Görüş Bildir

DÜNYAYA BAKIŞ

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu
Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

İŞİD, KÜRTLER VE YEZİDİLER

Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) veya sürekli değişen son adıyla İslam Devleti (İD), yaklaşık on yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen, yüzyıllık Ortadoğu denkleminde Sykes-Picot sınırlarını ilk kez değiştirmesi nedeniyle, hiç şüphesiz şimdiden tarihe geçmiş bulunuyor.

IŞİD’in özellikle Irak’ta 2003 yılı sonrasında siyasi sahipsizlik, siyaset dışına itilme ve suçlanma duygusu yaşayan Sünniler arasında dirilmesi (çünkü kurucuların çoğu Baas artığı, Sünni Cami İmamları ve-ya cemaatidirler) anlamına gelirken; aynı zamanda Ortadoğu denkleminde yükselen bu yeni gücün, aynı anda yükselen diğer bir güç olan Kürtlerle, nasıl bir sürece gireceği sorularını da gündeme getirmiştir.

IŞİD’in kısa sürede Suriye ve Irak’ın sınırlarını birleştirmesi ve özellikle 10 Haziran 2014’te Irak’ın can damarlarından Musul’u ve diğer Sünni bölgelerini büyük ölçüde yerel aşiretler, eski Baasçılar ve Nakşibendi tarikatı gibi dini grupların yardımıyla ele geçirmesi, dünyada tüm gözlerin bir anda Suriye, Ukrayna ve Filistin’den bu bölgeye çevrilmesine neden oldu.

IŞİD’in son olarak da özellikle Y(E)zidilere saldırması onları, Papa’nın ve BM’nin gündemine oturtmuş ve son dakika haberine göre de (08.08.2014-14.00) ABD’nin hava saldırılarına maruz bırakmıştır.

Bu yazının kapsamında; petrol, doğalgaz, su havzaları ve zengin tarım bölgelerinin yer aldığı Ortadoğu’nun adeta kaburga bölgesini, Orta Mezopotamya, ele geçiren IŞİD’in Kürtler ve Yezidilerle ile ilişkileri tartışılacaktır. 

I-) IŞİD ve Irak Kürdistanı (KRG)

Gerek kapitalizmin ruhsuzluğundan bunalan Batılı gençler gerekse Batı’nın bir asırlık zulmünden bunalan Müslüman halklara bir umut gibi görünen IŞİD gibi örgütler, bu nedenlerle tüm dünyadan savaşçı toplayabilmektedir. Örneğin, yapılan son bir çalışmaya göre IŞİD mensuplarının yaklaşık beşte biri ABD ve Avrupa kökenlidir.

Propagandasında, geçmişin muhteşem İslam medeniyetini vaat ve bir asırlık zilleti red eden IŞİD,  Batılılara da cennet ve cihad gibi manevi değerleri sunmaktadır. Bizler bu tabloyu daha önce Afganistan’da SSCB’ye karşı savaşan mücahitler (1980-88) ve Taliban (1995-2000) döneminde görmüştük.

Hilafet ve cihat gibi söylemlerle neredeyse tek kurşun atmadan IŞİD’in Musul’u alması, Hanekin ve Kürtlerin Kudüs’ü olarak bilinen Kerkük’ün peşmergelerin eline geçmesiyle birlikte, şu anda Irak Kürdistan topraklarının yüzde 95’i KRG’nin ve Irak’ın sünni Arap bölgesinin de neredeyse aynı oranda IŞİD’in denetimi altında olduğunu görmekteyiz. Yani Kürt bölgesinin, merkezi Irak hükümetiyle sınırı 15 kilometreye düşerken, IŞİD ile 1000 kilometrelik bir sınır hattının oluştuğu görülmektedir.

IŞİD’in Stratejik konumdaki Musul’un yasınıra Bağdat'ın kuzeybatısındaki Muthanna kimyasal silah tesisi, Mahmur, Sincar, Musul Barajı, Kuzey Irak petrolünün ana noktası Beici'den sonra Bağdat yakınlarındaki 4 doğalgaz tesisini ele geçirmesi…gibi stratejik hedefler IŞİD’in aslında ne kadar sistematik ve planlı hareket ettirildiğini göstermektedir.

Irak Kürdistan’ının mevcut merkezi hükümet ile sınırı gözönüne alındığında KRG’nin (Kürdistan Bölgesel Yönetimi) merkezi hükümetle hemen hemen hiçbir bağı kalmamıştır. Bağdat’ın Petrol’den %17‘sine mahkûm olan KRG, bu durumu Mayıs ayından beri Türkiye üzerinden fiilen bitirmiş durumdadır.

Musul’u alan IŞİD’in  Şengal dağlarına sürdüğü yezidilere karşı olmak üzere Kürt bölgelerine de saldırması, IŞİD’in yanlış bir strateji içinde olduğunu düşündürmektedir. Çünkü hem Batı dünyasının kontrolündeki Dünya kamuoyunu hem de Ortadoğu’daki tüm Kürtleri karşısına alması ve kaybetme sürecine girmesi kuvvetle muhtemeldir.

