Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

İŞTE HALKIN İSTEMEDİKLERİ?

Ahali olarak!

Neyi isteriz bilmem?

Ama.

Görünen tablo karşısında "neyi istemediğimiz" açık..

Net, flu değil…

Vatandaş bir kere "Seçim yorgunu"…

Akla-ziyan siyaset ve siyasiler karşısında da; bezmiş!

 

 

***

 

Bir beklenti.

Umut edici.

Ya da "hayal" etme babında bile; zorluk çeker duruma geldi.

Ekonomi mi?

Siyasal mı?

Sosyal mi?

Kültürel mi?

Her ne ise "ne günlük hayat" için ne de gelecek açısından "neyi kimden" isteyeceğini, bilemez halde.

Dağınık, karamsar.

 

***

 

 

Çünkü.

Siyasi mekanizma öylesine "dehşetengizleşti ki?"

İkiyüzlü.

Kin, nefret, öfke ve kışkırtma…

Şiddeti, terörü "körükleyen" bel çıkan, organize eden, "siyasi akımlar oluştu."

Kim dost, kim düşman tanınmaz oldu.

Dün askeri bir vesayet vardı.

Bugün sivil bir vesayetle iş "ulusal ve yerel" bir nizama dönüştü.

Herkes vesayetçi kesildi.

 

***

 

 

 

Hele ki.

Ülkenin "tüm meselelerini" tek kişiye indirgemek.

Tek sorumlu o.

Müsebbip kendisi diyerek; "beceriksiz ve basiretsiz" bir muhalefetin varlığı.

İrade dışı tutumlar.

Halkına.

Seçmenine dahi güvenmeyen.

O'nu horlayan.

"Göbeğini kaşıyan" adam diye zikreden muhalefetteki, iş bilmez siyasiler.

Siyasi fikriyatları iktidar olmak üzerine değil; ülkeyi terörize etmekte gören akımları…

 

***

 

 

Siyaset baronları.

Seçmenini "dikkate" almayan.

Kendi öz menfaatini öne çıkaran.

Rantı. Çıkarı.

Her şeyden üstün "gören", dürüstlüğü, ahlaklı olmayı, "güven" tesisini hiçe sayan.

Zihniyeti…

Ceylan derisinden yapılı "koltuğu…" her türlü kirliliğin üzerini "örten?" olarak gören.

Karakter yoksuları.

 

***

 

 

 

 

Dinler.

Diller.

Kültürler "zenginliğimiz" diyorduk.

Bugün, değil…

Düşünceler…

İnançlar…

Diller ve diller…

Asimilasyonla "kamplaştıran" argümana dönüştürüldü.

Ayrışma üzerinde; siyaset üretilmeye başlandı.

Faşizan bir ruhla…

 

 

***

 

Egemen güçler…

Yarattığı "kaotik" süreçler.

Var olan; darbe yasaları.

İnsanlığın.

Ve Türkiye’nin "yekûnuyla" yüz karası olan 12 Eylül anayasası.

Yani üstünlerin "hukukunu" savunan mekanizma.

Kişiye özgü; hakkın, hukukun, adaletin, "savunduğu" bir sistem…

 

***

 

Vatandaşını "eşit" görmeyen.

Ayrıştıran.

Kiminin kimliğini "üstün" kılan.

Kimini de "yok" sayan, engeller inşa eden, dayatan, nizamnameler.

Hele ki.

Güruh ruhlu, yönetici ve idarecilerin "makam ve mevkilerini" ideolojyalarına göre dizayn etmeleri…

 

 

***

 

En vahimi.

İki yüzlü siyasetçi gibi; medya da.

Havuz mu?

Merkez mi?

Paralel mi, "sınıfsal" bir terörizm" zihniyetiyle; kamplaştırıyor.

Sahibine göre; "kişneyen".

Akı kara, karayı ak olarak, hiç düşünmeden gösteren-yazan.

İktidarın.

Ya da muhalefetin "nimetiyle" beslenmeyi, yeğleyen.

 

 

***

 

Kimi yerde demokrasiyi,

Kimi yerde darbeleri,

Kimi yerde en vahşi terörü bile "övebilen"

Ama!

Okurunu. Ülkeyi. Ve Milleti yeri gelince "bir paraya" satabilen…

Gammazlayan.

Emperyalist güçlerin "borazanlığına" soyunabilen...

 

***

 

 

 

Velhasıl…

Çıkar ve algı yönetimi üzerine kurulmuş olan siyaset çarkı.

