BÖLGEDE SORUNLAR DİZ BOYU! (IV)

Sevgili okurlar.

Bilindiği üzre "tarihimizdeki zaferler" diyerek, saymaya başladığımızda Ağustos ayı sık sık dilimize takılır durur.

İşin aslını bilenler için, bunda pekte sürpriz bir durum yoktur.

İyi bilelim ki Selçuklu ve Osmanlı devletlerinde kış ve bahar ayları içerisinde yapılan hummalı hazırlıkların semeresi, yani yapılan seferberlik yürüyüşlerin, savaşların neticesi hep ağustos ayında alınmıştır.

Tabii ki tarihimizdeki en görkemli zaferlerden olan;

Malazgirt meydan muhaberesi,

Otluk Beli,

Çaldıran savaşı,

Mercidabık,

Mohaç ve adı üstünde 30 Ağustos zaferi ile Belgrad’ın Kamaniçe’nin,

Kıbrıs’ın fatihleri…

Bunlar, bir çırpıda sayabileceklerimizden…

Bizzat Padişah’ın sevk ve idare ettiği muazzam ordularımız düşmanı her zaman arayıp bulmuştur…

Ve bir darbede "mağlup edip" şen şakrak payitahtına dönmüştür…

Anlaşılan budur ki bu özet, kısa cümlelerle ifade edilen tarihi gerçek bize şunları hatırlatıyor...

Zaferler ayı olan Ağustos ayındayız…

“Zafer” olarak bildiğimiz zaferler, 30 Ağustos Malazgirt Meydan Muhaberesi Zaferi gibi 1071’lerde bu vakıa gerçekleşmiştir.

Bir Cuma namazında devlet başkanı ve ordu komutanı görevini üstlenen “Alp Arslan”, askerlerini meydan muhaberesine sevk etmeden evvel camide bir hutbe irat ediyor…

Ve askerlere diyor ki;

“Savaşa gitmeden evvel, herkes abdest alsın, iki rekât namaz kılsın… Ondan sonra savaşa girsin. Bu zafer bizimdir.”

Kırk binlik imanlı, inançlı mücahit bir orduyla yola çıkıyor…

Bizanslıların iki yüz bin kişilik ordusunu mağlup ediyor…

Böylece zafer bayrağını göklere çekiyor.

Elbette ki "Ağustos ayı içerisindeki Zaferler" zincirinin son halkası da 30 Ağustos zaferidir.

Büyük Taarruz adında Dumlupınar, Sakarya, Eskişehir gibi İç Anadolu’da milli mücadele veren kahraman Müslüman Türk halkı…

Büyük bir bütünlük içerisinde Türk olmaktan daha fazla emr-i maruf ve nehy-i münker olan Kur’an hükümlerini bilen ve bu ruhla yola çıkan Anadolu insanı, elbette ki hainleri püskürtmüştür…

Büyük bir zaferle savaşı kazanmıştır.

Ama ne çare ki bu zafere rağmen, 1923’te "bu zafer hiç olmamış gibi" İsmet İnönü, İsviçre’nin Lozan ilçesinde tüm bu zaferleri, milli mücadeleyi unutuyor.

Sahada kazanılanı, masada iade ediyor...

İngiliz baş murahhası Lord Gürzon’un masasına oturuyor…

Kemal-ı inkıyatla…

Büyük bir itaatkârlıkla Türkiye’nin yarısını o sarhoşlara, emperyalistlere peşkeş ediyor.

Ve buna da tıpkı 22 Ağustos’ta Dumlupınar’da elde edilen zafer gibi, Lozan’da da kendine bir başarı yazdırtıyor…

Buna da, “Lozan Zaferi” adını takıyor.

İyi güzel de…

Türkiye’nin bugünkü hale düşmesinin başlıca sebeplerinden birisi de tarihte saklı kalan yalan ve yaftalarla dolu sahte kahramanlıkların tersyüz edilip gerçek kurtarıcı kahramanlığa dönüştürülmesidir…

Ne hazindir ki, Türkiye pusulasını nerdeyse şaşırmış durumda.

Şükürler olsun ki, 15 yıldan beri Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük dehası ve derin zekâsı sayesinde Türkiye’nin saklanmış aldatıcı yüzü "deşifre" olmaktadır.

Gerçek tarih gün yüzüne çıkmaktadır…

Onun içindir ki, gerçek manada iman yüzüyle oluşup meydana gelen bir Türkiye’den bahsediyoruz.

Bu itibarla diyoruz ki devlet; bugün AK Partinin, özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çok büyük zafer ve kahramanlıkları sayesinde ayaktadır…

Bugün, Türkiye iman ve İslam kalası durumundadır…

İman şuurunu beyinlerden silmek için Kemalist laikçilik adı altında yola çıkan, milletin beynine yanlış algıları sokmaya çalışan bir Türkiye’nin varlığı artık, bugün söz konusu değildir.

Ama ne var ki; Kılıçdaroğlu gibi "ülkesini" hala, dış güçlere gammazlayanlar var.

Baksanıza.

Almanya medyasına mülakat veriyor.

Diyor ki…

"Türkiye güvenli bir ülke değil.

Turistler…

Türkiye'ye giderse, sadece CHP'li Belediyelerin bulunduğu bölgeye gitsinler.

Diğer bölgelerde; "can güvenliği" yok.

Ebe yuh yani.

Bu nedenle diyoruz ki;

Artık yeter.

Türkiye insanına yazıktır.

Bu memleketteki siyasetin aldatmacası daha nereye kadar gidecek?

Gerçekçi olmalıyız.

Yüzümüz hep gerçekleri okumalıdır.

Ki milletçe bir yerlere kadar ulaşabilelim.

Aksi takdirde tüm hedefler alt üst olup, yine dışarıdan ithal edilmiş sahte Kahramanlar ve Yahudi dönmeler birleşerek kilit noktalara gelirler.

Biz de onları dinlemek zorunda kalırız…

Onun için, CHP'yi ve Kılıçdaroğlu'nu.

Ki onun gibi düşünen art niyetli siyasileri "iyi okumalıyız…"

Bilmeliyiz.

Tanımalıyız…

Türkiye'nin geldiği aşamayı "böylesi zihniyete" sahte kahramanlıklara "yem" etmeyelim.

Sahte demokrasiye de "paydos" diyelim.

Zira bu sahte demokrasinin çatısı altında konuşan Kemal Kılıçdaroğlu ve onun gibiler daha çok ötmeye devam ederler.

En derin saygı ve sevgilerimle.