DOĞRU'DAN TEMİN!

Hiç kuşkusuz ki…

Kamu kurum ve kuruluşları için…

Bu "tanım" aciliyete binaen yapılacak "alımların" teminine dairdir…

Yani… Şartsız, şurtsuz… İhalesiz…

İstenilen "malzemenin" temini noktasında, satın alınması…

Tabi; belli bir rakam… Ve yıllık oranda, belli bir bütçe oranı geçerli…

Yüzde 10'ü geçmeyecek… "50" bin liranın, üzerinde olmayacak…

Limit var.

***

Ama ne hikmetse…

Ne limiti takan var…

Ne de bütçe yüzdeliğini hesaba katan var…

Son dönemlerde tabiri caizse "iş bitirici" birçok idareci ve kurum "kendisine" has bir çark geliştirmektedir.

Tüm "hizmetleri ve alımları" bu kategoride yapıyor…

Nitekim!

Dün yerel bir gazetemiz şikâyetleri haber yapmış…

Özellikle, Gazi Yaşargil Hastanesiyle ilgili…

Bir dizi soru…

Ve kafaları karıştıran bir hayli ithamlar…

Vaziyetten muzdarip olan, iş çevreleri…

Doğrusu bu "iş bitirici" durum salt sağlıkta olmuyor?

Son dönemlerde, "kayyumlarda da" yaygınlaştı…

Aciliyete binaen…

***

Ne diyelim?

İlgili ve yetkililerin de…

Aciliyete binaen; "vaziyete" bir el atmaları gerekir…

Yolsuzluk ve usulsüzlüğün yeni çarkı; "doğrudan temin..."

Ki denilen bu…

Neşter atılmalı…

Sorgulanmalı…

Tüm doğrudan teminler "mercek" altına alınmalı…

Hangi kurumda yoğun?

O kurumda hangi müteahhit liste başı…

Alınan malzeme..

Gün ve haftalara dair "harcama" limiti..

Aciliyete gerekli olan bir "malın" bir ayda neden üç-dört kez aynı metodla satın alınıyor olması?

Ve daha birçok "kafa karışıklığı" yaratan, soru…

Vaziyet ciğeri kedinin boynuna asmak!

***

D.Ü'DE NELER OLMUYOR Kİ?

Önceki gün yazmıştım…

Dün de hatırlatma babında; "ses yok" demiştim…

Mevzuu…

Ziraat Fakültesi'nde "neler oluyor?"

Üniversitenin "ekilebilir" arazilerinin icraya verilmesi..

Buradaki "kar payı"…

Tüketilen, mazot, elektrik ve kullanılan traktörler dahil..

Hepsi "birilerine" rant olarak mı, gidiyor diye?

Cevap istemiştim, henüz bir "tıkırdı" yok…

Kuşların yüzlerce ton "hububatı" dırdıklaması gibi…

Meçhul…

***

Neyse!

Dünkü yazıma dair kısa bir mesaj aldım..

Tabi idareden… Ya da yetkili kurullardan değil..

Üniversite camiasından…

Mesajda kullanılan ifade aynen şöyle…

Ömer Bey…

Siz bırakın, "kuşların" buğdayı dıkdıklamasını..

İcar edilen "arazilerin", elektriğini, suyunu mazotunu!

Siz…

Üniversitenin bünyesindeki Hastanelere bi bakın..

Bakın orda "neler oluyor?…"

***

Niye ikide bir "yönetim" değişiklikleri oluyor…

Niye her yıl "büyük ihaleler" aynı kişilere "adrese teslim" ediliyor?

Ne hikmetse, "firmalar" iki yılda bir isim değiştiriyor..

Ama Müteahhitler aynı müteahhitler…

Hayırdır?

Ya yapılan şikâyetlerin muhtevası neden kale alınmıyor?

Neden işleme konulmuyor?

Kimse sorgulama ve soruşturma yapmıyor?

Müfettişlerin…

Sayıştay’ın…

Hiç mi denetimleri olmadı bugüne kadar?

Onların hazırladıkları raporların akıbetini soran var mı?

