BUZAĞILAR ÖLMESİN, CİĞERİMİZ SÖNMESİN

Gıda, Tarım ve Hayvancılık 2018 yılını Buzağı ölüm oranlarını düşürme yılı olarak

ilan etti.

Şimdi Buzağı ölme oranı nedir diye soracağınızı tahmin ediyorum. Hatta Buzağı

nedir diye soran da çıkabilir aramızdan.

Buzağı: 0 – 6 aylık inek yavrusuna deniliyor. Erkek ya da dişi olabilir.

Büyükbaş hayvanlar yaş ve cinslerine göre isimlendiriliyor. Buzağı, dana, düve,

tosun, inek, boğa denilebiliyor.

Dana: 6 – 15 aylık inek yavrusuna deniliyor. Erkek dana veya dişi dana olabilir.

Kasaplarda satılan çiğ köftesi için kıymasını aldığımız mübarek.

Mübarek diyorum çünkü o kadar çok ithal ediyoruz ki neredeyse ekonomik

verilerimizi tek başına alt üst ediyor. Hatta Cari açığımızın baş müsebbibi.

Siyasette yaratığı çalkantılar ve bakanlıkta hakkında yürütülen polemikler işin

cabası… Tüm bunlarla birlikte Eti de bir başka güzel.

Geçenlerde Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, ülkemizdeki buzağı ölüm oranını

yüzde 15'ten yüzde 5'e düşürülmesi durumunda et ithalatının sona ereceğini

belirtince şimşekler çaktı, beynimizden vurulmuşa döndük.

Ne yani? Her yeni doğan 100 Buzağıdan 15 i dana, tosun vs olmadan ölüyor

mu?

Bir de bu oranı 10 düşürdüğümüzde ülkede et ithalatının biteceğini açık açık

beyan etmesin mi? Resmen bittik.

İnanılır gibi değil, Devam ediyor Bakan, adeta nefes almamıza fırsat vermiyor.

Bu oranı 5 puan daha düşürürsek et ihraç eden ülke konumuna geçeceğiz diyor.

Yani yeni? Doğan her100 buzağıdan 95’ini yaşatırsak et ihraç eden ülkeyiz öyle

mi sahiden...

Şimdiye kadar saklanmış bir bilgi mi bu? yoksa yeni keşfedilen yeni bir çözüm

mü? Bilemiyoruz doğrusu….

Biz bu bilginin hesaplanmış ve araştırılmış gerçek verilere dayandığına

inanıyoruz.

Hesaplar istendiği gibi doğru çıkmasa bile bunu duymak o kadar güzel ki.

Ama iddia muhteşem.

Neden biliyor musunuz?

Bu ülkede pahalı olduğu için evine et götüremeyen kaç yüz bin insan var.

Asgari ücretli tüm maaşı ile ayda 40 kilo et alabiliyor sadece.

Fakir insanımızın et yemek için kurban bayramlarını iple çektiğini biliyoruz.

Fazla dramatize etmeye gerek yok, velhasıl gıdanın ve lezzetin şahı ettir.

Her İnsan ihtiyaç duyduğu miktarda et yeme hakkı ve ve maddi kuvvetine haiz

olmalı deyip devam ediyoruz…

Etkili hayvan çalışmaları yaparak buzağı ölümlerini sonlandırmak için çalışacağız

diyor Sayın Bakan.

Peki 10 seneden fazla Bakanlık yapmış Sayın Mehdi Eker ve Faruk Çelik bunu

nasıl olur da hesaplayamamış veya tespit edememiş?

Yoksa ithal etmek, beslemekten ve yetiştirmekten daha mı kolay, yada başka

hesaplar mı dönmüş bilemeyiz. Zaten bu günkü yazımızın konusu da bu değil…

Burada bir ihmal, hesap hatası, bilgisizlik, eksik AR-GE vs ne derseniz deyin bu

gerçek bir skandal…

Bunca teşvik, yatırım, hibe, et ithalatı hep ülkeye zarar ve zaman kaybı olmuş

bir arpa yol da gidilememiş.

