ASLİ GÖREV, LÜTUF MU?

 

Maalesef…

Öylesine bir hale geldi ki…

İnsanlar…

Makamlar ve mevkiler gözetilmeksizin!

Sorumlu oldukları…

Yani "aslı görevlerini-işleri" yerine getirmelerini…

Getirirken, sunumları…

Bir "lütuf" bir, "devasa kazanım" olarak görüyoruz…

***

Şimdi…

Kaldırım yapmak... Onarmak…

Yol yapmak…

Asfalt dökmek, bakımını yapmak…

Su götürmek…

Kanal döşemek…

Kanalizasyonlar inşa etmek…

Çöp toplamak..

Kenti temizlemek…

Park, bahçe yapmak!

İmar, yapmak..

Trafik akışını sağlamak..

Yayaların haklarını, sürücülerin, yasal mevzuatını ikmale getirmek..

***

Tüm bunlar…

Hiç kuşkusuz ki bir yerleşim "yerinin" olmazsa olmazıdır…

Bunu ikmal edecek de; "yerel yönetimlerdir?"

Yani Belediyeler…

Peki…

Bu hizmetler bir lütuf mu?

Yoksa "bir hak mıdır?"

Ya da yerel yönetimin, "asli görevi midir?"

***

Ne yazık ki…

Bir bütünlük içerisinde; "lütuf" olarak görüyoruz…

Ve aldanıyoruz…

Emsalleriyle karşılaştırmak yerine; "bir öncekiyle" karşılaştırıyoruz…

O yapmadı…

Bak bu yaptı…

O 8 yaptı, bu 10 yapmış diyerek; "başarı" grafikleştiriyoruz…

Basit…

Kişisel…

Günübirlik…

Asli görev.

Hak olan hizmetlerle "avunuyoruz!"

***

Her birinin görevi…

Sorumlulukları…

Asli ve hak olan hizmetin; "ne kadarını" yerine getirmiş olduğunu irdelemiyoruz...

Konumuna…

Görev yetkisini, "kötüye kullanıp-kullanmadığına" sorgulama getirmiyoruz.…

Yolsuzluk ve usulsüzlüklerine…

Yanlışa…

Keyfiyete bakmıyoruz!

Bakan varsa da, "tu kaka" ediyoruz.

 

***

Diyeceğim odur ki…

İdeal toplum olma yolunda alınacak mesafe…

Olması gerekenlerle olanlar arasındaki farktır…

Azaldıkça; "değişik" kazanıma döner…

Çünkü...

Doğrular kişiye, zamana ve mekâna göre değişiklik göstermez.

Doğru herkes için, her zaman ve her mekânda doğrudur.

Doğru olanda…

Yetkili ve etkili zevat kim olursa olsun…

Makam ve mevki, ne olursa olsun…

Kendi görev ve sorumluluklarından ne kadarını yerine getirmektedir; "sorgulamasıdır?"

Yapıyor muyuz?

Yapsak bir lütuf mu olur, asli görev mi olur?

Hangisi…

***

NOT…

Son söz…

Kendini bilen insan, koltukta yücelmez…

Olsa olsa…

Bulunduğu koltuğu "yüceltir!"

***

***

KİME NİYET, KİME KISMET?

Uzun mu uzundu…

Kendinden emindi…

Yetkili ve etkiliydi…

Olmasın mı?

Vali Yardımcısıydı…

Hele ki, akçeli "işlerin" başında olmak…

Öyle ya; herkese nasip olmaz…

İki makam odası…

Ki en lüks döşeme…

Her biri için; on binlerce lira harcandı…

Devlet malı deniz misali…

Kapı önünde; dört makam aracının bulunması…

Korumalar…

Ve sınırsız harcama yetkisi…

Milyonların altına imza atmak...

Saltanat bu olsa gerek…

Gel keyfim gel; misali!

Ama, "vaziyet" kursakta kaldı gibi…

Çünkü, zat-ı muhteremin "görev yeri" değişti..

Kararnameye takıldı…

Düşünüyorum...

Kendince "oluşturduğu" saltanat; "kime kısmet" olacak…

Onu göreceğiz…

Ama merakım; "gideceği yerde" ne yapacağı?

Neyse!

Kendi düşünsün...

***

RACONU BEN KESERİM!

Sonunda…

Evet, sonunda Erdoğan patladı…

Özellikle…

Son dönemlerde, "adına" racon kesenlere…

Asarız…

Keseriz…

Görevden alırız…

Biz "reisin" keskin kılıçlarıyız diyerek!

***

Öyle ya…

Medya'da…

Bürokraside…

Siyasette…

Bakanlıklarda…

Parti genel merkezinde; "kimler yoktu ki?"

Hele ki "danışmanlar…"

Velhasıl kelam; "say say" bitmez!

***

Hepsi…

Bilumum…

Söz birliği yapmışçasına…

Ahkâm keserek, mangalda "kül" bırakmıyorlardı…

Reis böyle düşünüyor…

Külliyenin kararı bu yöndedir…

Asıl plan…

Erdoğan "şunu seviyor, şuna kızgın.."

***

Gazete sütunları…

TV ekranları…

Nutuklarla dolu vaziyette; "Reis" adına "racon" kesiliyor…

Ne yazık ki…

Birileri onları dinlediği gibi…

Sanki Erdoğan istiyormuş gibi de; "istedikleri" yerine getiriliyordu…

Reis nam-ı hesabına!

***

Ve nihayet!

Erdoğan "bıçak kemiğe" dayanmış misali…

Patladı…

Tabiri caizse; "bu palavracılara" aldanmayın…

Kimse kanmasın…

Onlar benim "sözcüm" değil…

Yazdıkları da, çizdikleri de…

Ekran maymunu gibi; "söyledikleri de"…

Zerre-i miskal; "bağlamaz!"

***

Eğer ki…

"Racon" kesilecekse…

Ben keserim…

Eğer ki, konuşulacaksa, "ben konuşurum."

Ki konuşuyorum…

Kimse, "reisçilik" yapmasın, racon kesmesin…

Reis böyle düşünüyor diyerek; "aba altında sopa" göstermesin…

***

Özetle…

Erdoğan; "külliye" yakınıyım…

Şuyum…

Buyum…

Reisçiyim…

Böyle düşünüyor diyenler "palavracı…"

Kanmayın…

Kala da alıp, prim vermeyin!

"Benim aracıya ihtiyacım yok…

Ben varım..."

***

Bakalım…

Erdoğan'ın bu çıkışı..

Uyarısı…

Mahallenin "palavracılarını" nasıl, dizayn edecek..

Göreceğiz…

Pek tabi ki, "uyanıklara" karşı da uyanık olacağız..

Yok artık, "ahkam kesmek!"