TÜRKİYE’DE OLUMSUZLUKLAR ÇALKANTISI OLDUKÇA KABARIK?

Evet, sevgili okurlar.

Öncelikle;

Üç ayların müjdeleyicisi olan ve bu akşam idrak edeceğimiz; mübarek "Regaip Kandiliniz" kutlu olsun…

Dua ve demen nimiz odur ki.

İslam âlemi için.

Ülkemiz ve bölgemiz için; barışa, kardeşliğe ve huzura vesile olur…

***

Sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizde dile getirmek istediğim önemli memleket meselelerini kaleme alırken, yakın tarihimizdeki olup biten çok önemli konuları da özetlemiştik.

Aynı minvalde, İçişleri Bakan Yardımcısı Sayın Sebahattin Öztürk’ün, bir önceki akşam bir otelde STK temsilcileri ve Diyarbakır’ımızın tanınmış bazı kanaat önderlerine karşı yapmış olduğu konuşma ve tavsiyeleri hakkındaki söylemlerine karşı öğrendiğimiz, bildiğimiz, önemli konuları da, buradan sizlere ifade etmiştik.

Bugün de farklı bir başlıkla, farklı bir konuyu, ancak dünkü yazımızın ana çizgilerinin çerçevesin de siz değerli okurlarımıza aktarmak istiyoruz…

Dolayısıyla bir nevi paralellik arz eden "mevzuyu" genişleterek, kaleme alacağız.

Bilindiği gibi memleketin en önemli sorunları ve gerçekten çıbanbaşı denilebilir olumsuzluklar; her gün biraz daha kabardıkça kabarıyor.

İktidar ve Başbakan ne kadar iyi niyet besliyorsa beslesin…

Cumhurbaşkanı ne kadar ikna edici konuşmalar yaparsa yapsın…

Bir devlet büyüğü olarak, toplumdaki her kesimin seviyesine inerek onlarla yaptığı sohbet ne kadar faydalı olursa olsun…

Ne yazık ki gören gözler bu gerçeği net göremiyor?

Hükmen gerçekleri görme engelliliği taşıyor olmaları, gerçekten düşündürücüdür.

Bu itibarla görülen odur ki meydana gelen tüm olumsuzlukların çalkantısının kökeni; ana muhalefet partisidir ve onun lideri durumundaki Kemal Kılıçdaroğlu’dur…

Hiç kuşkusuz ki, onun inandığı ve bağlı bulunduğu Kemalizm’dir ve laikçiliktir, ulusalcı medyadır ve bu paralelde devletin derinliğindeki gizli parmaklardır…

Münafık karakterli, devşirmelerin kirli çabalarıdır.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir önceki gün İstanbul Sarıyer Metro İstasyonu önünde önce “Evet”, sonra da “Hayır” çadırlarını ziyaret etmişti.

Cumhurbaşkanının Hayır çadırında “Niye hayır diyorsunuz?” sorusuna karşılık şaşkınlık içerisinde kalan o insanlar, cevap bulamayınca Yavuz Sultan Selim’in adını taşıyan köprüyü bahane etmişler…

“Köprünün adını niçin Yavuz Sultan Selim koydunuz” diyerek…

Bize göre bu tavır ve zihin yoksunu beyanla, kendi kimliklerini ele vermişlerdir.

Yani “Alevilik” adı altında batıl ve hurafeden ibaret bir “Rafızîlik” ve vurdumduymazlık içerisinde kıvranıp duran yanlış bir kitlenin varlığı zaten böylece kendini gösteriyor.

Demek anlaşılan budur ki;

Kökü dışarıya bağlı ve İngilizler tarafından içimize ihraç edilen Kemalist, laikçi CHP’nin, ne kadar tehlikeli bir siyaset anlayışı olduğu, artık ayan-beyan ortada…

Haklı olarak Cumhurbaşkanı da “Yazık, Siz Yavuz Sultan Selim’i tanımamışsınız” demesiyle beraber, inşallah oradaki insanlar da akıllarını başlarına alırlar ve “Hayır” yerine “Evet” oyu kullanırlar.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Fazla başınızı ağrıtmadan, konuyu özetleme cihetine gidersek, bugünkü sohbetimizin ana teması, inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce Kur’an-ı Kerim’in “Mümtehine” suresinin 1. ve 2. ayetlerinin meallerini sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bu surenin başında bulunan bu iki ayet, her ne kadar 1438 sene evvel Medine’de nazil olmuş ayetler ise de ve o gün beli bir olaya yönelik inmiş ise de fakat bu ayetin kapsamlı manasını yalnız o güne münhasır bırakmak çok yanlıştır ve bilgisizliğin bir nevi sonucu olur...

Zira gelen ayetler, her ne kadar bir konu ile ilgili gelmişse de kıyamete dek, asırlar boyu aynı ayetlerin hükmü icra edilmektedir ve geçerliliği daha geniş kapsamlı olarak bilinmektedir.

İnanın, sevgili dostlar.

Anılan surenin bu iki ayeti nasıl ki o Resul-i Zi Şan (S.A.V)’in bilgisine ve davranışına yönelik ise de bugünkü devletimizin başında bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın da ve Türkiye’mizin de aynı o minvalde durumumuza işaretle bakmaktadır.

