ZİHİN FUKARA OLUNCA AKIL UKALA OLUR!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere dün, 23 Mart 1960 tarihinde hakkın rahmetine kavuşan Üstad Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretlerinin vefatının 57. yıl dönümüydü.

Rahmetle ve minnetle anıyoruz.

Tüm İslam camiası, yani ümmet-i Muhammedi’ye, tarih boyu ona minnettardır.

Ve telif ettiği Risale-i Nur eserlerinin okunması, yayılması, hatta nerdeyse tüm dünyaya yayılmış durumda olması, çağımızdaki ümmet-i İslamiye’ye çok büyük bir şeref kaynağı olmuştur.

Barışın, sevginin ve kardeşliğin odak noktası olmuştur.

Bunu da sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum.

O büyük Üstat Bediüzzaman Hazretleri, çok büyük baskı ve mezalimler görmüştür.

Özellikle, 1925'ten 1960’lı yıllara kadar…

Yani, tek parti şeflik ve dipçik dönemindeki antidemokratik, hukuk dışı, insanlık dışı, vahşilik, bu ümmet üzerine yağdırıldı…

Ülkenin tüm coğrafyasını kapsayan bu mezalimin, bu küfrün, bu diktanın, Bediüzzaman Saidi Nursi gibi İslam ulemaları üzerindeki baskıları tarihin hiçbir döneminde görülmemiştir/yaşanmamıştır…

Osmanlı hilafet-i İslamiye’nin yıkılışından sonra dağılan ve bölük pörçük hale gelmiş bir ümmet, sahipsiz kalmış durumdayken, Bediüzzaman’lar, Şeyh Sait’ler, İskilipli Atıf Hoca’lar, son devrin şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi’ler ve onlar gibi yüz elli kişi milletin iradesiyle seçilip meclise girdikleri halde, hepsi sakıncalı görüldü, günün mezalim politikası gereğince yasaklı hale getirildiler.

Ki bu ulemalardan bazıları idama mahkûm edildi…

Hem de istiklal mahkemelerinde.

Bazıları da Bediüzzaman’lar gibi, Türkiye’nin en ücra köşelerine kadar sürüm sürüm sürgün edildi…

Hayatlarına adeta zehir konuldu…

Yapılması gereken tebliğ görevine ve yüce davanın yayılmasına engel oldular…

Kasten ve cebren susturuldular ki bu millet kendi kültürünü, tarihini, benliğini unutsun...

Batı dünyasının haçlı emperyalist hegemonyasına adeta köle haline getirilme hıyanetiyle hareket eden o dönemin taşeronları ne yazık ki böylece İslam’a ve İslam ulemalarına çok büyük ihanetler yapmışlardır…

Ortalığı hıyanet uygulamalarıyla kasıp kavurmuşlardır.

Korku, endişe, çile ve dramı millete reva görmüşlerdir.

* * *

Düşünün.

Yüce Kur’an-ı Azim Şan’ı yasaklayan bir haçlı dayatma komitecileri tarafından bu görev üstlenilmiştir…

Ve onların yaptıkları mezalim, yeryüzünde emsali görülmemiş bir alçaklık, örneğidir.

Buna rağmen, o yüce İslam kahramanı sarıklı ulemalar o şiddete karşı boyun eğmemişler, ila’-i kelimetullah uğruna dik duruşlarını korumuşlardır…

Ümmete Kur’an ve Hadis’i tebliğ etme görevini büyük sıkıntılar içerisinde idame edebilmişlerdir.

Ama Allah’a Yüzbinlerce şükürler olsun ki bugün Bediüzzaman’lar yok ise de “Risale-i Nur” adını taşıyan 130 telif edilmiş risaleler var…

Ve bugün insanlığın nerdeyse her kesimine ulaşmış durumda.

Fedakâr Risale-i Nur hizmetkârları tarafından bu hizmet devam etmiştir ve inşallah kıyamete dek devam edecektir…

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

O büyük Üstad Bediüzzaman Hazretleri, vefatından önce dahi mezarının meçhul olduğuna dair ve ne zaman vefat edeceğine dair bir “Ed’dai” ismiyle bir takriz yazmıştır.

