RİCALİ GAYB'DEN KOD ADLI ABİ'LERE: TÜRKİYE'DE PARALEL DEVLET TARİHİ

Ülkemizin öncelikle askeri alandaki yenilgilerini telafi etmek için Avrupa’yı örnek almaya başladığı tarih olan (1789),  aynı zamanda Fransız İhtilali’ni yaptıran jakoben paralel yapıların da Osmanlıya sızmaya başladığı tarihtir. Paşalar ve Jön Türklerle başlayan süreç, bu gün dimyata pirinci giderken evdeki bulgurdan da olan, Fethullah Gülen grubu üzerinden devam etmektedir.

Öncelik masum ve oldukça iyi niyetle başlayan bir hareket, jön Türkler gibi, zamanla dış kontrol ve yönlendirmelerle ülkeyi ve milleti rayından çıkartacak kadar korkunç bir canavara dönüş(türül)ebilmektedir. Arabistan’da Vahabilikle başlayan süreç; Osmanlıda Genç Osmanlılardan, Abdülhamid’i deviren Jön Türklere; İran’da Şahı deviren Molla rejimi; Taliban Afganistan’ında ve Arap Bahar’ın bunu rahatlıkla görebilmekteyiz.

 Bu yazıda ülkemizin siyasal hayatında, paralel devletin izini bulmamızda yardımcı olacak önemli kilometre taşlarından Sultan Abdülaziz’in katli, II. Abdülhamid’in hal’i, Cumhuriyet dönemi ve Adnan Menderes’in idamını yaptıran sebepler analiz edilecektir.

Sultan Abdülaziz’in Katli (1876)

15 yıl tahta kalan Osmanlı Devleti’ne Rusya, İngiltere ve Fransa gibi imparatorluk havası vermek isteyen, Osmanlı Donanmasını Dünya’da İngiltere’den sonra iki numara yapan Sultan Abdülaziz, İngilizlerin kuklası olan mason Midhat Paşa, Hüseyin Avni Paşa liderliğindeki hainler İngilizlerin tahrikiyle şehit edilmiştir.

Hindistan yolu üzerinde bir engel olan Osmanlı’yı kontrol etmek isteyen İngiltere’nin en büyük arzusu, deli olarak bilinen V. Murad’ı Padişah ve mason Midhat Paşa’yı da sadrazam görmekti. İngiliz istihbarat servisi olan BIS (British Intelligence Service) önderliğinde Yahudi bankerler, bankalar ve mason locaları Sultan’ı hedef tahtasına koymuşlardı. Sultan’ın Paris ziyareti ise İngiltere’yi çılgına çevirmişti. Ahlak yoksunu Hüseyin Avni ve mason Mithat Paşa’nın İngilizler lehine faaliyetleri şunlardır:

a.)     Mısır’a dış borçlanma yetkisi veren fermanı yayınladı, Mısır’ın İngiliz hâkimiyetine girmesine sebep oldu ve Süveyş Kanalının İngiltere’ye geçmesine yardımcı oldu.

b.)     Osmanlı bütçe açığını fazlaymış gibi gösterip Sultan Abdülaziz’in borç dengesini sarsmıştır.

c.)     Akli dengesi yerinde olmayan V. Murad’dan aldığı paraları bir Hıristiyan sarraf eliyle talebelere dağıtarak, öğrenci isyanını çıkarması.

d.)     Sultan Abdülaziz’in hal’ine ve öldürülmesine yardım ve yataklık etmek.

 

Sultan II. Abdülhamid ve Yıldız Saray darbesi (1908)

Batmakta olan Osmanlı ve İslam Dünyası gemilerini İttihat-ı İslam politikasıyla birleştiren II. Abdülhamid, Abdülaziz’den ders çıkartarak İngilizleri bu politikayla kımıldayamaz hale getirir. Sultan Abdülaziz’in katili Mithat Paşa’yı Taif zindanlarında boğdurduktan sonra,  Çin, Hindistan ve İrlanda’ya bile yardım eden Sultan, Japonlara da dostluk için Ertuğrul gemisini gönderir.