Son olarak KRG’nin petrol merkezi olan Kelek ve Başkent Erbil’e yönelen IŞİD’in Bağdat yerine Kürt bölgesine yönelmesi, bağımsızlık arefesinde bulunan Barzani’lere adeta soğuk duş etkisi yapmıştır.

II-) IŞİD ve Suriye Kürtleri ( Rojava)

Mart 2011 yılında Suriye’de Arap Baharı’nın ilk emareleri ortaya çıktığında, ülkelerinde vatandaş bile sayılmayan Suriye Kürtleri, kırk yıllık dışlanmış tecrübeye dayanarak şöyle bir politika ortaya koydular: ‘’Biz ne muhalefetten ne de Baas’tan yanayız ve kim kazansa da, kaderimiz değişmeyeceğine göre en iyisi biz çoğunlukta olduğumuz yerleri savunalım’’ diyerek gerçeklik temelinden bir politika izlediler.

Kürtlerin Suriye muhalif cephesine katılmaması Esed rejimine de uygun düştüğünden, Esed’in kısa sürede buradaki güçleri çekip muhaliflerin üzerine sürdüğü ve Suriye’nin kimliksiz halkına, tüm vatandaşlık haklarına sahip beyaz kimlikler dağıttığı görülmüştür.

Kısa sürede PKK’nın buraya ciddi organizasyon ve askeri yardımlarda bulunduğu (PKK üst kademesinde Feyman Hüseyin gibi hayli etkili Suriyeli Kürtler bulunmaktadır) ve bölgeyi Barzani’ye dahi kapattığı görülmüştür. Böylece PKK’nın Suriye kolu olarak bilinen Demokratik Birlik Partisi (PYD) bölgeyi kontrol altına almış ve IŞİD’in bölgede etkin oluncaya kadar Suriye’de en güvenli yer olarak da görülen Rojava (Güneşin Battığı Yer), şu anda başta Kobani olmak üzere diğer yerler de IŞİD tehdidi altında bulunmaktadır.

Çünkü 2011 yılından beri ilk kez mayıs ayında 7 Kürt köyünü kaybeden PYD, aynı zamanda Kobani’yi kaybederse hem Demokratik Özerklik projesini kaybedecek hem de Kanton sisteminin stratejik derinlikten yoksunluğu ortaya çıkacaktır.

Musul’dan büyük askeri ganimetlerle dönen IŞİD’in, burada Hummer ve diğer Amerikan silahlarını kullandığı görülmektedir. Örgüt üyelerinin gözü karalığı dikkate alındığında konunun tüm Kürtler açısından ciddiyeti daha iyi anlaşılmaktadır. Bu nedenle Rojava Kürtleri ancak Türkiye üzerinde Kamışlı’ya ulaşabilmektedir ki; bu da Türkiye sınırının Irak ve Suriye gibi Sykes-Picot’nun iflası anlamına gelmektedir.

IŞİD’in Irak’ta hızla ilerlemesinin önemli etkenlerden bazıları şunlardır: Hareket bölgesindeki yerel unsurlarla aynı ırk ve mezhepten olması, bölgedeki halkın merkezi hükümetin yıllardır baskısı altında bulunması ve en önemlisi camilerde yapılan dini propaganda… Çünkü ABD’nin zulmü ve Saddam sonrası dönemde merkezi otoritenin dağıldığı Irak ve Arap Baharı’yle Suriye’de zafer, düzen ve barışı kim vaad ederse insanlar onların peşinden gidebilmektedir. Biz bunu daha önce Taliban’ın Afganistan’daki sürecinde görebilmekteyiz. (Bu konuda bakınız. Hüseyin Şeyhanlıoğlu http://www.impr.org.tr/talibandan-iside-batinin-degisen-stratejisi/#.U9Dm7ClrPDc ) IŞİD’in Rojava’ya saldırısı ise hem ideolojik zıtlık hem de buranın Irak, Suriye ve Türkiye sınırlarının kavşak noktası konumunda bulunmasına dayandırılabilir.

III. IŞİD ve Yezidiler

Öncelikle şu noktanın bilinmesi gerekir: Yezidilik, Kürtlerin İslam öncesi dini olmayıp Abdulkadir Geylani ve Mardin’deki Sultan Şeymus’la aynı dönemde yaşayan Arap asıllı Adiyy Bin Musaffir El Emevi’nin (1162)’nın kurduğu bir tarikatın bir asır içinde çeşitli sebeplerle bozulmuş halidir. Bu dönem hatırlanacağı gibi Haçlıların bugün gibi Kudüs’ü aldığı ve Moğolların Bağdat kapılarına dayandığı ve Abbasi iktidarının sarsıldığı dönemdir. Bugünkü paralel yapı gibi o zamanlar da Haşhaşilik gibi tarikatlar altın çağlarını yaşamışlardır.

