Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

HIZ LİMİTİNİZİ DÜŞÜRÜN!

Hop.

Bir saniye ya arkadaş…

Ne bu öfke, gerilim?

Hiddet, şiddet, hazımsızlık ruh halin nedendir, nedir?

Sakin ol bir hele…

Nefes al…

Etrafına bir bak…

Gözünü aç.

Kulakların duysun.

Zihnin çalışsın.

Ne oluyor, ne bitiyor?

Kim ne diyor?

Anla. Öğren. Bil…

Söylenene vakıf ol.

Yok…

Sorgusuz, sualsiz "bodoslama" dalıyorsun…

***

Kim düşman?

Kim dost?

Kim vatan evladı, kim hain?

Ne hal ya!

Terörist.

Terör yandaşı.

Ya da "karşıt" duruş iddiası…

Anlamıyorum…

Kim kimi nasıl; "sınıflandırır" oldu?

Vahim bir gidişat…

Korkmamak.

Endişelenmemek.

Yarına dair, "belirsizlik" girdabına girmemek, elde değil.

***

Paranoyak hale geldik.

Ey muhalefet.

Ey Hayır cephesindekiler.

İktidar…

Evet, cephesinde bulunanlar…

Söyledikleriniz.

İthamlarınız.

Politik beyanlarınız…

Farkında mısınız; "ateşe benzinle" gitme haline dönüştü…

Her şeyi.

Ama her şeyi körükler hale geldiniz?

"Ver gazı, ver gazı"...

***

Azıcık sakin olun.

Azıcık samimi olun.

Azıcık, milleti düşünün.

Azıcık devleti düşünün.

Azıcık, ülkenin bekasına odaklanın ya!

Yarını düşünün.

17 Nisan sabahından sonrası zamana odaklanın.

Neyi "paylaşamıyorsunuz?"

Her ne ise!

Bilesiniz ki, "o paylaşamadığınız" şey.

Bugün.

Ki gelinen aşama itibariyle; "toplumu" ikiye bölmüş durumda…

***

Öyle bir atmosfer yarattınız ki…

Seçmen.

Sokaktaki vatandaş…

Biz bile; "aynı karamsarlık" içerisinde, debelenip duruyoruz…

Evlerde.

İşlerlerinde.

Kahvede.

Yani her yerde; "biri konuştu mu" diğeri; "ne diyorsun diye" çıkışıyor.

Tehditler…

Hakaretler.

Yani biri bin para noktasında.

İşte sosyal medyanın hali…

Akla hayale gelmeyen.

Yazılana-çizilene "bakmakta" insan korkar hale geldi.

***

Girdap, genişleyerek büyüyor.

16 Nisan'da…

"Evet" çıkarsa, "hayır" diyenlerin hali ne olacak?

"Hayır" çıkarsa, "evet" diyenlerin hali ne olacak?

Maalesef…

Bir meçhuliyet arzı içerisinde…

Ne kestiren var.

Ne de kestirme noktasında; "samimiyet" ortaya koyan var?

***

Düşünüyorum…

Hal-i vaziyet böyle iken…

"Evet" de" çıksa…

"Hayır da" çıksa…

Taraflar…

Siyasileri,

Parti liderlerini,

Şu işin "siyasi-politik" cephesinde bulunanları bir kenara…

Ahali.

Yani millet olarak birbirlerinin yüzüne; "17 Nisan" sabahı nasıl bakacak?

Hiçbir şey olmamış gibi; "bakar mı?"

Ya da; "birilerinin" ifadesiyle…

Herkes; şuan ki halden daha fazla "kalkan-silah" kuşanacak…

Hadi; cevap verin…

Veremezsiniz.

Onun için gelin; "azıcık ayağınızı" gazdan çekin.

Hız limitini düşürün.

Çünkü "toslanma" an meselesi…

***

VEKİLLER SEÇİLMİŞ Mİ?

Soruyorum…

Şu an ki, 550 milletvekili…

Bilumum.

İktidar.

Muhalefet.

Yavru muhalefet.

Şu bu, a,b, c partisi de demiyorum.

