sevgili okurlar.

Elimde olmayan bazı özel sebeplerden ötürü dün yazı yazamadık.

Bu nedenle siz değerli okurlarımıza özrümü beyan etmekle beraber, bugün Allah imkân verdi, sizinle yapmak istediğim sohbetimize devam ediyoruz.

Bilindiği üzre iki günden beri Çin’de bulunan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, yine mutat âdeti üzerine açık kalplilikle bütün dünya önünde sözde müttefik geçinenlere adeta meydan okudu.

ABD’ye karşı şöyle sitemli bir ifade kullandı;

“Eğer müttefiksek ittifak içinde karar almamız lazım, ittifaka gölge düşürecekse başımızın çaresine bakmamız lazım”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, YPG'ye ağır silah verilmesi konusunda Amerika Birleşik Devletleri'yle stratejik ortaklığı hatırlattı.

Erdoğan, ittifakı Türkiye aleyhine olacak yaklaşımlara boğduramayacaklarını söyledi.

Türkiye'nin DAEŞ'le mücadelede yavaş kaldığı iddialarına tepki gösteren Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin DAEŞ'e karşı Peşmerge ve Ninova Muhafızları'nı eğittiğini hatırlattı.

Erdoğan “DAEŞ'e karşı YPG'yle işbirliğini şart koşmak koalisyonun ve ABD'nin itibarını yok etmektir” ifadelerini kullandı.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Erdoğan’ın ABD’ye ve tüm dünya kamuoyuna karşı kullandığı bu ifadeler, gerçek manada demokrasiye inanan BM topluluğu veya ABD veya diğer Batı ülkeleri zerre kadar şeref, haysiyet, inanç ve izan karakterine sahip iseniz bu sözler samimiyetsiz olduklarını deşifre ediyor.

Hani I. Dünya Savaşı’ndan günümüze dek tüm İslam dünyasına, özellikle Osmanlıya, özellikle Türkiye’ye karşı yapılan hukuk dışı mezalim, antidemokratik keyfilikler, artık gün yüzüne çıkmıştır.

Bu tavır ve davranışları zaten kendilerini ele veriyor.

Erdoğan, gerçekten bunların ne mal olduklarını çok iyi bildiği halde, bize göre elini kolunu bağlayan, önceden, yani tek parti dipçik ve şeflik döneminden kalan CHP’nin Haçlı Batı dünyasına karşı kapıkulu olarak durduğu tavır, ne yazık ki hala da Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda Uluslararası Sözleşmelere dayalı o bağlılığın varlığı söz konusudur.

Bu Anayasa çerçevesinde millet dışında, batı dünyasıyla eskiden beri yapılan bağlılık adı altında ittifak ve ortaklığın, tümüyle laf-ı güzaftan ibaret olduğunu da Erdoğan sıksık dile getiriyor.

Ama hani bir tabir var;

“Dostlar alışverişte görsün” diye dünya kamuoyuna ve medyaya karşı bu tür ifadelerin kullanılması ancak bir siyasi devlet adamının yapabileceği son çaredir.

Yoksa Erdoğan, bunları çok iyi biliyor.

Ama siyaset gereği bu tür ifadeleri kullanmak zorunda…

Müslüman, inanmış bir halk ve tüm İslam ümmeti, günümüzdeki ve önceki siyasilerden Batı ve BM’nin ne mal olduğunu hiçbir zaman İslam’la barışmadıklarını ve barışmayacaklarını çok daha iyi biliyor.

Milli iradeyi, anayasa ve yasalar gereği siyasilere tevdi etmiş olduğu için, artık halk vekaletinde konuşma üslubu siyasilere düşüyor.

Batı dünyanın keferetül fecerelerine o cevabı verebilir ve vermeleri de gerekir zaten.

Yoksa 1952’de bünyesini mason ve kozmopolit siyasilerle dolduran Demokrat Parti NATO birliğine o zaman Türkiye’yi bağlamıştı.

Ve o günden bugüne kadar Batı dünyası, başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasından nemalanıyor ve onları kapıkulu gibi görüyor.