Yine yaşamı "asimile" eden, dengesizlik...

Ne yazık ki.

Herkesi.

Ve içine aldığı her şeyi "öylesine" bir öğütüyor ki; kurtulmak mümkün değil.

Ayakta kalana aşk olsun.

Zaten kalınamadığı içindir ki.

Ülke ve millet olarak "kan ve gözyaşından" gözümüzü açamıyoruz.

 

***

 

Eeeyy… Siyasilerimiz.

Parti liderleri.

1 Kasım'a odaklanan parlamenter adayları.

İktidarı isteyenler.

Ahali olarak.

7'den 70'e kadar herkesin.

Tüm seçmenlerin sizden "istemediklerini" sıraladık.

Belki az söyledik.

Ama ülkenin ve milletin "içerisinde" bulunduğu batak durumun resmi böyle.

 

 

 

***

 

Şunu bilin…

Köhnemiş particilik anlayışıyla,

Kirli siyaset oyunlarıyla,

Dışa bağımlı politikalarla,

Kavram kargaşasıyla,

Riya üzerine kurgulanan siyasetle ne ülkeyi yönetebilirsiniz.

Ne iktidar olabilirsiniz.

Ne de iktidarda kalabilirsiniz.

Ve ne de; bu halktan "oy" alabilirsiniz.

1 Kasım.

Bilin ki, 7 Haziran'dan daha "şiddetli" bir Osmanlı silesi gelecek.

Bakalım bu sillenin karşısın da "kim ayakta" kalacak.

Göreceğiz...

 

 

 

 

 

****

 

 

NEREDE DURMALIYIZ!

 

Duracağımız yer belli.

Hele ki.

Yaşanılan bu şiddet ve terör sarmalı var iken.

Ölümlerin.

Öldürmelerin.

İnsanlık dışı "vahşetlerin" yaşandığı…

İnsanlığın sürüklendiği…

İnsanların ateşe verilerek yakıldığı bir dönemi geçirirken…

Safımız ne?

 

 

***

 

Hiç tartışmasız ki!

Toplumsal mutabakat ve barış için…

Duracağımız yer…

Bulunacağımız saf;

Her kimden gelirse gelsin,

Haksızın karşısında haklının yanında,

Zalimin karşısında mazlumun yanında,

Savaşın,

Terörün,

Şiddetin karşısında, barışın yanında "yer almalıyız?"

Ki "işlenen insanlık suçlarına" ortak olmayalım…

 

***

 

Yoksa Şırnak'taki aracın arkasından sürüklenen cesedin,

Silvan'da, Çermikli polisin roketatarla vurulması, üzerine benzin dökülerek yakılması,

Cizre'de 35 günlük bebeğin katledilmesi,

Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice öldürülmesi.

İşte tüm bunların "suç ortağı" olduğumuz gibi, prim veren oluruz ki…

İnsanlığımız kalmaz…

Eğer ki, hal-i hazırda kalmışsa…

Maazallah!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TRİLYONLUK ARAZİ'DEKİ ORGANİZE!

 

Salı günü yazmıştım…

Kirli "organizasyonun" hikayesini.

Milli Emlak'tan,

Avukatlarına,

Memurundan, Kadastro Mahkemesine,

Bilirkişiden,

Davayı açan avukatlara kadar.

Kaşla-göz arasında trilyonluk arazinin "nasıl peşkeş" çekildiğini, detaylandırmıştım.

 

 

***

 

Yazıdan sonra!

İnanılmaz telefonlar aldığım gibi.

Gelen bilgiler.

Doğrusu "insanda" akıl tutulması yarattığı gibi; bir kez daha bana "Diyarbakır bu kadar mı sahipsiz?" dedirtti.

Arayan bir okurun ifadesiyle…

"Bu iş organizeli bir iş, çözecek olan da organizeli çözmeli."

Yoksa!

Kirli ilişkiler "ağı içerisinde" vaka hasıraltı edilir.

Al gülüm-ver gülüm "üstün" çıkar.

Diyarbakır ahalisi de, bir kez daha "iç çekerek" olup-bitene seyirci kalır.

 

 

***

 

Neyse!

Bu mevzuuyla alakalı daha çok hasbi hal edeceğiz.

Özellikle.

Davadaki tarafların "hukukunu" savunanlar açısından.

Kim kimden; ne aldı, taahhüdü neydi?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Bu Makale 7202 kere okunmuştur.