Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

HASIMLIĞI BIRAKIN!

Gelinen aşama!

Ölümler.

Suikastlar.

Kan ve gözyaşının yarattığı; "öfke" seli.

Hasım üretme.

Suçlu bulma.

Kendini "masumiyet" karinesi içerisine sokma.

Ben değil o.

O değil, ben "tetiğe" bastım/basmadım…

Bombayı patlattım.

Patlatmadım. Pusuyu kurdum.

Güvenliği almadım; katliam oldu.

Canlı bomba senden.

Yok, daha önce senin; adamındı.

H H H

Süreç. Masayı deviren; ben değilim.

Asıl deviren; onlar olduğu için; süreç bitti!

Silahlar susmadı.

Silahı o susturmadı ki.

Çekildi. 

Yok ya, çekilmedi, sözünü tutmadı ki, yarı çekildi.

Saray mı? Bahçe mi. Konut mu?

Seyahat mi?

Oturacak yer yokluğu mu?

Mutabakat mı, kim demiş mutabakat. Beğenmedim.

İyi de altına imza attık, olsun.

H H H

Çok konuşma.

Benimkiler seninkini döver.

Yok ya kim demiş! 

Al sana; kim kimi dövermiş.

Silik adam.

Tinetli.

Eli sopalıyım ha.

Vay bey eli maşalıya bak.

Şu örgüt senin.

Bu örgüt, onun.

Bak. Bak bak; "eş zamanlı" hareket ediyorlar.

Dün düşmandılar. Bugün dost.

Sen buna bak. Dün dostular bugün düşman.

Ne hikmetse; birbirlerinin değirmenine su taşıyorlar.

İttifak içindeler.

H H H

Olur mu? 

Olur, olur; çünkü hepsinin mayası aynı.

Eee. Senin mayan da bozuk ya.

Yapı için de yapın yok muydu?

Vardı.

80'l i, 90'lı halı hazırda. Ya geçmişin. 50'li, 60'lı yıllar.

Kimleri idam etmedin.

Kimlere sürgün hayatı yaşatmadın.

İnkârı, Asimilasyonu, Kültürel erozyonu, dinsizliği enjekte etmedin.

Malından-mülkünden. Yurdundan yüz binleri göç ettirmedin.

H H H

Bin yıllık kardeşliği. İslam birlikteliğini; "dinamitlemedin mi?"

Marksizm mi, Ateizm mi, Ataizmi, Seküler ve vesayeti "kendine göre hâkim" kılmadın mı?

Yaptın.

Mezhep mi,

Kimlik mi,

Siyasal düşünce mi hepsi bizim için artık bir örgüt demedin mi?

Kimi yandan,

Kimi düşman diye ayırmadın mı?

Arka ve ön bahçe.

Kendi milletini; olağan şüpheli etmedin mi?

Ettin.

Hepsi olağan şüpheli örgütse; "o zaman silaha sarıl" yolunu dayatmadın mı?

Düşman. 

Saldır.

Karşılığı öyle ise.

Aha sana cevabımız; "artık biz de" varız.

H H H

Kısacası.

Garabet bir ortamın içerisine soktun, sokturdun, sokulduk.

Hızla. Hem de vahim derecede hız limitini aşarak.

İnfiale.

İç savaşın en dip noktasına erişim seviyede; "kan revan" içerisine girdik.

Ortadoğu’ya "ümit" iken, Kara bulut misali bir anda üzerlerine "çöktük?"

Hesaplar karıştı.

Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olur olduk.

Suriye dedik. Irak dedik, Mısır dedik, Tunus, Libya dedik "Van Munite" dedik.

Ama gel gör ki; "şimdi" biz daha beteriz.

H H H

Asker mi,

Polis mi,

Sivil mi,

Gerilla mı, başka örgütlerin insanları mı "birbirini öldürmek için" kovalıyor.

İç savaşın ortasındayız.

Gün. Saat.

Öyle ki dakika da bir ülkenin bir noktasından; "acı ve üzücü" haber duyulmasın.

Yaşıyoruz.

Hem de "yüreği paramparça" olmuş vaziyette.

Geldik öylesine bir evreye ki; "artık ne olacaksa olsun" der olduk.

