Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

OĞLUM EHSAN!

Malum! Haftanın son günündeyiz. Yarın da pazar. Aslında bugün de 'resmi' tatil.

Ancak 'özel' sektörün genelinde; 'mesai' var. Nöbet, vardiya onlar da hasıl.

Lakin genel itibariyle 'sakin' geçer Cumartesi günleri. Eee biz de, 'Pazar' günleri yazmadığımız için!

Zorunlu olarak; 'hadisesiz' hasbi-i hali, bugüne alıyoruz. Neyse!.. Fazla 'sözü' uzatmayalım.

Zaten; 'hafta' içerisinde, yorucu, kritik ve bunaltıcı 'gündemle' kafanızı 'dağıttık'!

***

Bugün ne; 'Ergenekon Terör Örgütü'nün dava serilerini ve ardı ardına 'ortaya' dökülen kirşi çamaşırları.

'İrtica ile Mücadele' adı altında, 2007–2008 yılında 'hazırlanan' darbe planı. Yani 'demokrasiyi' askıya alma harekâtı.

Yarım asrı bulan 'Kürt Sorunun' çözümü noktasında, 'gelinen' tıkanma. On binleri sokağa döken 'barış umudu'na 'takoz' konulması.

İşsizlik, yoksulluk ve geri kalmışlık. Ve Çağın 'vebası' diyebileceğimiz 'domuz gribi'nin yarattığı tahribat. Beşire Bozkurt'un acı ölümü.

Önce 4 gün önce doğurduğu ikizlerini birer gün arayla kaybetti. Ardından kendisi 'gribe' yenik düştü.

***

Beri tarafta, 80 iş adamıyla Kuzey Irak'a çıkarma yapan 'Davutoğlu ve Çağlar. Mesut Barzani ile görüşmeleri.

Ve 'Kürt Açılımı' ekseninde; yeni bir stratejinin hayata geçirilmesi. Anlayacağınız; gündem 'baş döndürüyor'!

Ancak 'sizleri' bunların teferruatlarıyla bunaltmayacağım. Zaten; 'ekranlarda' ve gazete manşetlerinde 'çarşaf. çarşaf'!

Bugün biraz 'nostaljik' yapalım. Yani her şeyi unutalım. Çünkü 'çok ihtiyaç' duyulan bir zamandayız.

Zaten; unutmamız için nedenler de çok. Hafta sonu!

***

Dün kitaplığımı kurcalarken elime Kadri Göral'ın 'Küçe Kapısı' isimli kitap ilişti. Sayfalarını çevirdim.

Belki bu 'huzur' ve kafa dinleme arayışı içerisinde olduğumuz hafta sonuna 'ilaç' gibi gelebilecek bir şiir 'alıntısı' yapabilirim diye.

İyi de oldu! Sevgili Bedri Aysel'in 'Diyarbakır Küçeleri' isimli albümünde yer verdiği; 'Oğlum Ehsan' şiirini takıldım.

Okudum! Bir daha okudum. Şiir Diyarbakır'ın şivesiyle 'kaleme' alınmış. Sanmıyorum ki; bu şiiri dinleyen olmamış.

Ama ben yine de; 'olabilir' düşüncesiyle; buraya almak istiyorum.

***

Çünkü 'Oğlum Ehsan' şiiri, birçok 'hassasiyetimize' vurgu yaptığı gibi, 'Kadınların' de yüceliğinden bahsediyor.

Şiir bir annenin evladına gönderdiği mektubu anlatıyor. Nasihatler içeren, ama bir o kadar da 'şikâyet' eden bir duygu var şiir de.

Bakalım! Annemiz 'oğlu Ehsan'a nasıl seslenmiş?

