Görüş Bildir

SAĞLIĞIN SESİ

Prof.Dr.Mustafa Kemal ÇELEN
Prof.Dr.Mustafa Kemal ÇELEN

mkcelen@hotmail.com

“Kronik Sarılık”

Değerli okurlar, son dönemde aldığım elektronik postalarda sorulan ortak bir soruya değinmek istedim bugün. Bir çok hastamız "hepatit B" konusuna değiniyorsunuz, ancak bu konuda nelere dikkat etmeliyiz şeklinde sormaktalar. Bende bugünkü yazımda bu konuyu irdelemek istedim. Öncelikle geçirildiğinde bazı durumlarda ciddi belirtilerle seyredebilen, bazen de kronikleşerek ciddi sağlık sorunları yaratabilen bir hastalık olan Hepatit B, aşıyla tümüyle önlenebilen bir hastalıktır.

Hepatit B infeksiyonu, Hepatit B virüsünün (HBV) karaciğer dokusunda enfeksiyona yol açmasıyla ortaya çıkan bir durumdur. Virüs vücuda ilk kez girdiğinde şiddetli belirtiler ve sarılık yapabileceği gibi hiç bir belirti de vermeyebilir.

Dünya Sağlık Örgütü hepatit B virüsünü insanda sigaradan sonra kansere neden olan en önemli ikinci neden olarak değerlendirmektedir.

Hepatit B geçiren erişkinlerin %5-10'unda, çocukların ise %70'inde hastalık kronikleşir. Kronikleşen hepatit B enfeksiyonu karaciğer yetmezliği, siroz ve karaciğer kanseri riskini önemli oranda artırır. Ek olarak kronik hepatit B enfeksiyonu olanlar virüsü taşımaya devam ettikleri için hastalığı başta yakın temas halinde olduğu kişiler olmak üzere diğerlerine bulaştırmak için önemli bir kaynak teşkil etmektedir.

Virüs vücuda girdikten 60-120 gün süren bir kuluçka dönemi sonra bulgu vermeye başlamaktadır. Hastaların yarısında hafif kırgınlık gibi hastalığa özgü olmayan belirtiler gözlenirken, diğer yarısında kas ve eklem ağrıları, başağrısı, bulantı kusma, yorgunluk, karaciğer bölgesinde ağrı gibi belirtilerle birlikte gözaklarında sararma, ciltte sararma, idrar renginde koyulaşma, dışkı renginde açılma ortaya çıkabilir.

Hepatit B enfeksiyonu damar yoluyla uyuşturucu kullananlarda, kanama bozukluğu nedeniyle sık sık kan ya da kan ürünü alanlarda, eşcinsel ilişkisi olanlarda, doktor, hemşire gibi sağlık personelinde, hemodiyaliz hastalarında diğer insanlardan daha sık görülür. Hastalığı taşıyan kişilerin yakınları da büyük risk altındadır.

Hepatit B virüsünü taşıyan kişilerin kanlarında, tükrük salgılarında, spermaları (meni) içinde , vajinal salgılarında virüs yoğun olarak bulunmaktadır. Virüsün çok az bir miktarının bile bağışıklığı olmayan birinin kan dolaşımına geçmesi infeksiyonu başlatmaya yeterlidir. Virüs ciltte, ağızda, genital bölgelerde gözle bile görülmeyen ufak çatlaklar bularak kişinin kan dolaşımına geçebilmektedir.

Hepatit B uygun aşılamayla önlenebilen bir hastalıktır. Bu yüzden ülkemiz de dahil olmak üzere tüm dünyada bu virüse karşı yoğun bir aşı kampanyası başlatılmıştır. Artık çocukların aşı takvimlerinde hepatit B aşısı rutin olarak yer almaktadır. Amaç, bir zamanların salgın hastalığı olan ve şu anda dünyadan silinmiş çiçek hastalığı gibi hepatit B hastalığını da sonsuza kadar silmektir. Sizin kolunuzdaki çiçek aşısı izini çocuğunuz taşımayacak. Belki onun çocuğu da hepatit B aşısı olmak zorunda kalmayacak. Yani aslında 30-40 yıl sonra bu hastalık ülkemizde de önemini kaybedecektir. Ancak halen çok önemli bir toplum sağlığı problemi olarak önemini sürdürmektedir.

Öncelikle risk altında olanlar olmak üzere tüm bireyler Hepatit B'ye karşı aşılanmalıdır. Ailedeki fertlerden birinde taşıyıcılık olması durumunda tüm aile bireyleri aşılanmalıdır.

Hepatit B virüsü taşıyan biriyle temas edilmesi durumunda (cinsel ilişki, kan alınması esnasında iğne batması, ameliyat ekibinin eline iğne batması, aynı ortamda yakın ilişki içinde bulunmak gibi) aşısız olan kişiye temastan sonraki ilk 48 saat içinde koruyucu Hepatit B immun serumu uygulanır ve aşı başlanır.

Saygılarımla…


Bu Makale 838 kere okunmuştur.