Hile yapıyor, aldatıyor, kandırıyor ve bildiğini okuyor.

Bundan dolayıdır ki biz bu sohbet köşemizde zaman zaman devlet büyüklerimize hatırlatma babında Batı dünyasıyla ittifakın varlığı söz konusu olamaz diyoruz.

Bunlar mekir ve hile içerisinde bu tür kavramları kullanıyorlar.

İslam dünyasını, özellikle Memalik-i Osmaniye denilen Osmanlı coğrafyasını kandırmaca babında sömürerek kullanmışlar ve kullanmaya devam ediyorlar ise de fakat Erdoğan’ın onları etkileyen manevi kurşun gibi sözleri karşısında yüzleri kızarmıyorsa biz ne yapalım.

Aslında utanmaları gerekir. 

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Tevbe” suresinin 7. Ayetinden 10. Ayetine kadar zaten bunları tanımlıyor, tarif ediyor ve tüm insanoğluna anlatıyor.

Bu itibarla biz bunları hep yazmışız ve yazmaya devam ediyoruz.

Bize göre Türkiye için ve tüm İslam dünyası için en akıllı iş artık böylesine ortak geçinen kirli emperyalist anlayışlara sahip Batı dünyasından ve ABD’den uzak durmaktır.

Sayın Erdoğan; “Eğer müttefiksek ittifak içinde karar almamız lazım, ittifaka gölge düşürecekse başımızın çaresine bakmamız lazım” demek zorunda kalmıştır.

Başta söylemeye çalıştığım gibi Sayın Erdoğan zaten bunları çok iyi biliyor.

Deyim yerindeyse bu söylemleriyle onlarla zımnen de hükmen de olsa alay ediyor ve iyi de yapıyor.

Başka da çaresi yok.

Zira “Tevbe” Suresinin 7. Ayeti bize aynen şöyle diyor;

“Mescid-i Haram yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında, o (sözünden dönen) müşriklerin Allah katında ve Resul'ünün yanında nasıl (geçerli) bir sözleşmeleri olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz ki Allah, kendisine karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanları sever.”

8. ayet ise şöyle;

“(Başka) nasıl olabilirdi ki? Eğer (düşmanlarınız) size üstün gelselerdi (size karşı) ne bir sorumluluk ne de bir koruma yükümlülüğü taşıyacaklardı. Onlar size dilleriyle yaranmaya çalışıyorlar ama kalpleriyle kötülüğünüzü istiyorlar. Onların çoğunun karakteri bozuktur.”

9 ve 10. Ayette de hemen hemen aynı paralelde ifadeler geçtiği için, burada kısa geçelim ve yazımızı tamamlamaya çalışalım.

Evet, gerçekten öyledir.

Tarih boyunca yüce kitabımızın, gâvurun bu siyaset oyunlarını deşifre ediyor olması neticesinde bizim de aklımızı başımıza almamız gerekiyor.

Bunların peşine düşmemize hiç lüzum yok.

Kullanabildikleri kadar bizi kullanmaya çalışıyorlar, kullanamayınca hile yapıyorlar, oyun yapıyorlar.

Bu itibarladır ki siz değerli okurlarımızla “Nisa” suresinin 105. Ayetinin yüce mealini paylaşmak istiyoruz.

Ki bu ayet-i celilede Allahû Teâlâ sevgili peygamberine şöyle diyor;

“(Ey Muhammed!) Doğrusu biz sana gerçeğin ta kendisi olan Kur'an'ı indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma!”

İşte bu ayet-i celileden anlaşılan budur ki gerek içten ve gerek dıştan kendi insanlık ciddiyetine yakışır bir şekilde değil, bozuk karakterlerine dayanarak İslam’a karşı ve İslam ülkelerine karşı hainlerin savunucusu olma.

Bu mesaj, ilahi bir mesajdır, devrisaadette Kur’anın nüzulünden kıyamete dek mana şuurludur, kapsamlıdır ve herkese yönelik geçerlidir.

En derin saygı ve sevgilerimle. 


Bu Makale 4135 kere okunmuştur.