Görüş Bildir

TÜRKİYE’DE MASONLAR VE MÜNAFIKLARIN PLANLARI!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dün, Sayın Cumhurbaşkanımızın İstanbul’da “Türkiye Esnaf Buluşması”ndaki toplantıda yapmış olduğu konuşmalarından bazı önemli başlıkları sizinle paylaşmak istiyoruz.

Dikkat çeken önemli başlıklar.

Gerçekten, cümlesi cümlesine başlık olarak kullanabileceğimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadeleri tarihidir, önemlidir, önemli olduğu kadar da uyarıcı ve çarpıcıdır.

Bakınız, dünkü konuşmasında esnaf ve iş çevrelerine hitaben şu ifadeleri kullandı;

“Dayanışma ruhunun olduğu bir millet yıkılamaz. Bizde esnaf ahidir yani kardeştir. Yani eli açıktır. Yani cömerttir. Biz esnaf ve sanatkarlarımızın ülkemiz için ne kadar önemli olduğunun farkındayız.

Üretici-Tüketici arasındaki fiyat makasını azaltacak yeni uygulamalar geliştiriliyor. Depolama, üretim imkanlarının iyileştirme çalışmaları yürütülüyor. 30 Binden fazla yarısı kadın olan girişimcilerimiz KOSGEB marifetiyle iş hayatına atıldı.”

***

Evet, sevgili okurlar.

Sayın Erdoğan’ın önemle üzerinde durduğu ve hemen hemen her platformda yapmış olduğu konuşmalarının başucunda görünen şu ifade, tarihsel bir niteliğe sahiptir…

Herkes, ama herkes bu ifadeyi pür dikkatle okumalıdır.

“Dayanışma ruhunun olduğu bir millet yıkılamaz…”

Bu ifadesi, 80 milyon insana hitaben yapılan az, ama öz bir ifadedir.

Kavram olarak cümlesi küçük ise de mana itibariyle büyüktür…

Geleceğimize yönelik bir teminattır, bir Misak-ı Milli manasını taşımaktadır...

***

Bakınız, Üstat Bediüzzaman Hazretleri, Sayın Erdoğan’ın bugün yapmış olduğu konuşmaları paralelinde sanki bu günleri görürcesine bu millete hitaben şöyle seslenmiştir…

“Ey Türkler ve Kürtler!

Acaba şimdi bir miting yapsam, sizin bin sene evvelki ecdadınızı ve iki yüz yıl sonraki gelen evlatlarınızı şu gürültühane olan asr-ı hazır meclisine davet etsem, acaba sağ tarafta saf tutan eski ecdadınız demeyecek mi ‘Hey mirasyedi yaramaz çocuklar, evlat ve torunlar! Netice-i hayatımız siz misiniz?

Heyhat!

Bizi akim bir kıyas ettiniz (Bize sonuç vermeyen bir ölçü durumuna girdiniz), bizi kısır bıraktınız, beklediğimizi sizden alamadık.

Hem de sol safında duran ve şehristan-ı istikbalden gelen (geleceğimizi teşkil eden) evlat ve torunlarımız!

Aynı sağdaki duran ecdatlarını tasdik ederek demeyecekler mi ki...

Ey tembel pederler!

Siz misiniz hayatımızın suğra ve kübrası? (Güzel mana çıkaran cümlelerin delil ve neticesi?)

Siz misiniz şu şanlı ecdadımızla bizi birbirine bağlayan rabıtamızın hadd-i evsatı (Orta yeri)?

Heyhat!

Ne kadar hakikatsiz, karıştırıcı ve müşağabeli (karmakarışık) bir kıyas oldunuz.

Yazıklar olsun!

Sizden beklediklerimizi bulamadık.

Zira ne kendinize, ne çağınıza, ne milletinize, ne devletinize gerçek, dayanaklı bir örnek teşkil edemediniz?”

***

Üstat şöyle devam ediyor;

“İşte ey bedevi köçerler ve ey inkılap devrimci softaları!

Manzara-i hayal üstünde gördünüz ki şu büyük mitingde iki taraf da sizi protesto ettiler.

Zira bu yüzyıl içerisinde milletin başına gelenleri adeta kabullendiniz ve uyguladınız.

