SKANDAL ATAMA YARGIDAN DÖNDÜ


Hep ifade etmişimdir…

Burası, Türkiye…

Hele ki, Güneydoğu bölgesinden söz ediyor isek…

Şunu herkes, açık-net bilmelidir…

Herşey.

Ama herşey!

Akla ziyan gelişmeye mahkûm bir "atmosfere" sahip…

Mantığın almadığı…

Aklın devre dışı bırakıldığı…

Hak, hukuk, adalet "hak getire" noktasında; "hadiseler" geliyor.

Yani her an herşey olabilir…

Ki, her daim olmaktadır…

Hani denilir ya…

Pes artık…

Bu kadar da olmaz ki…

Ne yazık ki…

Ülkemiz ve bölgemiz açısından, "böylesi" durumlar artık sıradanlaştı.

***

Öyle ki "bini bir para…" misali.

Biliyorum…

Yazının başlığı…

Ve sıralanan söylenmeye dair; cümleler meraklandırmıştır…

Hayırdır…

Daha mevzu anlatılmadan "alabora" olduk.

Yeter.

El insaf diyerek, tepki sözcükleriniz yükseldi gibi...

Neyse!

Sadede gelelim…

Fazla da, lafı uzatmadan mevzuya gerelim…

Beni de, size de "geren" zihin bunalımına sokan, hadisenin ilk önce bi hikâyesine bakalım.

Ne olmuş…

Sonrasında, nasıl "trajikomik" zincirlemeler yaşanmış…

Hikâye şu.

Tarih, 13 Eylül 2014.

Yer Bağlar…

2 Yaşındaki Ecrin Nur adlı kız…

Sağ ayağını "pencereye" sıkıştırıyor.

Anne Fatma Kabamaklı.

Kızını, Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesine götürüyor.

Burada ilk tedavi sonrasında…

Kızın ayağı alçıya alınıyor.

Ama bir süre sonra ayağında "eğrilik" oluşuyor…

Yürümesi güçleşiyor.

Doktor U.E'ye…

Tedavisi için, kızını sık sık, götürmeye başlıyor…

İyileşme olmayınca…

Anne Fatma, kızını Özel Hastaneye götürüyor…

Tetkik ve muayene yapılıyor…

Deniliyor ki.

"İlk müdahale yanlış yapılmış. Ameliyat gerekli."

***

Kabamaklı ailesi…

Gelen "cevaplar" karşısında şok oluyor.

Ve Doktor "ihmaliyle" gelişen bu sağlık tahribatını yargıya taşıyor…

"Suç" duyurusunda bulunuyor…

D.U adlı doktorun "cezalandırılması."

Küçük Ecrin Nur'un da, "sağlığına" kavuşması için.

Ama ne yazık ki, bundan sonraki gelişmeler…

Tıpkı, "tedavi sürecinde" olduğu gibi; "akla ziyan" bir hal alıyor.

***

Şöyle ki.

Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı…

Aileden gelen suç duyurusu üzerine; "soruşturma" başlatıyor.

Ve Diyarbakır Valiliğine yazı yazıyor.

Doktor D.U hakkında "soruşturma" izni istiyor.

Memur'u muhakeme kanununu var ya…

Valilik talebi, Yenişehir Kaymakamlığına havale ediyor.

Olay araştırılsın diye…

***

İşte; "zurnanın zırt" dediği yere geldik…

Kaymakam Mehmet Özel…

Olayı araştırmak üzere; "ön incelemeci" görevlendiriyor.

Sıkı durun…

Her hangi bir sağlıkçı değil.

Kendisinin unvanı olan; "bir doktor da" değil.

Ne Sağlık İl Müdürlüğünden.

Ne Halk Sağlık Müdürlüğünden.

Ne Kamu Hastanelerinden.

Ne de herhangi bir hastanenin başhekimi?

Hiçbirini "atamıyor?"

***

Peki, kimi atıyor…

İlçe Tapu Müdürü Ayhan Bayhan'ı atıyor.

Nasıl olur demeyin.

Bal gibi, olmuş.

Lakin Bayhan'da "işi bilmediği" için, "bir bilirkişi tayin" edilmesini istiyor.

Ve Dr. Mustafa Karahan tayın ediliyor.

Karahan rapor hazırlıyor.

Tabi Anne Fatma’nın iddiası…

Kontrol için gittikleri doktorun kendilerini terslediğini.

Kapı dışarı edildiğini.

Karahan'ın "taraflı" davrandığını, söylüyor.

***

Karahan'ın raporuna göre.

"Enci Nur'un ayağında oluşan eğrilikte hatalı bir tıbbi uygulama söz konusu değil." 

Tapu Müdürü Bayhan'da.

Bilirkişi doktorun raporuna istinaden ön inceleme raporunu hazırlıyor.

Diyor ki;

"Hatalı bir tıbbi uygulama yok, soruşturmayı izin verilmemesi."

