AVRUPA’DA REFERANDUMA GİDERKEN

Müthiş bir saha çalışması var.

Arupa’da bile önümüzdeki 16 Nisan referandumu için yoğun propoganldalar yapılıyor.

Sadece Hayırcılar için elbette…

Almanya, Hollanda, Belçika, İsviçre ve Avusturya bu konuda yönetimdeki siyasileri ile birlikteler.        

Hayır çıksın diye kampanyalarda boy gösteriyorlar.

Hatta AB’nin sözcüleri bile bu konuda cansiperane bir şekilde, Avrupadaki vatandaşlarımızın Hayır demeleri için konuşmalar yapmakta röportajlar vermekteler.

Dışişleri bakanımıza, Kadın aile bakanımız olan bir bayana karşı nasıl barbarca bir tutum sergilediklerini hep beraber dünya ile birlikte izledik.

Avrupa’nın Türkiye ile dost olmadığını zaten biliyorduk.

Bu konuda birlikte olma görüntümüz esasen ekonomik menfaatler üzerinde inşa edilmiş, onun ötesinde stratejik ve siyasi anlamda bir birliktelik olmadığını pratiklerimizle deklare etmiş bir milletiz.

Papalık Avrupası, genetiğindeki Haçlı misyonunu hiçbir zaman bırakmış değil.

İnançlarını yaşam tarzlarını hayat anlayışlarını kültürlerini hatta ağız tadlarını dahi ne kadar bölüşmeye talip olursanız olun, bir Müslüman ülke olarak onların bize karşı bakışları hiçbir zaman samimi ve olumlu olmadı.

Evet, siyaset ne yazık ki pragmatizme geçit veren kimi zaman gayri ahlaki öğeleri de pratiğe geçirebiliyor. Ve ondan elde edeceği rant üzerinde hesaplarını öncelliyor ama, buna uluslar arası arenada ilk kez karşılaşıyor olmamız bizi biraz şaşırtmış gibi…

Bugün çoğunluğu Almanya’da olmak üzere Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde 5 milyonu aşkın vatandaşımız var ki, bunların ekseriyeti çifte vatandaşlık haklarını kazanmış, bulundukları ülkelerin resmende vatandaşı sayılmaktalar.

Bu vatandaşlarımızın demografik durumlarına ve gelindiği noktada dünya düşüncelerine bakıldığında durum hiçte Türkiye açısından içaçıcı değil.

Özellikle Avrupa’da bulunan üçüncü ve dördüncü jenerasyon vatandaşlarımızın tamamen kaybedilmiş bir nesil olarak onları görmemiz işin aslı ve özüdür.

Gerek inanç kültürleri gerekse vatan anlayışları tamamen ülkemiz aleyhine geliştirilmiş bir eğitim formatıyla adeta esir alınmış modern köleler görüntüsü vermekteler.

Türkiye devlet olarak yıllarca Avrupa’daki vatandaşlarını ihmal edercesine bir siyaset tatbik etmiştir.

Avrupa’da yerleşik vatandaşlarımız illegal ve legal örgütlerin orada adeta kollarına teslim edilmiş, onların da vatandaşlarımız üzerinde inşa ettikleri menfaat temin etme strateji ve projeleri hayat bulmuştur.

Hulasa Avrupa’da ki vatandaşlarımıza tabiri caizse süt veren inek misali bakılmış ve menfaatleri ön planda tutmuşuz.

Bu hususta en büyük rantı hem ekonomik hemde siyasi arenada ülkemizde illegal bilinen ancak orada legal olarak faaliyet gösteren seküler örgütler (terör örgütleri) elde etmiş ve nemalanmışlardır.

Avrupa’nın çeşitli sol ve liberal siyasi örgütlenmeler içinde öne çıkan seçilen çifte vatandaş Türklere bakıldığında Cem Özdemir örneği, tamamıyla Avrupa felsefesi ve Papalık inancıyla ülkemize baktıklarını görmekteyiz.

Avrupa ile ilişkilerinde Türkiye’nin işi hem zor hem de kolay…

Önce zor olanı ne?

Referandum sonrası bizim değil, topyekün Avrupa’nın bize karşı alacakları tavır tam bilinmediğinden çözmede zorlanacağımız muhakkak.

Değişen bir Avrupa’yı karşımızda görme ihtimali işimizi zorlaştıracaktır elbette.

Ancak burada yapacağımız tek şey, gelinen noktada yaşadıklarımızı unutmadan ondan dersler alarak yeni stratejiler çizmemiz işimizi kolaylaştırır diyoruz.

Bu stratejide öncelik çifte vatandaşlık haklarını kazanmış ve halen vatandaşlıktan çıkarmadığımız terör örgütleri elemanları acilen vatandaşlıktan çıkarmamız kesin olarak ilk adımımız olmalıdır.

Türkiye’nin AB’ye alınmama nedeni bizce Türkiye’nin Müslüman oluşu değil,zira  AB’nin tüm kriterlerini değer yargılarını kabullenmiş bir Türkiye Müslümanlığı, aslında Avrupa’ya tehdit olarak değil, bilakis Avrupa’nın kendisine entergre olup, yok olma riski çok daha ihtimal dahilindedir.

Gelelim işin özüne  AB, Türkiye toprakları üzerinde hala Sykes-Picot antlaşmasının tehditlerini muhafaza eden bir projenin varlığından habersiz sanmak safdilliktir.

Zira AB ülkesi bir Türkiye’nin bölünmesi projesi o zaman zayıflayacak olmasındandan duyulan endişe ve gerçektir.

54 yıldır bizi kapısında bekleten AB bunu bilmekte ve unutmamaktadır.

Bekletilişimizin nedeni bölünme beklentileridir.