İman, Ölüm Ve Sonrası

Kimse kusura bakmasın, siyasetin yoğun olduğu, evet veya hayırın tartışıldığı, gündemin en önemli konusu haline geldiği bu ortamda benimde bu doğrultuda yazı yazmamı beklemesin.

Özellikle kırıcı dil kullanan, toplumu ayrıştırıcı, belden aşağı vurucu, din ve iman meselesi haline getirenlerin taraftarı olmadığımı belirtirim. Dış mihraklara karşı güçlü olmanın temel prensibi iç huzur ve birlikteliğin güçlü olması ile olur. Bu da kişileri kırarak, ezerek, ayrıştırarak, ötekileştirerek, fikrine saygı göstermeyerek, "ya bendesin yada hain" edebiyatı ile olmaz. Belki siyasi bir faydası olur ancak birliğe faydası olacağını düşünmek pek mantıklı değildir. Onun içindir ki batı bunu farkına vardı ve gerçek yüzünü gösterip haçlı zihniyetini ortaya koydu. Bizlerin, siyası ve dünya görüşümüz  farklı olsa da,

ülkemize karşı yapılacak ve yapılan saldırılara karşı dik durmasını bilmeli, siyasi çıkarlarımıza alet etmeden "kol kırılır yen içinde kalır" misali birlik olma bir olma zamanı dır derim.

        Her ne ise "Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler" diyelim ve konumuza dönelim.

      Dünya sevdalısı olup ölüm ve sonrasını unutanlar, ufukları ve akılları kabir kapısına demeyeceğim, ölüm vakti yaklaştığı zamana kadardır.

        Bazı kişileri, duyduğu ölüm haberleri, mezara koyduğu dost ve ahbapları, belki en yakını, annesi, babası, dayısı, dedesi, halası, kızı, kız kardeşi...onu için bir mana ifade etmeye bilir, ölümlü dünya, doğanın kanunu, olacağı bu idi... bahanelerle teselli bulur, kendini avuta bilir.

      Hele ölen kişi, arkasında ölümsüz bir eser bırakmışsa, anlatılacak meziyetleri varsa, heykeli de yapıldım mı, güzel manzaralı bir yerde fiyakalı bir mezarda varsa tamamdır.  Oysa ölen, her şeyini ama her şeyini bırakıp gitti, tıpkı dünyaya gelirken kendisiyle hiç bir şey getirmediği gibi. Çıplak geldi, bir kefenle uğurlandı. Baş başa kaldığı şey amelinden başkası değildi.

     Bir gün sıra bize de gelecek, ölüm meleği "dünya hayatı tamam" deyip ruhumuzu da alacaktır. Uğruna fedakarlık yaptığımız, değer verdiğimiz, olmazsa, olmaz dediğimiz şeyler içinde, İman, amel, Allah'ın rızasına uygun yaşamak, kısaca salih bir amelden başka hiç bir şeyin fayda etmeyeceğidir.

        Bede-i üzzaman Saidi Nursi;

       "Eğer ölümü öldürüp, zevali dünyadan izale etmek ve aczi ve fakrı beşerden kaldırıp kabır kapısını kapamak çaresi varsa, söyle; dinleyelim. Yoksa sus! Kainat mescid-i kebirinde, Kur'an, kainatı okuyor. Onu dinleyelim. o nur ile nurlanalım."

       Madem ki ölüme çare bulanamıyor, kabir her gün birilerini misafir ediyor,  "Korkunun ecele faydası yoktu" düsturu ile çaresi bulunana kadar, ölüm ve sonrasına hazırlıklı olalım.

     Bizim görmediğimiz, ölümden sonraki hayatın varlığına, madem 124 bin peygamberin, 124 milyon evliyalar, günümüzde yaşayan, Müslümanların hocaları, Yahudilerin Hahamları, Hristiyanların Papazları şehadet edip, vardır diyor, biz de aksini ispat etmediğimize göre, varlığına inanmak zorundayız. En kötü ihtimalle dahi "Ya varsa"yı hesaba katmalı ve ona göre davranmalıyız.

      İnanmak istemeyen, aklını kullanmayan, ölmüş olan sevdiklerine kavuşma gibi bir arzusu olmayanlara diyecek bir şey yok, öldükten sonra, varlığına şahit olacakları, ahiret hayatı ve sonrası, keşkeler ve pişmanlıkların da ona faydası olmayacaktır.

        İslam, iman esasları ve gereği üzerine inşa edilen ameller bütünüdür. İmansız hiç kimsenin cennete girmeyeceği gerçeğidir. Yüce Allah Kur'anın bir çok yerinde bizlere anlatır.

       Müminun suresi 1-5 ayetleri;

       "Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; O müminler ki Namazlarını huşu içinde kılarlar;  Onlar ki oş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler; Onlar ki zekatı verirler; Ve onlar ki iffetlerini korurlar..."

       Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem insanları önce imana davet etti, ibadetler zaman içerisinde peyder pey farz kılındı ki ilk olarak namaz farz kılındı o da hicretten bir buçuk yıl önce idi.

       İslama en fazla hizmet eden ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin öz amcası ve Hz. Ali (ra) babası Ebu Talip iman etmediği için de cehenneme gireceğidir.

      İman; Allah'ın var olduğu, her yerde ve her şeyden haberdar olduğudur, evveli olmadığı gibi ezeli yanı sonu da yoktur o hep vardı ve var olacağıdır. Yaptıklarımızdan haberdar, Meleklerinin olduğu iyi ve kötüyü bir birinden ayırmamız için Kitaplar gönderdiği, seçtiği peygamberlerle bu kitapları bize anlatıldığı, ayrıca hayatımızın en ince detayına kadar kayıt altına alan görevli meleklerinin olduğu, ahirette mutlaka karşılığının olacağı, iyiliğin mükafatsız, kötülüğün cezasız kalmayacağıdır.

       Kişi Allah'a imanı kalben ve aklan içine sindiremezse, namaz kılan hırsız, haca giden faizci, zekat veren tefeci, Müslümanım dediği halde her türlü insan hak ve hukukunu ihlal edici davranışları yapabilir, menfaat ve çıkarını her şeyden üstün tutabilir. Bunun  içindir ki İman her şeyden önce gelir.

      İman; kişiye ahlak kazandırır, haram ve günaha meyil ettiği zaman onu caydırır, şeytan ve nefse karşı ona güç ve kuvvet verir, olası günah ve hatalara karşı uygun tövbe etmesini sağlar. Onu içindir ki imanın en kamiline sahip olan ashabı kiram hayatları insanlığa birer ışık gibidir.

      DUA VE SELAMLARLA