Tüm Avrupa’nın desteğine rağmen Jön Türkleri defalarca yenilgiye uğratan Sultan Abdülhamid, Anadolu’yu demir yollarla ördükten sonra, aynı zamanda mekteplerle de donatmıştır.

Halife, Sultan, Maarifperver ve Bave Kürdan da olarak bilinen Sultan için, 1906 Eylül’ünde Selanik’te kurulan “Osmanlı Hürriyet Cephesi (OHC)”, Makedonya ve Trakya’daki Üçüncü ve İkinci ordularının subayları arasında yayılan ittihatçılık, sonun başlangıcı olur.  İTT’lerin “ilk on kişi” si aynı zamanda masondular. Bu küçük iç örgüt, Paris merkezli İTC’yle birleştirilerek 23 Temmuz 1908 darbesi yapılır.

İTC’nin görünen liderlerinden (perde arkasında onları kontrol eden görünmeyen rical-ı gayb vardı) olan Binbaşı Enver ve Rezneli Niyazi, 3 Temmuz 1908 yılında devlete isyan ederek birlikleriyle birlikte dağa çıkmış ve isyanı bastırmak için gönderilen, Ferik (Korgeneral) Şemsi Paşa bir İttihatçı fedaisi tarafından öldürülmüştür.

Fransız İhtilali fikirlerine sahip, İtalyan mason karbonari teşkilatını örnek alarak Jön Türkler orduya sızarak Padişahı devirirler ve ilk işleri Yahudilere Kudüs’te arazi satışını serbest bırakmak olur.

Bizim bildiğimiz Enver, Talat ve Cemal Paşaların arkasında rical-i gayb (görünmezler) olarak hala bilemediklerimiz vardı. Yıldız Saray’ını yağmalayan, milyonlarca evrakı yakan bu güruh da işleri bittikten sonra muhtemelen aynı kişiler tarafından Berlin ve Tiflis’te ortadan kaldırılacaktır.

 Örneğin, Enver Paşa, hiç bir ordunun tarihinde görülmediği bir hızla rütbe atlamıştır. 1881 yılında İstanbul doğan Paşa’nın okul hayatında kayda değer bir başarısı yoktur. Harp Akademisi’nden ikincilikle mezuniyetten sonra Makedonya dağlarında (1902) Rum ve Bulgar çeteleriyle Yüzbaşı rütbesiyle savaşır. Enver Bey bu tarihte Selanik’te İTC’ye katılır. Hakikatlerden çok hayali ağır basan, Enver Bey artık Küçük Napolyon’dur. Çünkü onun da Napolyon gibi kaşında beyazları vardı. Ve o da Hürriyet Kahramanıdır. Örneğin, Enver Bey bir Alman denizaltısıyla kaçıp sığındığı Moskova’da 1 Mayıs 1920 günü Misafirler Konağının penceresinden İşçi Bayramı nedeniyle Kızıl Meydan’ı seyrederken, elindeki fotoğrafının üzerine şunları yazar: “Beni de Napolyan’a benzetmişlerdi. Kabul etmem. Çünkü ben ikinci adam olamam”. Ancak en başarılı olduğu zaman bile onun adı “Napolyoncuk”tan öte gidemeyecekti. Ancak başı olmasa da sonu, Orta Asya bozkırlarında bitecek Napolyon’a benzeyecekti. 

Abdülhamid’in hal’ine fetva getirenlere sorduğu soru manidardır: Oğlum Enver aranızda bir Müslüman yok muydu? Bu kararı getirselerdi? Tahtan indirilip Selanik’e gönderilen Sultan Abdülhamit’in muhafazasına memur olan kişiye şöyle der:

“Bana en çok dokunan bu mason taslağı Yahudi’nin hal’ kararını tebliğ edişi olmuştur. Yıldız’a gelen heyet içinde Emanuel Karasu’yu hiç unutamıyorum. Bu suretle Hilafet makamına hakaret edilmiştir. Yahudilerin Hz. Peygamber (s.a.v) zamanından beri İslam’a ve Hilafet makamına duydukları kin ve nefret cümlenin malumudur.

