Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

DİYARBAKIR KARPUZU!

Ha Gayret!
Sonunda o da oldu.
Başardık, topyekûn bir ilgisizlikle.
Hem de; "yok" edercesine.
Bir daha; "bitivermesin, üremesin, nesli tükensin" diye!
Evet!
Maşallah becerdik!
Her hadisede ve her sahip olduğumuz varlığı kaybetmedeki; üstünlüğümüz!
Şu;
Taşı kadar bahtı da kara olan; Diyarbakır’ımızın "güzide" karpuzunu da yok ettik.
Yani; "mazide" kaldı.
Efsaneliği ve yetiştiriciliği.

* * *

Kalmadı, tükendi. Nesli olan;
Sürme,
Pembe,
Siyah.
Ferik ve beyaz çeşitlerine sahip; "o koca" Diyarbakır karpuzları.
Bugün;
Sadece "sembolik" bir yetiştiricilik var.
O da;
"Sürme" ile var.
Tabi;
Ticaret ya da piyasada satış için değil.
Bir kaç çiftçi; ilgileniyor!
Onlar da;
Yılda bir organize edilen "Karpuz Festivali" için özel yetiştiriliyor.
Bu ilgi de sadece; festivalde konulan 5 bin TL'lik ödülü alabilmek için.

* * *

Bilirsiniz.
Yarışmada derece; karpuzun kilo ve büyüklüğüne özgüdür.
Sanırım;
Bu ilgisizlik ve tabiri caizse "neslin" tükenikliği Karpuz'daki kilo kaybını da artırdı.
Şöyle ki;
Geçtiğimiz yıl Karpuz Yetiştiriciliğinde "en büyük karpuzu" yetiştirerek birinciliği alan çiftçi; 43 kilo ile birinci olmuştu.
1980 yılında birinci seçilen karpuza bakıyorsun; 78 kilo!
Yani; bir yetişkin ağırlığında.
Düşünün!
Dünyaya "nam" salmış.
Ve kentin "markasını" teşkil etmiş.
Hatta
"Patenti" bile alınmış olan Diyarbakır Karpuzu'nun "efsaneliği" bugün yerlerde.

* * *

30 yıl öncesi;
Dicle Nehri kıyısı "yaz dedi mi", iki yakası da "Karpuz" tarlaları.
Tarla sahibinin kendince özgü; inşa ettiği Hülleler.
Kimi tek katlı, kimi iki katlı!
O zaman; dersin ki saray gibi.
Geniş bi alanda; yapılan ekimler.
Dicle nehrinin hayat bulduğu noktadan başlayıp, ta ki Türkiye sınırını aşana kadar.
Karpuz ekimi yapılırdı.
Diyarbakır ahalisi gibi;
Türkiye’nin her tarafından bir beklenti oluşurdu; "Diyarbakır karpuzu ne zaman çıkacak" diye!
Batıdaki eşe, dosta, akrabaya, tanıdığa "hediye" diye sipariş alınıp gönderilirdi.
Ciddi de; bir ekonomik gelirdi bölge çiftçisine.

* * *

Yetiştiricinin;
Emeği, alın teri, Dicle'nin temiz akan suyunun hikmetiyle "dev" gibi karpuzlar yetişirdi.
Özel olarak;
Yetiştirilen "güvercinlerin" gübresiyle sanki "uyarıcı" almış bir doğallıkla; en küçüğü 50–60 kilo olurdu.
Kartpostalların en "can alıcı" resmi olurdu; küçük çocuğun içi oyulmuş karpuza konuluşu.
Sevgililer,
Uzakta olanlar.
Hasret çekenler.
Bayram'da ya da yeni yılda "birbirlerine" gönderirlerdi, arkasına duygu dolu ifadeler yazarak.
Şimdi;
O kartpostallar da yok.
Çekilen resimler de.

* * *

Hele!
Düzenlenen etkinlikler.
Sallarla, "çayda çıra"..
Boydan boya; Dicle nehrine insan bendi çekilip, karpuzlar aşırılırdı.
İçi oyulmuş karpuzların içerisine konulan; "mumların" nehre verdiği yansıma.
Hani deriz ya;
Maşallah.. "Ay parçası mübarek"..
Adına Türküler yakıldı.
Şiirler yazıldı, hatta belgesel filimler bile çekildi.
Ve bugün.
Her şey "mazide"
Bitme noktasına; "yenik düştü" hem teknolojiye hem de insanoğlunun ilgisizliğine.
En önemlisi de; İlgili ve Yetkili kurumların 'görmezliğinden', bitti.

* * *

Dün okuduğum bir haberde;
Şuan Diyarbakır genelinde toplam sadece 300 dönüme yakın bir alanda "Diyarbakır Karpuzu" ekimi var.
Ki 20 gün önce de; son ürün alıp, bostan terk edildi.
Şu Erimliler de olmazsa; bugün varlığından bile bahsetmez olurduk.
Nerde;
O bal gibi tat.
Nerde o kıpkırmızı renk.
Ve koca mercan gibi çekirdek.
Hele bir de kavrulmuş çekirdeğinin tadı.
Unuttuk, gitti.
Tıpkı;
Bize dayatılan "geçmişimizi" unutma işkencesi gibi.

* * *

Diyarbakır İl Tarım Müdürü Mehmet Ali Koçkaya ilginç bir tespit icra ediyor.
Çiftçinin ilgisizliğine ilişkin.
"Diyarbakır karpuzunun ticari değeri olmaması" yüzünden diyor.
Ve "ithal tohum" ekişi var.
Çünkü "Çiftçiler uzun yola dayanıklı ve kısa sürede meyve veren tohumları tercih ediyor."
Doğrusu;
Bu düşünce ilk bakışta olabilir diye görülebilinir?
Ama
İthal tohum ve ticari noktada Diyarbakır yöresinde pekte; "Karpuz" yetiştiriciliğinin olmadığı malum.

* * *

Bir terslik var!
O da şu;
Diyarbakır Karpuzu'nun ciddi manada "teşvik" kapsamına alınması lazım.
Tarım Bakanlığının bu yönde; bir dizi "teşvik" içerikli projeleri var.
Eğer!
Böyle bir girişim başlatılırsa; ciddi manada Diyarbakır karpuzunun "ticareti" gelişebilir.
Ama Nerdeee?
Ne diyelim;
Karpuzu "tükettik".
Bakalım;
Diyarbakır'ı "ünlendiren" Sur'larımızın akıbeti ne olur?
O da;
Zamana ve teknolojiye, ilgisizliğe ve tabi ki keyfiyete ne kadar dayanacak?
Bilemiyorum.
Bi bakmışsınız ki, "Sur"ların yerinde yeller esiyor diye şahit olursanız, sakın şaşırmayın.
Çünkü
Bu Diyarbakır'ın "taşı gibi bahtı karadır".
Hayırlı Cumalar!


Bu Makale 5053 kere okunmuştur.