ÜRKÜTEN BELİRSİZLİK?

…Ve mesai başladı.

Malum..

İki hafta sizden ayrı kaldık..

Merhaba..

Yediğimiz bize..

Peki gördüklerimiz..

Doğrusu..

Gezdik, gördük, yaşadık, konuştuk..

Kimi yerde; "sorgulandık.."

Kimi yerde, "sorguladık.."

***

Nerde..

Ege bölgesi..

Ve İç Anadolu..

Konuşulacak-yazılacak çok konu var..

Ki nerden, başlayacağımı bilemiyorum..

Ama, bilahare anlatacağım..

Çünkü..

Yaşadığımız çoğrafya..

Havasını solduğumuz şehir..

Ne yazık ki; "olup-biten" karşısında söz hakkı vermiyor..

***

İşte, tablo..

15 günde değişen ne?

Hiç..

Daha beterin, beteri bir vaziyet…

Gazete manşetleri..

Sütünlar..

Köşe yazıları; "yerel ve ulusal" dahil..

Bahsettikleri tek nokta; "bölgedeki şiddet sarmalı?"

***

Korku.. Endişe..

Ve yarına dair berisizlik…

Kâbus dolu bir yaşam…

Deniliyor ki?

Ne demek; 1990'lı yıllara döndük…

Tepki konuluyor.

İyi de; "Görünen köy kılavuz istemez" misali..

***

Bugün; 90'ın daha ötesindeyiz.

Dün.

Dağda, bayırda, sınırda…

Sınır ötesinde çatışma yaşanıyordu.

Ölümler..

Yaralamalar..

Bombalama.. Karakol baskınları.. Pusu..

Katliamlar..

***

Asker.. Polis.. Korucu..

Sivil..

Köylü..

PKK'li..

Beri yanda tarafların bıraktığı "kirli savaşın enkazıyla" çoluk, çocuk, kadın, yaşlı kurban..

Yargısız infazlar..

Faili meçhul cinayetler..

***

Diğer yanda; "operasyonlar"

Toplu gözaltılar.

Tutuklamalar.

Cezaevleri.

Ve "ötekileştiren" siyasi politik, hamleler..

İnkâr ve asimilasyon…

Suç isnatları.

Ve sürekli işkembeleri büyüyen "savaş baronlarının" kurguladıkları senaryolar…

***

DÜNDEN BETER VAZİYET!…

Peki, bugün…

Dünden daha beter vaziyette…

Bu kez; "her şey" ulu orta yerde yapılıyor…

Çözüm süreci "unutuldu?"

2.5 yıllık "yaşamın" doyumuna ulaşma uğraşı sonlandırıldı…

Barışın geleceği…

Silahların susacağı "beklentisi" boşa çıktı…

***

Ve bir kıvılcımla; "her şey" kül oldu..

Şimdi "dün" olup biten kirli savaş dağda, bayırda değil…

Şehirde, ilçede, kasabada…

Köyde yaşanıyor…

Peş peşe cenazeler…

Ölümler…

Yol kesmeleri…

Hendekler…

Yani, enva-i şiddeti körükleyen vakalar hız kesmeden sürüyor…

***

DİYARBAKIR'IN HAL-İ PÜR MELALİ!

 

İşte; dün…

Diyarbakır… Metropol kent…

Ama!

Silvan'ın "yakılıp-yıkılmasına" tepki amaçlı; "kepenk ve kontak kapatma" eylemi…

Tablo "ölü bir kent"…

Hayat "durmuş" vaziyette…

Sosyal yaşam…

Ekonomik kazanç "hepsi" felç…

***

Peki!

Nereye varacak "bu kabus dolu" belirsizlik gidişatı..

Meçhul..

Siyasi partiler..

İktidar'dan, ana muhalefetine..

Yavrular dâhil…

Yerel ve ulusal mekanizma, medya "yekunuyla" körükleyici…

Siyasi rant devşirmede!

***

ZARAR GÖREN; HEP KÜRTLER?

Kazanan kim?

Kaybeden kim?

Açık…

Net ve bariz bir şekilde orta yerde…

Kaybeden…

Zarar gören; "Kürtler" olduğu gibi; polisteki, askerdeki "gariban" kesim..

Yani, arizan bir durum…

***

Evi yakılan,

Aracı ateşe verilen,

İşyeri kundaklanan,

Yolu kapanan,

Sokağa çıkma yasağı uygulanan,

Kepenkleri indirilen kim; bölge insanı, bölge esnafı..