***

Mülki Amir vasfıyla…

Kaymakam Özel'de, tayin ettiği Tapu Müdürünün istemi üzerine.

"Soruşturmaya izin vermiyor."

Anne Fatma…

Çelişkiler yumağı içerisindeki "tahkikatı", Bölge İdare Mahkemesine götürüyor.

Olamaz diye…

Bölge İdare Mahkemesinde şikâyeti karara bağlıyor…

Diyor ki.

Soruşturmaya dair rapor Adli Tıp Kurumundan alınması gerekiyor.

Kanuna ayrıyı bir rapor alınmış.

Bu rapor üzerine "soruşturma izni verilmemesi" kanuna aykırıdır…

***

Sonuç itibariyle…

Adalet "tecelli etsin" diye Bölge İdare Mahkemesi.

Kaymakam Özel'in uygulaması.

Tapu Müdürünün ön raporu…

Ve Doktorun bilirkişilik haline dair "hükümleri" yok sayıyor…

Soruşturmaya "izin" veriyor.

Dosyayı da, Cumhuriyet savcılığına gönderiyor.

Ve Doktor U.E hakkındaki görevi ihmalden soruşturma!

***

Gelinen aşama bu.

Bakalım yargı evresinde; "durum" nasıl işlem görecek.

O'nu da.

Hiç kuşkusuz biz takip etmiş olacağız.

Ama diyeceğim odur ki…

İdari işlemlerde; "zafiyetler" vaki oldukça.

Koruma kollama, "duygusu" vicdanın önünü alınca.

Meslek taassubuyla, "gerçeklerin" üstü örtülürse…

Yaşam da,

Yaşanılanlar da.

Akıl da, izan da ve vicdan da.

Pek tabi ki, coğrafyanın hal-i vaziyeti de "akla ziyan" olur…

Varın gerisini siz yorumlayın.

***

KÖPRÜYÜ KURTARDIK…

Düşünüyorum…

Ya biz yazmasaydık.

Ya yerel medya görev üstlenmeseydi.

Yazalı ve görsel ulusal medya desteğiyle; "kolektif" bir atmosfer oluşturulmasaydı…

Diyarbakır ahalisinin de "duyguları" kabartmasaydı…

İl Kültür ve Turizm Müdürü Cemil Alp…

Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu'nun "o kararı" olmazsa idi…

Özelliklen de!

İl Valisi Hüseyin Aksoy'un ciddiyeti…

Tarihe.

Ve Diyarbakır'a dair "özel" hassasiyeti olmaza idi…

***

İnanıyorum ki…

O On Gözlü Köprünün "iki gözü" hep karanlık kalacaktı…

Tahribat "büyüyecekti."

İşgaller.

Ticari mekânlar…

Alabildiğine "hâkimiyet" kazanacaktı?

Ve kimse de; "cesaret" edip "beyler ne yapıyorsunuz" diyemeyecekti?

Nitekim…

Buradaki işgaliye, "o tahribat" sorumsuzluğu yeni değil…

Aldığım bilgiler…

İl Valisi Aksoy'un bizzat ilettiğiyle…

Yıllar önce "yapılmış…"

Kimse de; "sen ne yapıyorsun, ne ediyorsun" dememiş.

***

Nihayet…

İşgalin "iştahı" kaparınca…

Daha fazla alan, "kazanma" adına aşırılığa gidince "iş ortaya" çıkmış.

Eee…

Keçi Burcu’da öyle değil miydi?

Sahipsizlik.

Alakasızlık.

Yetkisizlikle birileri; "el koydu."

Önce bir iki kursu.

Sonra tümü…

Pek tabi ki, "kullanım hakkı" kendinde olan DTSO'da "baka baka" kaldı.

***

Neyse!

Gelinen aşama itibariyle.

Tarihimizi kurtardık.

Kör edilmek istenilen, On Gözlünün iki "gözü" yeniden açılıyor.

Çevresel işgaller de son buldu…

Yani mutlu sona ulaştık.

İşte mesleğimizin de; "gururlandıran yönü de budur."

Yazılanın.

Çizilenin.

Okunanın.

Yerli yerinde; "ses bulup" sonuç sağlamasıdır.

***

Buradan.

Üç kesime teşekkür etmek istiyorum.

Birincisi;

Hassasiyet sahibi Diyarbakır ahalisine…

İkincisi;

Yerel ve ulusal medyanın birliktelik arzına.

Üçüncüsü;

Hassasiyetiyle "gelen seslere" kulak verip cesaretle işin üstüne giden İl Valisi Hüseyin Aksoy’a…

Teşekkürler.

Diyorum ki.

Darısı Diyarbakır'ın diğer "kanayan" hadiselerinin başına olsun.

Lakin bir beklentim de var..

O da şu…

Köprü'ye dair "girişilen" ihanete karşılık..

İdare ve adli "soruşturmanın" gerekliliğidir..

Çünkü, ders-i ibreti şarttır..