***

Oğlum Ehsan

Anan sena heyran, nasılsan, ne haldesan

Biz aramasak sen bizi ne arisan, ne sorisan

Sen ne heyırsız bir evlatmışsan Elin kızıyla gezisen, dolaşısan Fekat anana bir mektup yazmıysan, Sen heç Allah'tan korkmiysan Bizi merakta bırakisan Dün dayin oğli geldi Angara'dan Sağlık haberini ondan almişam Seni belediye otobüsünde bir kızlan görmüş

Sözlüm diye bahsetmişsan Parmağına da yüzük tağmışsan Hüseyn'e dedim ki, helem biraz anlat

Dedi ki ay parçası, gülende güller açiy

Ağliyanda yüzüne mercan saçiy Bele güzel ne görünmiş, ne duyulmiş

***

Ehsan sen nasıl evlatsan!

Büyüklerine danışmadan evlenmeye kalkmışsan.

Kardeşinden de mi ibret almirsan. Getti, bir tango kız getirdi. Ne gendi rehat etti, ne bize rehat ettirdi.

Kız da kız olaydı, yüregim yanmazdı

Eyle zayif eyle zayif ki eynı çırtık Eso'ya benziyi.

Çöp gibi bacagi, Emin ağa gibi de ayagi vardi.

Çamaşır tokacı gibi de elleri vardi. Ne konuşmamizi beğeniydi, ne yemeğimizi yeyiydi.

Zikkimin kökünü yiyeydi. Pırçıkli meftuneyi ağzına koymiydi. Kibe kudure kaşıgını değdirmiydi.

Mengegoş kebabından miğdesi bulaniydi.

***

Herşeye yeni, yeni adlar takayidi. Ben diyidim babakunuç, o diyidi patlıcan ezmesi

Ben diyidim lebeni, o diyidi yoğurt çorbasi.

Ben diyidim klori aşi, o diyidi ekşili köfte Yok carut değil, faraş imiş. Küçe değil, sokak imiş. Havuça, pırçıklı demek ayıp imiş.

Ben bele konuşurum deye benden utanırmiş.

Niye gendi yaptiğinden utanmiyi. Gün öğle oliydi, yatahtan kalkiydi.

Ne havşi süpüriydi, ne ayak yoluna su dökiydi.

Benim elimden çaput, onun elinden roman düşmiydi.

Gezmeye gidince en öne de o düşiydi

***

Bigün baban dükkandan erken geldi.

Hanimin gızı yerinden teprenmedi. Babanın çok ağırina gitti. Bıraksam alimallah saçini, pırçıkini yolacakti.

Oğlum Ehsan,

Ben ne şanssız bir kariymişam.

Kaynanaların zalım zamanında gelin olmuşam.

Gelinlerin de zalım zamanında kaynana olmuşam.

Kime ne ettim ki bunu bulmişam.

Oğlun sen, sen olasan Akli başinda bir kız alasan.

İster Diyarbakırlı, ister yedi kat yabancı olsun.

Yeter ki helal süt emmiş olsun.

***

İstiyem ki sonra pişman olmayasan. Kari kısmı ayakkabı değil, sıktı mı çıkarasan?

Namusum diyeceğsen, ömrü billah çekeceğsen.

Oğlum Ehsan

Biliyem eyisin hoşsun ama çabuk kıziysan

Kızınca da ayran gibi kabariysan.

Oğlum asabi erkeğin kahrı çok olur.

Kahır çeken kari zor bulunur.

Onun içindir ki oğlum Ehsan.

Yüce Allah kadınların sabrını hamurdan yoğurmuştur.

Analar hanımdır, sultandır, hatundur

Anaların mekanı cenneti aladır. Analar ışıktır, analar nurdur .

Kadın, yüce Allah'ın erkeğe bir lütfudur...

***

Nazım Hikmet nasıl da 'Bu Memleket Bizim' diyor?

Bakın 'onun' sürgünde; kaleme aldığı şiir'de neler anlatılıyor..

"Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan; Bu memleket bizim!

Bilekler kan içinde, dişler kenetli ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak; Bu cehennem, bu cennet bizim!

Kapansın el kapıları bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu; Bu davet bizim!

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine; Bu hasret bizim!"

***

Öyle ya! Doğru söze doğru şiire ve doğru ifadeye ne denir?

Güzel bir hafta sonu dileği demekten başka.

Pazartesi görüşmek üzere!


Bu Makale 16300 kere okunmuştur.

Yorumlar