Yeter ki; "ölüm ve öldürme" olmasın.

Ne yazık ki. Girift. Dengesizlik yaratan tablo.

Ölümler. Acı ve dramlar; "akıl kilitlemesi" yarattığı gibi aklıselim düşünen de yok.

Konuşan varsa.

Söz sahibi olduğunu söyleyen varsa.

Ne melanettir ki.

Ekrana.

Kamera karşısına.

Uzatılan mikrofona,

Sorulan soruya,

Mecliste yapılan konuşmalara,

Çözüm umudu diye beklenilen parlamenter sisteme bakın.

Kim konuşsa; "kim kimden ne kadar öldürdüğünün" üstünlüğünden söz ediyor.

H H H

Yok, onlar o kadar zayiat verdi.

Yok, biz bu kadar öldürdük.

Bizden bu kadar.

Bunları diyen de; "bırakın vaziyetin" sözcüleri ne yazık ki; "öncü liderler."

Velhasıl.

Hakikatlere gözlerini kapamış.

Kafalar kuma gömülmüş.

Bencil, çekemezlik içerisinde; "ateş körüklemesinde" yanıp-tutuşmuş vaziyetteyiz.

Garip bir hal…

H H H

Diyeceksiniz ki. Bu kadar; "kesik" cümle.

İğneli sözler.

Kahredici hadiselerin ironi, ifadesi iyi de.

Çözüm ne?

Kim bizi bu azaptan kurtaracak,

Ölümleri kim durduracak, hizipleşmeyi, kaotik ortamı kim ve kimler ber taraf edecek, bunu de?

Doğrusu!

Kim ne der bilmem.

Hal-i hazırda; "farklı" bir rüzgâr estirebilir.

Ama kim ne derse desin; "onu" bağlar beni değil.

Ben dün olduğu gibi bugün de diyorum ki; "bu meselenin" iki çözüm aktörü var.

Birincisi; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

İkincisi; PKK'nın kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan.

H H H

Bu işi çözecek olan da,

Ülkeyi salih-i selamete kavuşturacak olan da,

Ortadoğu'da dengeleri değiştirecek olan da,

Misak-i Milli sınırlarına, umut yeşertecek olan da,

Hakların, barışın, kardeşliğin ve bin yıllık "İslami" bütünlüğü yayacak olan da; "bu ikili".

Lakin.

Ne hikmetse; "ikili" için öylesine bir "alan" oluşturuldu ki; "çıkmaz sokaktalar?"

Dayatmacı bir durum.

H H H

İşte.

Öcalan'ın hali.

Kaç ay etti.

Seçim öncesiyle bugünü katarsak 5 ayı geçti.

Nerdeyse; 200 gün edecek.

Ne görüşen, ne sesini duyan, mesajını alan yok.

Yaşıyor mu, yaşamıyor mu o da belli değil.

Ki; "ölümüne" dahi spekülasyon haberler yapıldı.

Öcalan öldü diye.

Neysi ki, Adalet bakanlığı yalanladı.

Tecrit altında.

H H H

AK Parti.

Siyasal iktidar bunu niye yapıyor bilemiyorum.

Anlamışta değilim.

Gerekçe nedir; meçhul?

Ama görünen o ki, "bu tecrit" ve gelinen aşama noktası için; "vahim" anlayış.

Terk-i şart.

Ki Yalçın Akdoğan ne diyor.

Dün yazmıştım.

Öcalan HDP'lilere kast ederek; "Onları görse sopayla kovalar?"

İyi de.

O Zaman bu tecrit neyin nesi. Bırak; "görüşmeler" yapsın.

Heyetler yine eski rotasına girsin.

Belki dediğin gibi Öcalan elinde sopayla "bunları kovalar-döver" akıllarını başlarına getirir.

H H H

Kurduğu Örgüte "emrini" verir.

Silahlar da susar.

Ölümler, katliamlar, yol kesmeler, cinayetler de "son bulur?"

Üç yıl önce bir çağrıda durdurdu.

Yine cezaevindeki ölüm oruçlarını o durdurdu.

Kandil ve Avrupa'yı "rotaya" koyabilecek tek isim.

Bırakın.

Ülkede salih-i selamete kavuşur.

