Referandum havası yok!

Doğru…

Hiç tartışmasız ki vaziyet bu..

Özellikle, Güneydoğu illerinde…

Pek tabi ki, Diyarbakır'da dâhil olmak üzere…

Referandum'a dair; "hareketli" bir ortam yok..

Rüzgâr esmiyor…

Ne "Evet" cephesinde…

Ne "hayır" cephesinde…

Görünen o ki, herkes kendi meşrebindekilere gidiyor…

***

Yani "Evetçi" Evetçi’ye, "Hayırcı da" hayırcıya misafir…

Niye!

İşte, son günlerin cevap aranan sorusu bu…

Niye?

OHAL'ın varlığından mı kaynaklı?

Yoksa başka bir "engel mi?" söz konusu…

Yoksa PKK baskısı mı var?

Sanmıyorum…

Eğer bir engel teşkil etmiş olsaydı…

Kimse kimseyi "ziyaret etmezdi?"

Eve kapanılırdı…

Ya da parti "binasının" içerisine…

***

Bence arıza-i durum; "parti müştemilatından…"

Gönüllülük…

Davaya inanmışlık…

Galiba "burada" bir eksiklik söz konusudur…

Yoksa!

Evet'çiler de…

Hayır'cılar da…

Birbirlerinin taraftarlarına, seçmenine gider miydi?

Seçmen'e…

"Neden Referandum'a evet diyeceğini ya da hayır diyeceğini" anlatırdı…

İşte bu ruh ve dava adamlılığı yok…

***

Bölge açısından!

Diyeceğim o'dur ki…

HDP…

"Kendi düşen ağlamaz" misali…

İçerisinde bulunduğu vaziyet, "çok konuşulacak" noktalara haiz…

Referandum'a dair; "aktivitesi"…

Düşük profili…

Ya da sınırlı bir imkanla "gelişme" arzı..

Doğaldır…

Çünkü yaşanılanlar "orta" yerde…

***

Ama!

Evet noktasında…

Özellikle; iktidar partisi açısından…

Yani Ak Parti için…

Mevcudiyet hiç ama hiç kabul edilemezdir…

Tabiri caizse şuan ki strateji; "kendin çal kendin oyna…" misali…

***

Sormak istiyorum!

"Evet"i artırmak adına, yapılan aktivitelere dair…

HDP/DBP'li Belediyelerin dışındaki, Kayyumlu Belediye başkanlarına gitmek…

Kamunun il ve bölge müdürlerini ziyaret etmek…

Valiyi…

Cumhuriyet Başsavcısını…

Emniyet müdürünü…

Ziyaret edip, "çay-kahve" içmek…

***

Özellikle…

Kendine yakın…

Ki dönem değişti…

STK'lar…

Ekseriyeti artık; "partilerin" arka bahçesi unvanını almış.

"Tarafgirler?"

STK'ları…

Oda Başkanlarını, ziyaret etmek…

Poz verip "sosyal" medyada yayınlamak "Evet"ti artırır mı?

Evet'i "Evetçi’ye" anlatmak ne kadar doğru...

Ne mümkün?

***

Sorgulanan…

Seçime 26 gür kaldı…

Neden halka gidilmiyor?

Neden Sokağa inilmiyor?

Neden, evler çat kapı yapılarak, ziyaret edilmiyor…

Neden, kapı kapı, köy köy, mezra mezra gezilmiyor?

Sahi neden?

***

Eee…

Hep ifade ediyoruz ya!

Lider sırtından geçinme…

Yineliyorum…

Güneydoğu'da dün olduğu gibi bugün de..

Öyle görünüyor ki yarında…

AK Parti hanesine yazılı çıkan tüm oylar; Erdoğan'ın yüzü suyu hürmetinedir…

Kimsenin..

Ama hiç kimsenin; "payı ve dahli" yoktur…

***


NE ANLADINIZ?

Afiş…

Dikkatinizi çekmiştir…

Üzerindeki ifadelerin bütünü…

Ve altındaki, logo…

Gerisinde…

Referandum'a "hayır" kelimesi…

Na-Ne…

Ne için…

"Demokratik Cumhuriyet…

…Ve

Ortak vatan için hayır…"

***

Bunu ifade eden; HDP…

Başka bir parti değil…

Düşünüyorum…

Dün ne savunuluyordu…

Bugün gelinen aşamadaki savunulan ne?

