Görüş Bildir

EKİCİ'DEN NOTLAR

M.Maruf Ekici
M.Maruf Ekici

Neler Oluyor?

Tarihin akışına baktığımızda, aşağı yukarı her yüz yılda bir, dünyanın kendini yenilediğini görürüz.

Güç dengeleri değişir.

 Zihinler başkalaşır.

 Motive edici kaynaklar ve amaçlar yenilenir.

İdeolojiler zemin kayması yaşar.

 İdealler ya realite haline gelir veya realize edilemeyeceği anlaşılır.

 Bunların sonucunda dünyanın kendini yenilemesi zorunlu hale gelir.

Dünya kendini yeniler ancak maalesef bugüne kadar her küresel krizde, hep güç sahipleri dünyayı formatlamış, sınırları çizmiş, birlikler kurmuştur.

Güç sahipleri hep kendilerini düşündüğü için de kalıcı çözümler üretememişler.  Sancılarla dolu ve yeni krizlere gebe bir model ortaya koymuşlar.

İşte İkinci Dünya Savaşı sonrası…

Din, dil, kültür farklılıkları gözetilmeden, tamamen petrol yatakları ve jeo-politik konumlarına göre ülkelerin sınırları çizilmiştir. Bunlarla da yetinilmemiş baskıcı rejimler oluşturulmuş ve otoriter yöneticiler, bu rejimlerin başlarına getirilmiştir. İşte Orta Doğu’nun hal-i pür melali buna örnektir.

Neyse geçen geçmiş. Geçmiş ama bunlar insanlık tecrübesi haline getirilemezse bu kısır döngüyü insanlık hep yaşamaya devam edecektir. Birileri güçlenip başkalarını ezecek, sonra ezilenler güçlenip eski güçlüleri ezecek.

Dünya yine bir krizin arifesinde...

Kuzey Kore nükleer tehditte bulunmaya başladı. ABD uçak gemisi ve savaş gemisi gönderdi. Çin, Kuzey Kore’yi uyardı. Avrupa’da şiddete eğilimli aşırı sağ yükseldi ve ilk seçimlerde kendini gösterdi.

Trump Amerikası, yabancı karşıtlığı üzerinden bir politika uygulamaya devam ediyor.

Orta Doğu çalkalanıyor. Libya’dan Suriye’ye kadar hala bir otorite kurulabilmiş değil ve ne kadar süreceği de belli değil.

Türkiye gizliden gizliye Suriye ve Irak üzerinde hak arıyor ve bunun için operasyonlar düzenliyor.

Bu krizin sonu nereye gider kestirmek zor. Ama Avrupa’nın karlı çıkmayacağı kesin. Çünkü gençlerine göstereceği bir ideal, motive edeceği bir kaynak kalmadı. Fikir ve düşünce aktivisyonu gerilemiş durumda. Bunun en bariz göstergesi aşırılıkların artmasıdır. Fransa’da yapılan son seçimde ne merkez sağ ne de merkez sol ikinci tura kalabildi. Ama aşırı sağ ikinci tura kaldı. Aşırılıkların olduğu yerde de düşünce tembelliği ve realiteden uzaklık var demektir. Bunların olduğu yerde de asla kalıcı başarı sağlanamaz.

AKPM’den  Yeniden Siyasi Denetim

 2004’te siyasi denetim kalkmıştı. Ne de umutlanmıştık. “Avrupa artık bizi seviyor, artık biz de bir Avrupalı olabiliriz.” hayallerini kuramaya başlamıştık. Ama çok geçmeden Avrupa fabrika ayarlarına geri döndü. “Sizin adam olacağınız yok.” der gibi tekrar bizi denetime aldılar.

Aslında bunlara verilecek ilk cevap “Aman çok da umurumuzdaydı.” cümlesidir. Ama meseleyi analiz etmeyi de ihmal etmemek lazım.