Başkası değil…

***

Evet;

Kardeşi kardeşe kırdıran,

Kanını akıttıran,

Ölümlerle,

Cinayetlerle "büyüyen" bu şiddet sarmalının tek kaybedeni var; "O da Güneydoğu insanı.. KÜRTLER.."

Resmi, bu yönde görmek lazım!

Kim suçlu, kim suçsuz…

Kimin eli tetikte, kim tetikten el çekmeli "söyleminden" çok bu ateşin, "hepimizi" yaktığını görmeliyiz…

Yakıcı ve yıkıcı bir seyir…

***

KANDİL VE DEMİRTAŞ?

Dikkat ettiniz mi?

Artık…

Yakıcı mevzuu karşısında "söz" bir anlam teşkil etmiyor..

Çağrılar da…

Mesajlar da…

Siyasi söylemler de; "tesirsiz!"..

Alakadar olan da yok…

Zaten, "toplumdaki" kabus dolu kaygı üretici noktada bu!

Silahların susmasında; "Siyaset artık söz sahibi" olamıyor.

***

En barizi!

HDP ve Kandil arazındaki "zıt" fikir.

Demirtaş ne dedi?

PKK için…

"Ama’sız! silah bırakmalıdır"

Duran Kalkan'ın cevabı neydi?

"Nereye teslim olacağız"

Eleştiriyor.

"Siz ne yaptınız ki; bize çağrı yapıyorsunuz?

Siyaset kurumu işledi, sorunları çözdü de, PKK engel mi oldu?"

***

Ama!

Hakikat şu ki…

Özellikle, Batı bölgeleri için bunu ifade edebilirim…

Ki, Güneydoğu için de, "kısmi bir fikir" değişikliği söz konusu…

Durum şu…

PKK'den "sıkılan her kurşun…

Atılan her bomba"

Ölümler "hangi kesimden olursa olsun" fark etmez!

***

 

Siyaseten; HDP kan kaybediyor..

Birileri.

Aksi yönde; HDP oy potansiyelini artırıyor diyor ise de.

Hakikati "gizlemeye" yönelik.

Çünkü

7 Haziran'da HDP'ye oy verenler "biz silahlar sussun.. Barış sağlansın.. Sorunlar mecliste konuşulsun diye verdik" diyor.

***

Ama!

Gördük ki, "oy verme" boşuna imiş…

Şimdi.

Tam aksine, HDP'ye "vermemeyi" düşünüyor…

Silahların susmaması…

Şiddeti "körükleyen" taraf olarak gösterilen PKK için…

Deniliyor ki; HDP'nin "elini zayıflatmak için, bunu yapıyor?"

***

Resmin geneline bakıldığında…

Haklılık payı yüksek…

Aynı nokta…

AK Parti için de; "ikilem" içeren bir durum var…

Ki bir kesim…

AK Parti

"Çözüm sürecini doğru yönetmedi…

Erdoğan, "istediği oyu" alamadı…

O'nun için "silahla, şiddetle" oy artırmaya çalıştığı için; "artık oy vermeyeceğiz" diyor…

***

KURŞUNLAR SİYASETE SIKILIYOR?

Diğer kesim ise!

AK Parti, "tek başına" iktidar olursa, çözüm devam eder…

Silahlar da susar…

O'nun için…

7 Haziran'da oy vermediğimiz için "pişmanız" geri dönüyoruz diyor…

Ama!

Bir kesimde; "akan kandan" Saray'ın vebalinin, olduğu fikrinde…

***

Aslında!

Silah ve bomba hangi taraftan gelirse olsun…

Hedef; "siyasi kulvardır"

Siyaset bunda vuruluyor…

O'nun için…

Yaşanan bu kontrolsüz sürecin önünü kesebilecek tek güç var.

O'da; "Demokratikleşmedir.. Demokrasinin önünü açabilmektir..

Siyasetin söz sahibi olduğunu; ortaya koyabilmektir..

 

***

Aksi takdirde.

Ne; "çözüm masasına" geri dönülebilinecek…

Ne de, 1 Kasım'da yapılacak "erken seçim", sonucu değiştirebilecek.

Bu hakikatin görüntüsü karşısında…

Özellikle;

Siyasi mekanizmaların "demokratik mücadele" noktasında "bencillik" üretmemeleri gerekir.

İnisiyatifi "alacaklar ki" halk da, seçmen de "kafa karışıklığından" kurtulmalı.

Ki, "silahlı mücadelenin" çözüm üretmeyeceği, "siyasi mekanizmanın" üstünlüğüyle, sorunların aşılabileceğine karar versin.

Yoksa!