Nerden nereye?

Bir feraset kilitlenmesi mi var?

Ben anlamadım…

Siz anladınız mı?

 

***


BÜSTÜNDEN NE İSTEDİNİZ?

Dün yazacaktım…

Ama…

Baykal'ın o şuursuz ifadesi vardı ya…

O beyan, öteledi…

Vaziyet…

Birilerince, farklı mülahaza edilmesin…

Görmedi…

İlgilenmedi…

Neden yazı konusu etmedi; gibi polemik üretmesin…

Aha bugün yazıyorum…

***

Ama!

Biraz da ağzımı bozarak, söyleneceğim.

Ulan…

Şuursuzlar…

Kendini bilmezler…

İki duble içkiyle, "kendini kral" sananlar…

Sizi zibidiler…

Deyin bakalım…

Karanlığın acuzeleri...

Çıkıp, Ahmet Arif'in "büstüne" saldırdınız…

Nerenize, ne batmıştı ki rahatsız oldunuz?

***

Eeeyy insan müsveddeleri...

Biliyor musunuz?

Ahmet Arif…

Size söyleyeceklerini, ölmeden önce söylemiş…

Bakın, size nasıl hitap ediyor…

"Vurun ulan, vurun…

Ben kolay ölmem...

Ocakta küllenmiş közüm…

Karnımda sözüm var…"

 

***

Emniyetin beyanına göre failler belli…

Alkollü iki kişi imiş…

Gözaltına alınmışlar…

Haklarında; "Kamu malına zarar vermekten" işlem yapılmış…

Sonra da; "serbest" bırakılmış…

Büyükşehir Belediyesi de…

Büstü almış, onarıp yeniden dikecekmiş…

Olması da gereken bu...

***

Bu arada…

Ahmet Arif'in…

O büstünde ne yazıldığını biliyor muydunuz?

İfade aynen şöyle…

"Bir ben bileceğim oysa…

Ne afat sevdim…

Bir de ağzı var dili yok…

Diyarbekir kalesi…"

Tarihi bir ifadedir…

"Değerlerini bilmeyen, kendini bilmez"…

Ne yazık ki, vaziyet işte böyle!

***

NEWROZ…

Bugün; Newroz...

Piroz be..

Kutlu olsun…

Yaşasın Newroz..

Biji Newroz…

…Ve düşünüyorum…

Daha bir kaç yıl önce…

Korkunun..

Endişenin…

Silahın…

Şiddetin..

Kanın ve gözyaşının "cenderesindeydi" Newroz!

***

2013'te…

Bir rüzgar esti..

Silahlar sustu…

Çözüme dair bir süreç başlatıldı…

"Kardeşlik.."

Sonra, 2014..

Sonra, 2015…

Dolmabahçe mutabakatı…

***

Günler de…

Yıllar da…

Newroz'da; "hayatın baharıyla" feyz almıştı…

Barışın..

Kardeşliğin..

Birliğin..

Birlikteliğin..

Yekvücut "mutabakatın" üstünlük kazandığı bir süreç!

***

Ama sonra!

2016'yla "her şey" tersiyle rücu etti…

Eskiye döndük…

Yine şiddet.. Yine kan ve gözyaşı…

Yine susmayan silahlar..

Peş peşe patlayan bombalar..

Kaygı, endişe ve korkuların, geliştirdiği huzursuz rüzgâr!

***

 

Her şeye rağmen..

Umutsuz değilim..

Umutluyum…

Bir gün, diyerek…

Çünkü Newroz "çok ismin" tarifine ve gerçeğine sahiptir…

Ortak bir değerdir..

Geniş bir yelpazeye sahiptir…

Binlerce yıldır; kutlana gelen "ortak bir bayramdır"…

***

İnanıyorum ki…

"Tüm farklılıklar" aşılarak…

Yekvücut; "geçmişe" sahip çıkılacak..

Geleceği de; "birlikte" inşa etme iradesi ortaya konulacaktır…

Yeni bir gün..

Yeni bir bahar..

Yeni bir dönemin ikmaliyle; "kardeşlik ve huzurlu iklim" pekiştirilir…

Newroz piroz be..

Newroz kutlu olsun…