Çünkü kafalarında hiçbir zaman yetiştirmek üretmek yerli olmak gibi bir zihniyet

politika oluşmamış.

Hipodromlarla ilgilendikleri kadar buzağı ölümleri ile ilgilenip çözüm arasalardı

ülkede hayvancılık bugünkü seviyesinde olmazdı.

Buzağı aşısı, ilacı, yemi, salgın hastalık , düşük nedenleri ölüm nedenleri

araştırılsa idi bu gün bu durumda olmazdık.

Yerli tohum yerine İsrail Devletinin GDO’lu tohumlarının peşine düşeceğine

sadece buzağı ölümlerini araştırsaymış bu gün sorunlar yaşanmayacaktı.

ABD ve Avrupa Mars Gezegeninde bitki yetiştirme ve gıda elde etme deneyleri

için hazırlıklara ve girişirken, bizim tarım bakanımız mecburen 2018’i Buzağı

ölüm oranlarını düşürme yılı ilan ediyor.

Haklı, çünkü et stratejik bir ürün haline geldi ülkemizde.

Uzmanlara göre Protein eksikliği geri kalmışlığın bir belirtisi ayrıca hastalık

demek, beslenme geriliği demek, erken ölüm demek.

Fakir olmayan bir ülkeyiz, alım gücümüz var ancak ülkeye konacak bir gıda

ambargosunda başımıza gelecek işte bunlar.

Tarımda maalesef geldiğimiz ya da geçmiş her iki bölge bakanımızın bizi

getirdiği seviye ve durum maalesef ki bu.

Yine geç de olsa sorunu fark edip önlem alan Bakan Fakıbaba’yı ayakta

alkışlıyoruz…

Bildiğiniz gibi buzağı biraz serpilip büyüyünce yani 6 aylıktan sonra Dana

oluveriyor. Artık evin zıppır delikanlısı oluyor o manada.

İster istemez göze batıyor 15 aylık olmadan kesimhaneye yollanıyor.

Dana deyip geçmeyin sakın! Tüm gürültü patırtı da bunun üzerine kopuyor

zaten.

Dana demek İncik, bonfile, antrikot, kontrfile, gerdan, kıyma demek.

Bunlar bizi ilgilendirir mi?

Çok az çünkü bu adları bile çoğumuz bilmiyoruz.

Amaa! Bir şey var ki hem de Kadayıf gibi coğrafi işaret tescili ve patent için

yarıştığımız bir ürün.

Ciğer, Ciğer…

Bizim iştahla yediğimiz ciğer işte o ‘’danan’’ın ciğeri tabi ki…

Şimdi anladınız mı bunca yazıyı neden yazdık diye.

Eyy Diyarbakırlı hemşerilerimiz!

Şu Buzağı yaşatma kampanya ve çalışmalarına sizde canı gönülden katılalım.

Çünkü Ülke et derdinde vallahi biz ciğer derdinde olacağız.

Ne olursa olsun ciğer kebabından mahrum olmak istemiyoruz.

Bu nedenle il tarım müdürlüğü, üniversite ve Valilik bünyesinde yapılacak tüm

bilgilendirme toplantılarına üreticilerin ve ilgili vatandaşlarımızın katılımını

sağlayalım.

Bu stratejik bir görevdir.

Ha! Unutmadan; erkek buzağı danaya dönüşür de komplo kurup mezbahaneye

göndermezsen boğaya dönüşür.

Bildiğimiz boğa yav…

Soyun devamı için yine de önemlidir.

Bir de kısırlaştırılmış azgın boğalar var ki buna da ‘’Öküz’’ denir.

Sap saman işi makinesi ile yapılalı beri, öküz dövüşleri pek revaşta oldu.

Bizim yayın ilkemizde bu türlere pek itibar edilmez bilirsiniz.

Ama hatırları kalmasın diye anmadan geçemeyiz.

Çünkü; Kavgayı, gürültüyü, hayvan dövüşleri, kumar at yarışları vs. işleri pek

sevmeyiz.

Son olarak sloganımız:

‘’Buzağı’lar Ölmesin, Ciğerimiz Sönmesin’’.

Kalın Selametle…