Bu ”Aile İşi” Değil, Aile Düşmanlığıdır

Son yıllarda sayıları artan ve adına Ortadoğu ülkelerinde “Yuva Yıkan Türk Dizileri” denilen dizilere maalesef “Aile İşi” adlı bir yenisi daha eklendi.  Üzülmemek elde değil. Çünkü tıpkı diğerleri gibi bu dizinin de kendi toplumumuzu ayakta tutan değerleri çürütmeye yönelik hazırlandığı konusunda ciddi şüphelerim var. 

Bu yeni dizinin konusunu anlattığımda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız: Dizide amcası hariç, ailesinin tümünü, yani anne, baba, dede, nine, ağabey ve ablasını kaybeden küçük bir kız çocuğunun öyküsü anlatılıyor. Senaryoya  göre, ailesinin öldürülmesinden sonra şoka giren çocuğun tekrar normal hayatına geri dönebilmesi için, aile ortamında ve aile sevgisiyle büyümesi gerekir.

Çok varlıklı olan amca, kız yeğeninin eski sağlığına kavuşması için bir reklam şirketinden, küçük kıza ev ortamında ailesini hatırlatacak ve “sözde aile rolünü oynayacak” kişiler talep eder. Belli bir ücret karşılığı eve gelen bu kişiler, bir süreliğine kızın babası, annesi, dedesi ve ninesiymiş gibi davranacaklar.

İşte işin asıl korkunçluğu burada başlıyor. Birbirini tanımayan bu yabancı kişiler, kızın durumu çakmaması için karı-koca rolüne bürünüp aynı yatakta yatarlar. Aile kurumuna, ve insanlık onuruna aykırı olan böyle bir durum, “masum bir kızın mutlu olması” için yapıldığı algısı verilerek, seyircinin değil nefretini, takdirini ve acıma hissini bile uyandırır; İyi niyetli izleyiciyi aynı şeyleri yapmaya cesaretlendirilir.

Ayrıca  bunu izleyen çocukların ve gençlerin zihni dünyasında, birbirini tanımayan erkek ve kadının çeşitli gerekçelerle aynı yatakta yatmasını  normal gösterir. .

Sadece bunu mu? Bu ve diğer diziler, aslında bugün şikâyetçi olduğumuz birçok şeyi de normalleştirmektedirler.

Modernizm, kapitalizm, sekülerizm, post-modernizm… Bize varoluşun amacını unutturdu. İnsanın olmazsa olmaz duvarını, kamuya açılmaması gereken gizlerini meydanın tam orta yerine açtı. Bir yabancı kadın-erkeğin aynı yatakta yatmasını bir “değer” ve “fedakarlık” olarak ekranlarda çocukların beynine yerleştirdi.

İlk insandan günümüze kadar süre gelen ve tüm toplumlarda temel özelliğini koruyan evlilik olgusunu, mahremiyet duygusunu, karı-koca ilişkisini ve aile kurumunun formunu zihinlerde parçaladı, yırtıp attı.

Burada sorumluluğu ve katkısı olan herkesin kendisini bir samimiyet sınavına tabı tutması gerekir:

Bir taraftan “Özgecan”ların maruz kaldığı vahşeti, giydiğiniz siyah elbiseler ve hüzünlü retoriğinizle programlarınızda dile getireceksiniz, diğer taraftan yeni vahşetlere kapı açacak dizilerinize devam edeceksiniz.

 Bir taraftan “milli kimliğe”  ve “milli değerlere” vurgu yapacaksınız, diğer taraftan da ailenin temeline dinamit koyan bu dizilerin popülaritesinden ve de yurt dışına ihraç edilmesinden dolayı gurur duyacaksınız!

Kadın-erkek ilişkileriyle ilgili tüm değerlerle oynayacaksınız, sonra da tecavüz ve sarkıntılık olaylarının artışından şikâyetçi olacaksınız.

“Mahremiyet duygusunu” aşındırıp çırılçıplak yapacaksınız,  hatta “mahremiyet duygusunu” gençliğe unutturacaksınız, sonra da aile içi taciz ve diğer insanlık suçlarından muzdarip olacaksınız!

Bir taraftan boşanmaların artışından şikâyetçi olacaksınız, diğer taraftan boşanmaların temel nedenlerinden bir olan “aldatmayı” normalleştireceksiniz!

Bir taraftan “çevreci kimliğinizle” sebze ve bitkilerin genleriyle oynanmasına karşı savaş açacaksınız, diğer taraftan reytin savaşlarından daha fazla pay kapmak için  insanın “doğallığını” ve “fıtriliğini” bozan programlara hız vereceksiniz!

Yok böyle bir şey!

İnanın,  aile ve evlik karşıtı olan radikal feministler sizinle gurur duyuyor!

Milli kimlik karşıtları sizinle gurur duyuyor!

Kültür emperyalizmi yoluyla  ile toplumumuzu  ele geçirmelerine izin verdiğiniz  için dış güçler, sizinle gurur duyuyor!

www.sabrieyigun.com.tr