Hakkını verelim biz de hani rahat durmadık. Haçlı birliği dedik, yeniden gözden geçireceğiz dedik, keyfiniz bilir havalarına girdik, nazisiniz dedik… dedik de dedik… Haksız mıydık? Hiç de değil… gene olsa gene söyleriz. Söyleriz ama sonuçlarına da katlanırız.

Çünkü Avrupa Fetö ve Pkk’yı korudu. Bakanlara vermediği propaganda iznini, Pkklı teröristlere verdi.

15 Temmuz’da keyifleri bozuldu. Darbeyi kınamak bir yana kabul bile etmediler.

Sayın Erdoğan ve Türkiye aleyhinde küstahça pankartlar asıldı, manşetler atıldı.

Bütün bunlara sessiz mi kalacaktık?

Biz söyleyeceğimizi söyledik. Onlar da ellerindeki son kozu kullandılar.

Aman dikkat… bu hamle aslında sayın Erdoğan’ı ve hükümeti zor durumda bırakmak, liberallerin desteğinden mahrum bırakmaktır. “Başımıza ne geldiyse Erdoğan yüzünden geldi.” sözünü söyletmektir.

%48.6 Hayır Oyunda Kimlerin Emeği Var

Ak Parti teşkilatının pasif kampanyalarının payı var…

Ak Parti milletvekillerinin ve eski Ak Partililerin şöyle ağız dolusu “evet” diyememelerinin payı var.

Bunlar zaten çok söylendi.

Peki Ak Partili medyanın, trollerin, köşe yazarlarının, tetikçilerin ayrıştırıcı, ötekileştirici, insan zekasını alaya alıcı söylem ve konuşmalarının payı yok mu?

Ak Parti teşkilatı kendisini yenilemeli tabi ki. Ama Ak Partili yazar çizerler de yeni bir dil geliştirmeli.

Kutlu Doğum

Her sene huzur içinde kutlanan Kutlu Doğum Haftası, bu sene bir medya kuruluşunun yalan yanlış iddialarıyla tartışmalı hale geldi. Neymiş, aslında Kutlu Doğum Haftası Fetö’nün bir icadıymış.

Bu iddiaya karşı, bu haftanın kutlanmaya başlandığı 1989’dan  bu yana görev yapan tüm Diyanet İşleri Başkanları bunu yalanladı. Fetö’yle bir alakası olmadığını söylediler.

Hatta Fetö’nün bu etkinliği ele geçirmemesi için çok mücadele ettiklerini ifade ettiler.

Diyanet İşleri Başkanları’nın bu ifadelerinden sonra, acaba söz konusu medyaya sızan Fetöcülerin bir iftirası olmasın mı diye düşünüyorum. “Madem ele geçiremedik o zaman karalayalım.” demek istemiş olabilirler.

Bir de diyorlar ki “Nisan ayının Hz. Peygamber’le bir ilgisi yok. Onun doğum günü rebiülevvel ayının on ikinci gecesidir. Başka da yok.”

Bu iddia sahipleri, bizim klasik şiirimizde, nisan ayının Hz. Peygamber’le özdeşleştiğini bilmiyorlar. Hatta klasik şiirimizde nisan ayı bir mazmun haline gelmiş ve nisan ayı denince hemen Hz. Peygamber akla gelir. 

Bu konunun detaylarını meraklılarına havale ediyorum ve Fuzûlî’nin bu konudaki bir beytiyle bitiriyorum:

Yümn-ina'tünden Güher olmışFuzûlî sözleri

Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su

“(Ey peygamber) seni öven şiirin bereketiyle Füzûlî’nin sözleri, nisan bulutundan, iri inciye dönen bir su damlası gibi olmuş.”

Bu beytin şerhinde bir anlam hazinesi var. Hz. Peygamber ve nisan ayı arasındaki ilişkiyi mükemmel bir şekilde ortaya koyar. 


Bu Makale 443 kere okunmuştur.