Ama ne yazık ki bu yapılan bırakın memleketimiz insanlarının geleceğine yönelik yararlı bir haysiyet oluşmasını, tam tersine yedi düvele adeta teslim oldunuz ve içinizdeki mason ve iki yüzlü münafıklar, sizi kandırarak arkadan vurdular ve hiç de farkedemediniz.

Yazıklar olsun demezler mi?”

Evet.

Üstat Hazretlerinin kaleme almak istediği gerçek;

Yani bizden önceki İslam’a inanmış, İslam medeniyetini kabullenmiş, onunla hayatını pekiştirerek dev adımlarla ilerlemiş ve yedi düvele meydan okumuş.

Bizden iki yüz yıl sonra gelen evlat ve torunlarımız da bizden kötü örnek alıp bu halle yaşamayı kabul edemezler.

Zira onlar da İslam’a ve İslam’ın ana kültür ve terbiyesiyle donatılarak gelecekler.

Ve birer kahraman olarak küfür sistemlerini ortadan kaldıracaklar.

***

Bu şekildeki tespitleriyle, Bediüzzaman Hazretleri şöyle devam ediyor;

“Öyleyse ben derim ki:

Hakikaten sizin harikulade şecaatiniz (cesaretiniz) istidadınız (kabiliyetiniz) vardır ki bunu kullanmalısınız.

Ama ne yazık ki maalesef güzel şeylerimizi, bize inanmayan, dinimizi kabullenmeyen gayrimüslimler ellerine geçirmiştir ki güzel olan ahlakımızı da yine gayrimüslimler bizden çalmışlardır.

Zira bizim yüksek ahlak seviyemiz, yanımızda revaç bulmadığından, aramızda geçerli olmadığından, bize küsmüş, darılmış, batı dünyaya ne yazık ki intikal etmiştir.

Aramızdan göç edip gitmiştir, farkında bile değiliz.

Ama batı dünyası ise onların da bir kısım rezillik ve insanlık karakterine yakışmayan rezilliklerini kendilerinden bize ihraç etmişler, onlar arasında geçerliliğini muhafaza edemeyince, bizim cehaletimizin pazarına göndermişler ve rahatlıkla bize satabilmişlerdir.

Hem büyük bir taaccüp ile görmüyor musunuz ki terakkiyat-ı hazirenin (hazır ilerlemenin) milletçe, medeniyetçe, çağdaşlıkla terakki eden, ilerleyen, yükselen gerçeklerin ussül esası (temel taşı) ve hak olan inandığımız dinimizin muktezası olan ‘Ben ölürsem, devletim, milletim ve ahbaplarım sağdırlar. Onlar benim yapmak isteyip de yapamadığımı yaparlar.

Benden sonraki evlatlarımız bu işi yaparlar’ gibi güzel ve aydınlık getiren kelimeleri kullanıyorlar."

Ama ne yazık ki bugün bizde yok, kimse kusura bakmasın, özeleştiri yapıyoruz.

Sadece kişisel rant, çıkar uğruna, özellikle siyaset hayatına girmiş rantiyeci münafıklar veya mason tıynetli insanlar tam tersine bukalemun tipi renk değiştiriyorlar…

Bir yerlere kadar geliyorlar…

Ondan sonra hem milleti, hem devleti, hem devlet büyüklerini ve hem de iktidarları geçici olarak da olsa kandırabiliyor ve bir yerlere kendini satabiliyor.

İşte iki günlük sohbetimize başlık olarak kullandığımız “Türkiye’de masonlar ve münafıkların planları” ifadesi, bizim söylediklerimizin birer kanıtlayıcı delilidir.

***

Evet, Üstat Hazretleri Tarihçe-i Hayatında şöyle diyor;

“Artık İslam uyandı, uyanıyor!

Fenalığı fena olarak, iyiliği de iyi olarak görüyor.

Ve yeni nesil bunları çok güzel kavrayabilmiştir.

İşte ülkemizde geçmişe yönelik, kökeni dış mihraklara bağlı olan Cumhuriyetçi ve Laikçi geçinenlerin artık bu ruhi bozukluğunu keşfetmişler ve inanmıyorlar.

Cumhurbaşkanımızın dediği gibi “Tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak ve kardeşlikle büyük bir Türkiye”

İşte Sayın Erdoğan’ın halka yapmış olduğu bu çağrının içi ancak Üstat Hazretlerinin ifade etmeye çalıştığı mana ile doldurulabilinir.