***

Evet…

Gelen mesaj böyle…

Bir dizi soru..

Ama diyeceksiniz ki; "kime dersin?”…

Gelen gideni aratıyor…

Şu 25 yıllık Üniversite dönemine bakarsak…

Bir dönem Ulusalcılar iş başındaydı…

Bir dönem Solcular üniversiteyi yönetti…

Ve düne kadar da FETÖ denilen kesim söz sahibiydi…

Birçok okur şimdi soruyor; şu an ki; "akım" neyin nesi?

Neyse…

Zaman her şeyi ortaya koyandır…

Göreceğiz...

Ama sorularımıza da cevap beklediğimizi yeniden hatırlatalım…

 

***

AVRUPA SEVDASI!

Hiç… Ama hiç… Lafı gevelemeye, gerek yok…

Sözcükleri… Kelimeleri…

Telaffuz nokta-i nazarında "buruşturmayalım!"

Ama… Mama… Denilmesin…

Zihinleri de, "bulandırmayalım!"

Gelinen aşama itibariyle özellikle, AB açısından sözün bittiği noktadayız…

Ki bu hal-i vaziyet bugüne özgü değil…

Yüz yıl öncesine dayanmaktadır…

Ki buna 150 yıl önce de diyebiliriz…

***

AB…  Emperyalizm… Sömürgeci… Yani haçlı anlayış…

Ülkemize, milletimize, coğrafyamıza…

Yani İslam'a karşı hep "düşman" olmuştur… Dost "hiç ama hiç" olmamıştır…

Görünmüşse de; "çıkar ve menfaatine" dayalı olmuştur…

İşi bittiğinde; "hasımlığına" devam etmiştir…

Bakınız! Büyüklerimize ait tarihi bir ifade var…

Der ki… Tarihinden ders almayan… Musibetlerden "ders" çıkarmayan…

Her kim olursa olsun; geleceğini kestiremez…

Dostunu da, düşmanını da, "belleyemez!"

Ne yazık ki!

Hal-i hazırdaki, "durumumuz" işte böylesi bir handikap!

Açmazların cenderesi…

***

İçimizdekilere muttalisiniz…

Özellikle; AB sevdalıları…

Son yılların revaçtaki adamları…

Hollandalılar.. Fransızlar.. Almanlar… Yani Avrupa Birliği içerisindeki; ülkelerin "bizdeki" devşirmeleri…

Troller… Piyonlar… Onların nam-ı hesabındaki "jurnalistler…"

Tabi… Bunlar ne acıdır ki; "yaşamın" her alanında varlar…

Alan hâkimiyetine sahipler…

Ve ana maskeleri; "içi boş" yaldızlı ifadelerdir…

Demokrasi adına.. Hürriyet adına.. Düşünce adına.. Eşitlik adına… Hak, hukuk, adalet adına..

İnsan hakları… Dil, din, kimlik adına der dururlar..

Ve "kendilerini" böylece pazarlıyorlar… Bu kulvarda; "serüven" geliştirirler…

***

Ama hakikat de şudur ki… "Zerre-i miskal" kadar samimi değiller…

Söyledikleriyle, uygulamaları her daim "zıt" olmuştur…

Akla ziyan olan da…

Bunların… Halk nezdinde.. Millet nezdinde; taban bulmasıdır…

Eee…

Zaten bizi bizden eden de; "bu taban" bulabilme, açığımızdır…

Yumuşak karnımız!

Bu noktayı iyi görüyorlar…

Pusucudurlar…

İçimize yıllar önce ektikleri "fitne" tohumu üzerinden "kavga" fitilini ateşliyorlar…

Ve biz de birbirimizi boğazlamaya her daim coşkuluyuz…

Ki en güçlü… Ki en ittifaklı… Ki en birlik ve bütünlük arzı içerisinde olmamız gereken yerde bile…

***

Bakınız…

Sandık… Seçmen.. Ve oylama…

Ne diyoruz, "demokrasinin" membası!