(Eylül 2013’te ziyaret ettiğimiz, Irak Kürdistanı’nda Dohuk-Erbil arasında çoğunlukla, kendilerini kavmi bir ama dini ayrı Kürt olarak tanıtan Yezidilerin yaşadığı Şeyxan bölgesi)

Zamanla bu tarikat bozulur ve “dili bir ama dini farklı” biraz daha fazla Kürt ve Arapların dinine dönüşür. Bu nedenle Irak Yezidileri Kürtçe konuşurken; Suriye Yezidileri Arapça konuşmaktadır.

IŞİD’in tıpkı Taliban’ın Molla Ömer gibi 2000 dolarlık saatli görünmez lideri El Bağdadi kendini İslam halifesi(!) ilan etmiştir. IŞİD’in İsrail zulmü altında inim inim inleyen Filistinlilere yardım etmek yerine daha ucuz bir yol seçtiği ve Ortadoğu’nun sayıca da en mazlum halklarından biri olan Yezidilere saldırmıştır. Böylece Filistinlilere odaklanan Dünya kamuoyunun gündemi değiştirilmiştir. 

Bunun İsrail’in dışında kimsenin işine yaramadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu nedenle şu anda IŞİD’in Yezidilere saldırması, Taliban’ın 2000 yılında Buda heykellerini yıkmasına benzemektedir.

Sonuç

IŞİD, Kürtler ve Yezidiler konulu bu yazıda varılan sonuçlar aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır.

            •          IŞİD hali hazırda hem Rojava Kobani’de Kürtlerle (PYD) şiddetli bir çatışma içerisinde bulunmakta hem de Irak Kürdistanı’nda Yezidiler üzerinde dolaylı ve doğrudan KRG’yle bir çatışma içinde bulunmaktadır.

            •          Bağımsızlığa iyice yaklaşan Irak Kürdistan’ı (KRG), IŞİD ile tehdit edilmekte ve böylece Irak’ın toprak bütünlüğü devam ettirilmek istenmektedir. Ancak her şeye rağmen IŞİD ve KRG’nin anlaşması, topyekün bir çatışmadan daha kuvvetli ihtimal olarak görülmektedir. Bunun başlıca sebebi ise ikisinin de doğal coğrafi ve etnik alanlarına kavuşmaları, (Kürtlerin Kerkük-IŞİD’in Musul) KRG’nin IŞİD’e oranla daha düzenli ve kurumsal olması ve ikisinin de ortak Maliki-Şii düşmanlara sahip olmaları gibi. Ayrıca şu da bilinen bir gerçektir, IŞİD’in ulus üstü bir söyleme sahip olması (cihat, hilafet, şeriat… gibi)  çok sayıda Kürt asıllı savaşçının burada olması IŞİD’in özellikle muhafazakâr Barzani’nin KRG Kürtlerine topyekûn savaş açmasını zorlaştırmaktadır. IŞİD’in Rojava’ya saldırması ise komünist ve laik PYD söylemi gerekçe gösterilmekteyse de,  bu sadece Esad’a yaramaktadır.

            •          Bazı yerli oryantalistler nasıl ki; geçmişte Türkleri, İslam’ı atlayarak Hititlere; İranlıları Perslere ve Mısırlıları Firavunlara bağlamak istediyse; şu an aynı oyun Kürtlerin, köken olarak Yezidiliğe dayandırılması şeklinde Kürtlere oynanmak isteniyor. Oysa Yezidilik Kürtlerin kadim bir dini olmayıp sadece İslam’a göre bozulmuş bir mezhep olarak görülmektedir. Ancak KRG bölgesinde Yezidiler ve Kürtler daima Bağdat karşısında aynı kaderi paylaştığı tarihi bir gerçek olarak görüldüğü ve bugün gibi kader birliği yaptığı görülmüştür.

            •          İngiliz ve Fransızların çıkarları doğrultusunda hiçbir sosyolojik, coğrafi, siyasi, iktisadi ve dini gerçeğe dayanmadan halklar arasına cetvellerle yüz yıl önce çizilen sınırlar ve Osmanlı sonrasında (1918) manda ve diktatörlerce birbirine düşman ettirilen halklar gibi; bugün de aynı şekilde gelecek yüzyıl yeni Sykes-picot’larla bölgenin yönetilmek istendiğini görüyoruz. Bu nedenle IŞİD burada kullanılmaktadır. Unutmayalım ki; SSCB’yi Afganistan’a süren oradan çıkaran ve orayı en son işgal eden aynı güçtür (İngiltere ve ABD). Ve tarih sadece tekrar etmektedir.

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU
Dicle Üniversitesi Siyasal Araştırmalar Merkezi Müdürü (DÜSİAMER)
hseyhanlioglu@gmail.com

 


Bu Makale 4852 kere okunmuştur.