Görüş Bildir

GÜNEY'İN PENCERESİ

Basir Güneyi
Basir Güneyi

“AĞLAMAK FAİDE VERSEYDİ BABAM KALKARDI!”

İsrail Devleti  kurulduğu günden beri, Kudüs ve Mescit-i Aksa’yi topraklarına katmak için “sinsi” bir strateji takip ediyor. Stratejisi şudur:  İslam ülkelerinde ayrışmanın en zirvede olduğu zamanlarda kutsal mekânlarla ilgili tahrik edici bir adım atıyor. Birinci amaç,  duyarlı Müslümanları öfkelendirmektir.  Ancak öfkesi taşan insanların, Müslüman(!)liderleri o anda çatışma içinde oldukları için öfkelenmelerinin İsrail için hiçbir olumsuz etkisi olmuyor. 

İsrail, uzun bir direnç gösteriyor ve sonunda lütfedip geri dönüyor.

Sonucun böyle olduğunu bilerek aynı stratejiyi yıllardır devam ettiriyor. Çünkü bu sayede bir taraftan duyarlı Müslümanların öfkesini keserken, diğer taraftan da zihinleri Mescit-i Aksa’nın işgaline hazırlıyor. “Bugün olmadı yarın yine yaparım, bilesiniz. Şimdi size acıdım geri dönüyorum, ama her an gelebilirim” mesajını büyük harflerle zihinlere kazıyor.

İslam coğrafyasında Katar krizi sonucu oluşan siyasi tablo, İsrail’in hedefine tam da hizmet edecek bir durum doğurdu.  Bunu kaçıramazdı.  Komplo teorisine girmesin, ama belki de bu ani ve anlamsız Arap krizinin çıkartılmasının bir nedeni de buydu. Çünkü kriz, Müslümanları sadece fiziksel değil,  kalbi olarak da birbirine uzaklaştırmıştır.

Bu ruhsuz atmosferde İsrail’in,  milli stratejisi doğrultusunda, “Şah” yapmasının tam zamanıydı. Yüzde yüz sonuç alamayacağını çok iyi bilmesine rağmen bu adımı attı.

Burada İsrail ne mi kazanıyor?

Öncelikle Müslümanlar arasında İsrail’e karşı duyulan öfke dışarı atılıyor, yani duyarlı Müslümanların gazı alınıyor. Nasılsa tepkiler ağırlıklı olarak, Türkiye halkından ve Türk Cumhurbaşkanı’ndan geliyor, hem de 15 Temmuz’da yalnız bırakmalarına rağmen. Başka yerlerden gelen tepkiler oldukça “cılız”.

Tam da İsrail’in istediği kıvamda. Hem de zararsız bir biçimde. Hem de kâr içinde kâr ederek. 

Nasıl mı, kar ediyor?

Samimi dindarlar, böyle günlerde biraz da medyanın yönlendirmesiyle, iki türlü eyleme yöneliyor: Ya Cuma namazından sonra belirli mekânlarda bağırıp, çağırıyor, küfrediyorlar. Sloganlarla İsrail’i protesto edip, biraz da ağlayıp dağılıyorlar.  Sanki karşılarında İsrail varmış gibi yumruk sallıyorlar. Ölüm tehdidinde bulunuyorlar. Ve nihayetinde rahatlayıp evlerine geri dönüyorlar.

Sonra İsrail, bu görüntüleri dünya kamuoyuna servis ediyor. Bunu gören Batı kamuoyu, İsrail’in nasıl da bir tehdit(!) içinde olduğunu, Müslümanların onu boğmak için nasıl da sabırsızlandıklarını(!) görüyor. Eh, artık İsrail’in kendini savunması da meşrulaşıyor(!) Hatta savunması için silah yardımı bile teklif ediliyor.

Toplumsal eylemler, yerinde, ölçülü ve stratejik olursa, belirli bir duyarlılık oluşturma adına “iyi”. Peki, İsrail’e karşı yürütülen toplumsal eylemler neyi değiştiriyor? Manzara ortada. Başak söze gerek var mı?

Samimi dindarların verdiği ikinci tepki ise,  sosyal medya üzerinden  İsrail’i kınayan veya Filistinlilerin ağıtlarını içeren veya Mescid-i Aksa’nın önemini anlatan  mesajlar göndermeleri oluyor.

Bu mesajları kime gönderiyorlar, dersiniz?

Kendi gönül dostlarına. Zaten İsrail’e karşı tepkili olan insanlara. Mescid-i Aksa konusunda zaten çok duyarlı olan samimi dindarlara gönderiyorlar.

Sonuç, Yahudi kaynaklı sosyal medya ağları, bu sayede para üstüne para kazanırken, samimi dindarlar da ağlaşıp duruyorlar.

Burada aklıma Akif’ın sitemi geldi:

“Bırakın matemi yahu, bırakın feryadı;

Ağlamak faide verseydi babam kalkardı!”

 

İsrail stratejisini gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi?

 

 

 


Bu Makale 662 kere okunmuştur.

Yorumlar