Halk ne derse.. Milletin iradesi neyi tecelli ederse o diyoruz…

Ki diyorlar…

Ama velâkin, "istemedikleri" siyasi akımsa…

Kişiyse… Kendilerine "kapı kulu" olacak değilse…

***

Velhasıl!

Sandıktan "onların" dediği sonuç çıkmazsa!

İşte o andan itibaren…

Pusu kurucu "argümanları" devreye sokarlar…

Jurnallemeden tutunda enva-i provokatif, eyleme kadar…

Hepsi vücuda gelmeye başlar… Ve kuşatma operasyonuna girişilir…

Ki şuan bu kuşatmanın, "ağı" içerisindeyiz…

Şöyle…

16 Nisan'dan bugüne kadar geçen evreye bir bakalım..

İçimizdeki; "devşirmeler…" Ve AB'deki "akıl" hocaları…

Türkiye'ye… Siyasi iktidara… Pek tabi ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı; "nasıl" bir hasımlık içerisindedirler…

Dikkat edin…

Yüzde 51.49 "evet" demiş… Yüzde 48.51 "hayır" demiş…

Neyin kavgası var; "Mühürsüz seçmen kâğıdı…"

YSK'nın "iş bilmezliği…"

CHP'nin tavrı… Zıvanadan çıkaran; "siyasi" söylemler… Sokağı "terörize" etme anlayışı…

Danıştay… Anayasa Mahkemesi.. AİHM… Ve daha hangi "argümanları" kullanabilirim, agresifliği…

***

Yani boğazlama…

Beri yanda Örgüt ilişkileri..

Türkiye hasımlıkları "tescillenen" AGİT raporu…

Türkiye'deki "seçim" meşru değil, iddiası…

Akabinde…

AKPM'nin kararı.. "Türkiye siyasi denetime" alınacak…

Ya Yunanistan'ın "FETÖ’cülere" dair, iade etmeme kararı…

Fransız Akademisyenin o iğrenç sözleri…

Ya iç savaş… Ya Erdoğan öldürülmeli…

***

En basiti… Beşiktaş Lyon maçında yaşananlar…

Ve buna dair UEFA'nın "aldığı" karar…

Yani Türkiye Futbol takımlarına gösterilen yaklaşım…

Ki seçim öncesindeki; "EVET" yasakları…

Hayır'a tüm kapıları açmaları…

Velhasıl! Say say bitmez…

Tüm bunlar vaki iken…

Ki hepsi peş peşe gelişirken…

Bunları "tesadüf" olarak görebilir miyiz?

Hala da Avrupa "sevdalısı" kesilmek…

Hala da Avrupa'ya "kendimizi" jurnallemek…

Hala da, Avrupa "haklı" gibi söylem geliştirmek…

Hala da, “Avrupasız olamayız” demek!

Tek kelimeyle; gaflettir, dalalettir ve hatta ihanettir…

Ne diyor büyük düşünür; "Özümüzü bilelim, unutmayalım?"

Ata düşmanı, torun dostu olmaz.

 

***

CHP'Yİ ANLAMAK…

Zor değil… Tarihe baksak yeter…

Ama "son siyasi" faaliyetleri şaka gibi geliyor…

İşte, referandum hazımsızlığı… Rezalet üretiyor…

Önce, YSK… Sonra Danıştay… İkisinden de; "zılgıtı" almasına rağmen…

Hala da; "mızıkçılık" yapıyor…

Yok böyle yok şöyle… Şimdi de; AHİM diyorlar…

Yani Türkiye'de "iş bitti" medet et ya "AB" diyecekler…

***

Eee…

Boşuna söylenmiyoruz..

Türkiye düşmanlarının "sığınak" durağı, AB diye…

Baksanıza…

Yukarıda ifade ettim;

"Ata düşmanı" torun dostu olur mu?

CHP… “Can çıkar huy çıkmaz” gerçeğiyle…

Yaşam kaynağı...

Ülkeyi.. Milleti.. Bulunduğu coğrafyayı "kaosa" sürüklemek…

Neyse görünen o ki; iyice kafayı sıyırmışlar…

Ha gayret…

Tımarhaneye az kaldı...