Yeniden "çözümün son halkaları" için müzakere masasına oturulur.

Niye yapılmıyor?

 

H H H

Çözümün şartları.

İzleme heyeti. Dolmabahçe mutabakatı.

Silahların çekilmesine dair "yasal" güvence.

Ve daha sayılabilinecek; "onlarca" madde hükmü.

Evet.

Bunlar niye yapılmadı, "hayat bulmadı" Anayasa değişikliğine neden "ağırlık' verilmedi?

Niye?

Türkiye’nin "demokratikleşmesi" küresel güç olması, Ortadoğu'nun hamisi için "bunların gerekliliğine" inanmışken.

Sahi niye; "ayağınızın" ucuyla itelediniz.

H H H

Gelelim!

Karşı tarafın "akla" ziyan size yönelik tutumuna!

Geri kalır yanı yok.

Ne silahlar bırakıldı, ne sınır ötesine çekilme oldu?

Örgüte katılım daha bir arttı.

Güçler dengesi "ikilemi" yaşantı, yaşatıldı.

Siyasi cenah

HDP, DBP, DTK, HDK,

Çözüme, çözümün önündeki "engellere" yönelik siyasi ikmale girmesi gerekirken tam aksi siyasi faaliyet içerisinde oldu…

H H H

Tüm muhalefeti; AK Parti'ye odaklanıldı?

Erdoğan.

Tek hedef, tek düşman "ilan" edilerek, "siyasi saldırganlık" içerisine girildi.

Varsa yoksa Erdoğan!

Beri yanda; AK Parti.

Ne denildi HDP olduğu müddetçe "biz var olduğumuz" sürece "seni başkan yapmayacağız."

Şimdi.

Birlikte barışı inşa edeceğiniz,

Savaşı durduracağınız,

Ülkenin ve halkların "demokratik" kazanımı için, uzlaşacağınız,

Mutabakat için "masanın" etrafında toplanacağınızla siz "daha vahim derecede hasıma ne tutum içerisine" girer misiniz?

Düz mantıkla hayır.

Ama nedense bu yolu tercih etti.

Sahi; "kim kime güvenebilir ki, bu durumda?"

Ne oldu peki sonunda.

İşte hal-i vaziyet.

Bu güvensizlik, bu akıl kilitlenmesi, üst akılların, çevresel etkilerin, nemrutlu kesimlerin provokasyonuyla gelmedik mi sil baştan noktasına!

Geldik.

Şimdi "Eski tas eski hamam" misali.

H H H

Ama tüm bunlara rağmen; "ümitsiz" değilim…

Ümitliyim.

Halka mal olmuş bir deyim var. 

Denir ki; "Her şerde bir hayır var?"

Öyle inanıyorum ki, "içerisine düştüğümüz bu şer hal-i" hayırla neticelenir.

Yeter ki; "tarafların" içerisindeki bekoavanlar sussun.

Dün, Abdullah Demirbaş aradı…

Uzan uzadıya; konuştuk.

Şuan ki "acı ve öfke" geliştiren atmosferin yarattığı tahribat ve bu tahribatın nasıl tez elden "son bulup" onarılabilineceğini.

Deriz ya; "aklın yolu birdir" diye.

O da; benim gibi düşündüğünü söyledi.

Leyla Zana'nın,

Öcalan'ın bizatihi kendisinin ifade ettiği gibi "Bu işi çözecek kişi Erdoğan'dır."

Yani; "Erdoğan ve Öcalan" bu işi çözebilir.

Başkası değil.

H H H

O zaman!

Demek ki bu iki isim üzerindeki "tecridi" kaldırmak gerekir.

Aksi takdirde.

Gidişat hiç ama hiç "iyi olmadığı" gibi.

Giderek, "hasıma ne" kılıçlar daha bir keskinleşiyor.

Vaka, sokağa halklar arasındaki "çatışmaya" henüz dönüşmemişken; "aklıselim" olunmalı.

Silaha değil,

Demokrasiye,

Demokratikleşmeye ve demokratik parlamenter sistemin işlevine sarılmalıyız.

Sizce, varmı alternatif bir çıkış yolu….


Bu Makale 2815 kere okunmuştur.