Bakınız, ayet-i celile mealen aynen şöyledir;

“Ey iman edenler!

Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin.

Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz.

Hâlbuki onlar Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan dolayı, Peygamberi ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar.

Eğer siz benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösteriyorsunuz?

Oysa ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim.

Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.”

İkinci ayet ise şöyle;

“Onlar sizi ele geçirseler, size düşman olurlar, size ellerini, dillerini kötülükle uzatırlar ve inkâr etmenizi isterler.”

***

Bakınız sevgili can dostlar.

Bu ayetin yüce mealinin ne kadar üstün seviyede, neleri kapsamakta olduğu az çok anlaşılmaktadır.

Allahû Teâlâ, o günün inanan müminlerine hitaben diyor ki;

“Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin….”

Uyarıyor…

Ve devamla;

“Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz.

Hâlbuki onlar Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan dolayı, Peygamberi ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar.”

İkinci ayette ise;

“Onlar sizi ele geçirseler, size düşman olurlar, size ellerini, dillerini kötülükle uzatırlar ve küfre girmenizi istiyorlar.” Diye buyuruyor.

İşte böylesine ilahi bir uyarı 1438 sene önce ne ise, aynı o uyarı günümüzdeki tüm inanan kitlelere hitap ediyor.

Türkiye’mizde 80 milyon insana hitap ediyor.

Zira dünkü sohbetimizde de söylemiştim.

16 Nisan “Evet” ve “Hayır” Referandumu kişiler arasında olup biten bir dava değildir.

“Hakla batılın” çarpışmasına yönelik bir davadır.

Hakkı hak olarak bilmektir…

Bilerek, inanarak, savunarak yola çıkmaktır.

Veyahut da tam tersine batıla, yanlışa, küfre, inançsızlığa dayanarak, ona biat ederek, yola çıkmaktır.

İşte dava bu davadır.

Yıllardan beri kokuşmuş bir sistemle yönetilen bir Türkiye, çok büyük zarar görmüştür.

Ve bilindiği üzere bu sistemin; bin yıllık tarihini ve İslam kültürüyle yaşayan bir toplumu kendi iman yörüngesinden çıkarıp, küfür bataklığına sürüklemekten başka bir hedefi, bir amacı olmadığı görülmektedir ve anlaşılmaktadır.

Bir ümmet olarak, o yüce Peygamber’e inandığımıza göre artık bu karanlık sisteme dur dememiz lazım.

“Dur” demek de ancak Referandum’da kullanılacak olan “Evet” oylarıyla mümkün olabilir.

Bu itibarla iman ittifakıyla yola çıkarak, toplumun yekvücut olarak bu inançla “Evet” demesi gerekir.

Bu olayı siyaset ve politik atmosferinden çıkarıp, imanla küfrün çarpışması atmosferine dönüştürmemiz gerekir.

***

Bu sure-i celile Medine toplumundaki imana dayalı terbiye zincirinin bir halkası olan toplum ve devlet teşkilatının tanzimi mahiyetinde bölümler ihtiva etmektedir.

Allah tarafından seçilmiş olan ve Allah’ın istediği nizamı, sistemi, insanların hayatında pratik ve gerçek şeklinde tahkik ettirmeyi hedef alan ve o seçkin Müslüman cemaatinin hayatında tatbik ettiği ilahi nizamın uzun halkalarından birisi bu surede yer almaktadır.

Bütün bunlar yeryüzünde apayrı bir kişiliğe ve işaretlere sahip bir nizamı yerleştirmek içindir, bir sistemi gerçekleştirmek içindir.

İnsanoğlu, zaman zaman bu nizama bu sisteme ulaşır gibi olmuş, zaman zaman da ondan uzak kalmıştır.

Ama sürekli insanlığın çabası o nizamın gerçeklerine ulaşabilmektir.

Ve o sistem, insanlığın gözü önünde bir zamanlar tatbik edilmiş bir gerçek olarak yer almaktadır.

Hadiselerin çalkantısı içerisinde gelişen hayat seli ortasında yeryüzünde bu ilahi nizamın gerçekleşmesi için seçilen ruhların binasının işlemi tamamlanmalıdır.

O zaman bu yeni iman tasavvuruyla kenara çekilmenin dışında bir yalnızlık yoktur.

* * *

Sevgili okurlar.

İşte bakınız, yeryüzünde insanlık tarihi boyunca hep “hakla batıl”ın mücadelesi olmuştur.

Her zaman olayların çalkantısı içerisinde oluşa gelen hadiseler, boşuna oluşmamıştır.

Kirlenmiş, karartılmış, Allah’ın iman nurundan yoksun kalmış küfür sistemleriyle, iman nuruyla donatılmış, hak ve hakkaniyeti savunmaya geçmiş insanların varlığı söz konusu olmuştur.

Bu itibarla diyoruz ki bu halk “artık yeter” demelidir.

Körü körüne beyinleri kirli küfür sistemiyle yıkanmış insanlardan olmayalım.

İman nuruyla donatılmış beyinlere sahip olalım.

Ve mührümüzü; "EVET" hanesine basalım.

En derin saygı ve sevgilerimle.