Hepsi!

***

Vekiller…

Soruyorum bizatihi kendilerine…

Sizler…

Kendinizi "seçilmiş" olarak görüyor musunuz?

Sakın ha…

Seçilmişiz…

Ben diyorum ki; "sizler de" birer atanmışsınızdır…

Tabi sizler de; "sandık" mahkûmlarıyız.

Gerçek…

Hiç asli "seçmen" hiç bir zaman olmadık…

***

İşte, hal-i vaziyet orta yerde!

Şu an ki mevcut seçim sistemi…

Lider; atanmış; "aday" listesi yapıyor…

Seçmen de kuzu kuzuya gidip; "oy" veriyor…

Ve o listedeki zat "Milletvekili" oluyor.

Seçilmiş mi, atanmış mı?

Hep böyle olmuştur.

Onun için de…

Kemal bey'i hoplatan milletvekili sayısı rahatsız etmesin…

Ha 550, ha 600 milletvekili olmuş!

Nasıl olsa vekilleri seçen, liderlerdir.

Yani atadıklarını, bize "seçtiriyorlar…"

Var mı ötesi…

Sen de daha fazla "atama" yaparsın…

***

Niye kimse.

Vekil'in maaşını…

Millete külfetini…

Makamını, müştemilatını…

Sekreterini.

Danışmanını…

Yol harcırahını,

İletişim faturasını sorgulamıyor…

İşe gelmez…

Yeni gelen; 50 milletvekilinin "getireceği yükü" söyleyen var mı?

Sahi…

Zülfüyâra dokunduk değil mi?

***

18 YAŞA NİYE GICIKSINIZ?

Ha birde…

18 yaş'a kafayı takanlar var.

Neymiş.

Daha çocuk yaşta "nasıl mecliste" temsiliyet alabilirler?

Akılları yetmez…

Gel de söylenme…

İyi de.

O çocuğa "geleceğini" seçtirtiyorsun…

Gel "oy ver" diyorsun…

Burada aklı yetiyor…

Niye…

Geleceğine dair "söz sahibi" olmasına karşı çıkıyorsun…

Tezatlık değil mi bu?

Gençler artık, "koyun" değil güdüle…

Çoban olmak istiyorlar…

***

 

Tİ'YE ALINMAK…

Ne yazık ki…

Dün Nevroz’u kutladık…

Biji Nevroz.

Aşîtî Nevroz.

Nevroz kutlu olsun dedik, alanları şenlendirdik.

Hoş-güzel geçti…

Bir iki arıza-i durumun dışında…

Özellikle, Diyarbakır'da vurulan bir genç…

Ve ölümü…

***

Geçmişe dair; "dünkü yazılanlara" baktım…

Gerildim…

"Ti'ye" alınmışız.

Bir zamanlar diye başlayan birçok cümle var…

Bilemiyorum.

Dün köpürenler bugün keyif içinde.

Dün keyif içinde olanlar, bu gün köpürme konumunda.

Galiba.

Herkes…

Dönüp aynaya bakması lazım…

"Niye böyle olundu?"

***

NE BULUNMAZMIŞ?

Duyduğumda inanamadım…

Olur, mu ya dedim?

Bir ilçe Belediye Başkanvekili…

Koca Belediye'de…

Koca Kaymakamlıkta.

Kocaman metropol bir kentte "bayan sekreter" bulamamış.

Özel "kaleme" oturtacak bir bayan yokmuş…

Kayyum bey kendisine…

Başka İl'den.

Yani "Adana'dan" sekreter "ithal" etmiş…

***

Gel de söylenme…

Gel de böylesinden hizmet bekle…

Kayyum'a dair…

Şimdi gel de "ayıkla pirincin taşını!" bakalım…

Eeee.

Vaziyet hiç kuşkusuz ki enva-i şaibe gebe olmaz mı?

Aynen de öyle…

Nitekim…

Haftalardır "herkesin" dilinde, konuşmayan yok "ithal edilen" sekreteri…

 


Bu Makale 5716 kere okunmuştur.