DAHA FAZLA ÜMİDE İHTİYACIMIZ VAR


Bölgede son yıllarda yaşanan “duygusal dalgalanmalar” toplumsal bünyeyi adeta sersemletmişe benziyor. Bir düşünsenize, çözüm süreci öncesi, çözüm süreci, Kobani Olayları, IŞID’ın Diyarbakır ve Ankara katliamları ve nihayet Silvan’la başlayan  Cizre, Nüsaybin ve Sur’la devam eden şiddet atmosferi toplumun kimyasını bütün bütün bozmak üzere.

 

Bundan dolayı toplumun “güçlü bir motivasyona”, heyecana ve ümide ihtiyacı var.

 

Yaklaşık dört aydır, bölgede yaşanan şiddetin bir an önce sonlanacağını ümit ederek  bekleyen bölge insanının morale ihtiyacı var. Sadece onların mı? Aslında tüm Türkiye nefesini tutmuş, Diyarbakır’dan gelecek olumlu haberlere kilitlenmiştir.

 

Başbakan Davutoğlu’nun Mardin’de açıkladığı 10 Maddelik Eylem Planının öncesinde ve sonrasında bu çerçevede kamuoyunda bir ümit dalgalanmasına neden oldu. Ancak Batı ve Güneydoğu’da yaşayanları ne kadar heyecanlandırdığı bir soru işaretidir.

 

Açıklanan bu maddeler aslında çözüm sürecinin de içeriğini oluşturmuyor muydu?  Bu maddelerin çözüm sürecinden sadece iki belirgin farkı var:

 

Birincisi, belediyelere yönelik “sıkı denetlemenin” getirilmesi.  Ayrıca halkına hizmet götürmeyen  belediyelerin hizmetinin Ankara’dan yapılıp, bütçesinin de söz konusu Belediyeye gönderilen ödenekten kesilmesi.

 

İkincisi ise, Çözüm konusunda doğrudan halkın ve STK’ların muhatap alınması.

 

Halka hizmet götürülmesi, götürülenlerin denetlenmesi ve halkın doğrudan muhatap alınması önemlidir. Ancak insanların geleceklerini görebilmeleri bir an önce şiddet atmosferinden çıkabilmeleri için daha fazla ümide ihtiyaç var.

 

Eylem Planının içinin daha fazla doldurulması, ayakları yere basan bir içeriğe sahip olması gerekir.

 

Ümit vermeyi retorik düzleminde de sağlayabilirsiniz. Ama yeter ki, travma geçiren sosyal hayata ümit verebilelim.  Çünkü insanlar özellikle umutlarını kaybetme ile karşı karşıya geldiklerinde veya hayal kırıklıkları yaşamaya başladıklarında daha saldırgan ve yıkıcı eylemlere yönelebilirler.

 

Gerekçesi ve nedeni ne olursa olsun bölgede sivillere yönelik ölümlerin artması durumunda veya arttığı yönünde yapılan propagandalar kabul görürse, var olan ümitsizlikle beraber bu durum geçmişte yaşanmış travmaları, korkuları, acıları ve öfkeyi yeniden gün yüzüne çıkarabilir.

 

Bu çerçevede, travmalı hafıza, yaşanabilecek bazı hayal kırıklıkları ile birlikte yeniden şiddet üretir.

 

Çare, bir an önce bölgenin normalleşip, şiddet atmosferinden uzaklaşması ve topluma gelecek adına güven verilmesidir. Çünkü güvensizlik ve ümitsizliğin birinci evresi depresyon ise, ikinci evresi de cinnettir.

www.sabrieyigun.com.tr