O takrizi sizinle burada paylaşmak istiyoruz.

“Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde

Said'den yetmiş dokuz emvat bâ-âsâm âlâma.

Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taşı,

Beraber ağlıyor hüsrân-ı İslâma.

Mezar taşımla pür-emvat enîndar o mezarımla

Revânım saha-i ukbâ-yı ferdâma.

Yakînim var ki, istikbal semâvâtı, zemin-i Asya

Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-yı İslâma.

Zira yemin-i yümn-ü imandır,

Verir emn ü eman ile enâma.”

***

Evet.

Bakınız, bu dize yeni Türkçeye çevrilirse, Üstad şunu ifade etmek istemiştir.

“Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde

Ömründen yetmiş dokuz sene geçmiş

Seksene basarken, vefat etmişim

İşte bu geçen ömrüm ve vefatım arkasından İslam dünyasına baktığımda, İslam’ın sahipsizleşmesine ve gerilemesine ve küfür mezaliminin hegemonyası altında inim inim inlemesine ağlıyor.

Benim o mezar taşımla beraber birçok ölüler de benimle beraber

Benim revanım ise ahirete doğru gidiyor

Tüm bu geçen çilelere rağmen, yakinim var ki göklerin ve yerlerin geleceği kesinlikle teslim olur İslam’ın parlayan adalet eline.

Zira yemin gerekiyorsa imanın üzerine inanıyorum ki gerçek İslam hâkimiyeti gelecektir.

İslam gerçeği gerçekleştiğinde, bütün insanlığa, bir emniyet ve teminat durumuna geçer.”

***

Batının, küfrün, emperyalizmin denceresinden çıkıp, İslam’ın adalet-i mutlakasına, yani mutlak adaletle tanışacak ve inşallah yeni bir Türkiye, İslam hukukuyla adalet fışkıran İslam adaletiyle tanışacaktır.

Üstadın vefatından önce yazmış olduğu bu dize bize bunu anlatıyor.

Ama tüm bu çilelere rağmen, İslam dünyasını uyarmıştır…

Bakınız, Afyon cezaevinde tutuklu iken, Ağır Ceza Mahkemesi heyetine hitaben şöyle diyor;

“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor.

Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.

Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve Müslümanları imana davet ediyorum.

Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum.

Bu mücahedemle inşallah Allah huzuruna girmek istiyorum.

Bütün faaliyetim budur.

Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki Bolşevikler olsun.

Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim.”

***

Evet, biz de Üstadımızın o seslenişi paralelinde diyoruz ki;

Ey millet artık uyan!

Kendine gel!

Yüzyıldan beri batı dünyasının hegemonyası paralelinde bu İslam ümmeti olan millete çektirilen çile, verilen cefa gerçekten komünist Bolşeviklerin birer mezalim ve manevi işkencesinden başka bir şey değildir.

Üstad “Bolşevik baykuşların seslerini işitiyoruz” sözüyle, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların, Amerikanın vs. günümüzdeki İslam dünyası üzerine diş bileyen tüm haçlı emperyalizminin taşeronlarını kastediyor.

Yani komünizme, marksizme hizmet eden keferetül fecereleri kast ediyor…

Onun için bu emperyalist güçlere “Artık yeter” demeliyiz.

“Bu sistemle bu ülke yönetilemez” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında kenetlenerek büyük bir sesle, büyük bir haykırışla sandıklardan “Evet” çıkarmayı başarmalıyız.

Aksi takdirde şuan ki mevcut anayasayla ve bu sistemle bir yere gidemeyiz.

Ve gittikçe batıyoruz, hem de çırpındıkça batıyoruz.

***

Bakınız, Üstad Bediüzzaman'ın uyarısına;

“Ey âlem-i İslam uyan!

Kur’ana sarıl, İslamiyet’e bütün maddi ve manevi varlığınla müteveccih ol, yönel.

Beş yüz senedir yattığınız yeter!

Artık Kur'ân'ın sabahında uyanınız.

Yoksa Kur'ân'ı Kerimin güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar…