“Hebuna we, hebuna meye”

Seyrantepe Spor salonu…
"Coşkulu" tezahüratlar o biçim.
Pankartlar…
Açılan dövizler…
Üç dil'den verilen mesajlar…
Süsleme.
Kalabalık.
Yani her yönüyle; "coşmaya" uygun bir zemin!
***
Önce, Aydın Altaç!
Kürtçe ve Türkçe selamlıyor.
Alkış tufanı.
Altaç, Milletvekili aday adayı olduğu için görevi, tek listeyle seçime giren Muhammed Dara Akar'a bırakıyor.
Peşinden, Eker, Sonra Arınç konuştu.
***
 
Ve Başbakan Ahmet Davutoğlu kürsüde…
Partililer ayakta.
Alkış…
Peş peşe atılan sloganlar…
Zılgıtlar…
İnleyen bir salon hâkimiyeti…
İlginç enstantaneler var.
***
Fondaki müzik…
"Kiziroğlu Mustafa Bey" parçası…
Davutoğlu'na uyarlanmış…
Ama "Kürtçe" okunuyor…
Ki ilk kez Diyarbakır'da bu okunuyor…
Söze, hemen karşısına asılan Kürtçe pankartı işaret ederek başlıyor Davutoğlu!
***
Pankartta ne yazıyor? 
"Denge Bıratiye Serokvezir" 
Kardeşliğin sesi, Başbakan!
Davutoğlu, Diyarbakır’ı ve Diyarbakırlıları "tarihsel" ifadelerle andıktan sonra, Kürtçe şöyle seslendi.
"Hebuna we, hebuna meye."
Yani "varlığınız varlığımızdır"
***
Davutoğlu…
Yaklaşık bir saat kürsüde kalarak konuştu.
Çok çarpıcı…
Altı çizili, satır arası geniş mesajlar verdi.
Tarihsel geçmiş…
İnanç, Kültür…
Ve kardeşlik üzerine duygular yükleyerek; "Tevhid Kardeşliğine" odaklandı.
***
Az sonra, teferruatına gireceğim.
Ama önce şu noktayı aktarmak istiyorum.
AK Parti'de "dil" değişimi hâkim?
Tabi bu "parti" eksenli mi?
Yoksa salt Davutoğlu'na özgü mü?
O'nu bilemiyorum…
Ancak, Davutoğlu'nun kullandığı dil "değişim" dili…
***
Şöyle ki…
Kavgacı değil…
Sert söylemi yok…
Siyasi "polemiği" pek benimsemiyor.
Husumet yaratıcı hiç değil.
Uzlaşıcı…
Ve Barışçıl "dili" öne çıkaran bir üslubu benimsiyor.
***
Daha çok, "icraatları" öne çıkarıyor.
Açık bir dile sahip.
Şeffaf…
Net bir fikir beyanı var.
Sanırım bu karakterinden olsa gerek; "halk nezdinde" daha bir kucaklayıcı oluyor…
Nitekim salonda bunu hissettim…
***
AK Parti'nin bir önceki kongresini göz önüne aldığımda.
Ki salon aynı salondu.
Dün, daha bir "doluluk" söz konusuydu.
Tabi bunun farklı etkenlerini sıralayabiliriz…
Seçim arifesi…
Çözüm süreci…
İl Başkan Adayı Muhammed Dara Akar…
Ve aday adaylarının "gövde gösterisi?"
***
Davutoğlu'nun salondan verdiği çarpıcı mesajlara gelecek olursak;
Yeni Türkiye…
Yeni Ortadoğu…
Yeni Dünya "inşa" edeceğiz.
Davutoğlu bunu derken;
"Selahaddini Eyyübi'den, Ertuğrul Gazi'den vurgu yaparak, torunları olarak; hep birlikte" yürüyeceğiz!" dedi.
***
Bunu ikmal etmek için de…
"Çözüm diyoruz, çözüm süreci diyoruz" diyen Davutoğlu!
Barışa "hamle" yapanların akıbeti ve yine bu evrede; "atılan" çelmelerden söz etti.
Merhum Özal'ın akıbeti…
Eşref Bitlis'in öldürülmesi…
Gaffar Okkan suikastı!
Merhum Erbakan…
***
28 Şubat süreci…
2005'te, Erdoğan'ın Diyarbakır konuşmasıyla ikmale getirilen Cumhuriyet mitingleri…
Hepsi!
Devlet içerisindeki çeteler…
Yeniden 1990'lı yıllardaki gibi "karanlık bir dönemi" başlatmak istediler…
Paralel çeteler…
İşte bunları gördüğümüz için…
Çözüm sürecini "yasal" çerçeveye oturttuk diyordu Davutoğlu!…
***
Davutoğlu…
6–7 Ekim olaylarıyla ilgili şu ifadeyi kullandı.
"Olaylar Kobani için çıkmadı?"
Gaye, "Çözüm sürecini" sekteye uğratıp atıl hale getirmekti.
Bu imasını yaparken, Kobani için ilk kez şöyle bir ifade kullandı;
"Kobani tarihimizin bize mirasıdır
Ve şu soruyu sordu; "Bu ülke Kobani’yi unutabilir mi?"
***
Davutoğlu Cizre olaylarını da şöyle yorumladı.