Öyle inanıyoruz ki tüm İslam ümmeti yavaş yavaş bu kabiliyeti alıp yaşamakta ve kespetmektedir.

***

Üstat diğer bir ifadeyle şu cümleleri bize anlatıyor ve okumayı tavsiye ediyor;

“İşte aynen bu misal gibi; âlem-i İslâm ve Asya, muazzam bir câmidir.

Ve içinde ehl-i iman ve ehl-i hakikat, o câmideki muhterem cemaattir.

O haylaz çocuklar ise, çocuk akıllı dalkavuklardır.

O serseri ahlâksızlar; firenkmeşreb, milliyetsiz, dinsiz heriflerdir.

Ecnebi seyirciler ise, ecnebilerin naşir-i efkârı olan gazetecileridir.

Her bir müslüman, hususan ehl-i fazl u kemal ise; bu câmide derecesine göre bir mevkii olur, görünür, nazar-ı dikkat ona çevrilir.

Eğer İslâmiyetin bir sırr-ı esası olan ihlas ve rıza-yı İlahî cihetinde, Kur'an-ı Hakîm'in ders verdiği ahkâm ve hakaik-i kudsiyeye (Kutsal gerçekler) dair harekât ve a'mal ondan sudûr etse (meydana gelse), lisan-ı hali manen âyât-ı Kur'aniyeyi okusa; o vakit manen âlem-i İslâmın herbir ferdinin vird-i zebanı olan ‘Allahume’ğfir lil mu’minune ve’l mu’minati’ duasında dâhil olup hissedar olur ve umumu ile uhuvvetkârane alâkadar olur.

Yalnız hayvanat-ı muzırra nev'inden bazı ehl-i dalaletin ve sakallı çocuklar hükmündeki bazı ahmakların nazarlarında kıymeti görünmez.”

***

Evet, sevgili can dostlar.

Milletçe, inandığımız yüce dinimizin ana çizgileri ve gerçek kırmızı çizgileri bundan ibarettir.

Uyanmamız gerekir…

Birlikteliğimiz, beraberliğimiz, tevhit ve ittihadımız ancak bizi sahil-i selamete götürebilir, kurtarıcı olabilir.

Aksi takdirde her kafadan gelen bir ses, rastgele yüzyıldan beri batı dünyasının bize yutturmaya çalıştığı bazı uyduruk kahramanlarının sahte kahramanlığı süre gelir…

Keyfi dalkavuklarıyla, milleti kandırarak ayrı yönlere çekmeye çalışan Selanik dönmelerinin hıyanet şebekeleri, hiç unutmayalım ki dün olduğu gibi bugünde içimizde var olmuşlardır…

Gelen giden iktidarların bünyesinde de kılık-kıyafet ve karakter değişikliğiyle pusuda beklemektedirler…

Bu nedenle devlet bünyesinin böylesine iradesiz insanlara inanıp da kilit noktalara getirme gibi şanssızlık ve bilgisizliği neticesiyle özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu coğrafyasındaki nice Ermeni  dönmelerinin varlığı söylediklerimizin paralelindedir.

Hiç kimse bundan kuşku duymasın.

Eğer devlet ve iktidar bünyesinde böylesine gafletvari haller yaşanıyorsa, bu yöreden “Evet” oyu her hususta elde edilemeyebilir.

Her zaman söylediğim gibi halkın nefret ettiği ve kendi siyasi hayatlarında kendilerini şaibelerden kurtaramayan, “Şüyuu vukuundan beterdir” örneğiyle yola çıkarsak, artık devlet aklını başına almalıdır, bunları tanımalıdır, bunları halkın karşısına çıkarmamalıdır.

Bunlar, artık AK Partinin siyasetinden ellerini kollarını çekmelidir.

Özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu halkının yakasından ellerini çekmelidir.

Hele hele Diyarbakır’ımızın yakasından ellerini çekmelidirler.

Ki halk rahatça düşüncesini, özgürce hayatını yaşayabilsin…

Korkmadan, sağa sola meyletmeden, dostdoğru güvenceli bir şekilde sandığa giderek “Evet” parolasıyla, oyunu verebilsin…

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 7485 kere okunmuştur.