"Cizre provokasyonları oldu. 
Kardeşi kardeşe kırdırtmak istediler, ama beceremediler.
Davutoğlu şöyle dedi..
"Türk ulusalcıları diyor ki;
Selçuklu'yu, Osmanlı'yı, Osmanlıcayı unutun, gelin tarih öncesi bir medeniyet inşa edelim. 
Kürt Baasçıları da unutun o İslam asırlarını daha öncesine Medlere Perslere gidin diyorlar. 
Ama bilsinler ki Anadolu'nun mayası İslam mayası, tevhit mayasıdır. 
Türk, Kürt, Zaza yiğitler yine yan yana olacaklar."
***
Bayrak'a da vurgu yapan Davutoğlu…
İşte 28 Şubat'ta, hilal İslamı temsil ediyor diye hilali, bayraktan kaldırmak istediler..
Kim yapmak istedi; Türk ulusalcılar!
Bu al bayrak dünyada mazlumların, tevhidin bayrağıdır. 
Bizler hilalin temsil ettiği İslamı temsil etmeye devam edeceğiz. 
Yeni bir Ortadoğu hedefliyoruz. 
Suriye'deki zalimlere karşı her yerde Türklerin, Kürtlerin ve Arapların oluşturduğu yeni bir Ortadoğu istiyoruz."
***
Davutoğlu, süreci üç başlıkta topladı…
*Birincisi, çözüm sürecinin omurgası ortak tarihdaşlığımızdır.
Biz güzel Türkçemizle güzel Kürtçemizi kardeş yapmaya geldik. 
Ne zaman Hz. Peygamber'e herhangi bir edep dışı davranış olsa bölge aniden ses verir. 
Dün burada Hz. Peygamber’ini koruyan her kardeşime selam ediyorum. 
Onun için başımızı vermeye hazırız. 
Yolumuz onun yoludur.  
İşte tarihdaşlık budur."
***
Çözüm sürecinin ikinci esası çağdaş bir ülkede yaşamının gereği olarak eşit vatandaşlık!
Onlarca yıl bu ülkede Kürtçe konuştuğu için cezalandırılanlar oldu. 
Analar babalar hapishanelere gittiğinde cezalandırıldı.
Kürtçe şarkılar yasaklandı. 
Düşünün AK Parti iktidarı olmasaydı Kürtçe 'Serokwezir' yani 'Başbakan' yazılır mıydı? 
Ve bir başbakan da 'Hebuna we Hebuna meye', ‘Varlığınız varlığımızdır’ kelimesini Kürtçe der miydi? 
Biraz vakit bulsam güzel Türkçemiz gibi güzel Kürtçemizi de öğrenmek istiyorum"
***
Evet, özetle kongreden çıkan mesajlar bunlar..
Tamam da!
Lakin, Türkiye'nin "milli meselesini" çözebilmesi…
Yeni Türkiye…
Yeni Ortadoğu'da; "dengesel güç" olabilmesi önemlidir...
Ancak bu, Stratejik gücüne bağlıdır…
Tabi ki, hukukuna, ekonomisine…
***
En önemlisi de;
"Eşitlik" ölçeğindeki demokratik yapısı!..
İkmale getirmeli.
Aksi takdirde çok çabuk, "kumpaslara" yem olur ki tarih sayfasında örnekleri çok?
Bilinmesi gereken de;  "Pusudaki kurtların" var olduğudur…
Çünkü ha bire diş bileyip, avuç ovuyorlar?"
***
KORUMA REZALETİ!
Dün, bu güzel atmosfere, iki yönlü gölge düşürüldü diyebilirim…
Onu da burada aktarmadan geçemeyeceğim…
Evet, dün iki yönlü "basını" sansürlemeye yönelik koruma rezaleti uygulandı.
Birincisi; "akreditasyon".
Her zaman karşı olduğum bir nokta; "sansür"
İkincisi, "akredite" olmuşa uygulanan hazımsızlık!
İcraatı kendinden menkul korumalar…
Kimi, başbakanlık korumaları…
Kimi, Şehr-i Diyarbakır'daki görevliler…
Tabiri caizse; "keyfiyetle" hareket edip, görev engellemesi yaptılar…
***
"Ben bilmez merkez" misali!
Düşünün;
Günler önce, Valiliğe akredite başvurusu yapılıyor.
Kimler takip edecek?
Hangi canlı yayın aracı, konuşlandırılacak diye?
İsim ve plakalar bildirildi…
Dün sabah, "akredite" olunmasına rağmen, grubumuz engellendi…
Saat sabahın, 07.00'si.
Yani Başkanın gelişine 5 saat varken.
Neymiş; canlı yayın aracınızın "geceden" gelmesi lazımdı.
Tek bahane bu…
***
Ne diyelim?
Biz de, haddini bilmezlik noktasında…
İşgüzarlığa "sağlık olsun?" dedik…
Elbette ki, terbiye dışı, 'halkın haber alma özgürlüğünü' zedeleyen olay karşısında ketum kalmazdık…
Kalmadım!
Onun için de buradan dillendirdim.
Bakalım, muhakkak ki kentin mülki amiri ve sorumlu makamların bir diyeceği olacak?…
Doğrusu ne diyeceklerini çok merak ediyorum?