Ben Osmanlı Tahtı’nda iken, Siyonistlik davası için bir gün huzuruma, beynelminel Yahudi teşkilatının kurucusu Teoder Herzl ve hahambaşı gelmişlerdi.Bunları Yıldız Sarayı’na kabul etmiş ve maksatlarını dinlemiştim. Her ikisi, Yahudiler için bir yurt dileğinde idiler. Bunun için Kudüs’ü gösteriyorlardı. Hatta utanmadan O Teoder Herzl :

-Zat-ı haşmetpenahileri’ne arzederim ki, Kudüs için her kaç milyon altın tensip buyurursanız, derhâl takdime amadeyim demez mi? Kan beynime sıçramıştı. Düşün ki yüzbaşı Saltanat Makamında iki Yahudi, rüşvet teklifi cesaretinde bulunmuşlardı.

-Terk edim burayı, vatan para ile satılmaz, diye bağırmıştım. İçeriye giren saray görevlilerine her ikisini de dışarı atmalarını  söylemiştim. İşte bundan sonra Yahudiler, bana düşman oldular.

Şimdi burada, Selanik’te çektiklerim, Yahudi’ye yurt göstermeyişimin cezasıdır !…”

Cumhuriyet Dönemi’nde Paralel Yapı:  Selameti Umumiye

Milletin ölüm kalım savaşını verdiği bir durumda TBMM’nin Ankara’ya taşınmasından sonra Jön Türk zihniyetinin de Ankara’ya taşındığını görmekteyiz. I. ve II. Grup olarak şekillenen bu yapıda; muhafazakâr II. Grup için öncelik vatanın, milletin, dinin ve namusun kurtulması idi. Kazım, Fevzi, Rauf ve Ali Fuat Paşaların liderliğindeki bu grup ile Dersimli Diyap Ağa aynı düşünmekteydi: Yunanlılar Ankara’ya gelecek olsalar, Meclis’in etrafında kozık (siper) kazıp savaşacaklardı.

II. Grup’un aşırı güçlenmesi üzerine İttihatçı zihniyeti devreye girer, kurulan gizli Selameti Umumiye teşkilatı ile onu etkisiz hale getirir. Dönemin başbakanlarından da olan Rauf Orbay II. Grubun kuruluş gerekçelerinden birinin Selameti Umumiye Komitesi adındaki gizli örgütlenmenin meclis üzerinde baskı kurmaya çalışması olduğunu belirtir ve şöyle der: “'Bu otuz beşler tam bir tesânüt halinde hareket ediyor ve evlerde gizli oturumlar tertip ederek Meclis ruznâmesindeki maddeleri müzakereye ve neticeye bağlıyordu. Zümrede verilen kararlar Birinci Grup müzakerelerinden evvel yakın arkadaşlara telkin ediliyor ve grup içtimalarında müdafaa edilerek grup ekseriyetinin kararına iktiran ettiriliyordu.”

Çerkez Ethem’in saf dışı edilmesi, Topal Osman ve Ali Şükrü’nün öldürülmesi, Bediüzaman ve Mustafa Kemal’in kavgası, istiklal mahkemeleri, İzmir suikastı iddiası ve Kazım Karabekir’in pasifize edilmesi, Şeyh said ve menemen isyanları ve Hatay ve Boğazları alan Atatürk’ün II. Dünya savaşından hemen önce öl(dürül)mesi, ister istemez uluslararası paralel yapıları düşündürmektedir.

Demokrat Parti İktidarı ve Galdio (Özel Harp Dairesi)

II. Dünya savaşından sonra Sovyetler Birliği’nin tehdidiyle korkutulan Türkiye, çok partili siyasal hayata geçmiş ve Batı’nın kolları altına girmek için, Kore’ye asker gönderir. Binlerce askerin ölmesinden sonra 1952 yılında NATO’ya dahil oluruz. Ancak şu noktaya dikkat edelim biz daha NATO’ya alınmadan önce ABD’nin uzun kollarının (CIA gibi) NSC kararları gereği, Türkiye’ye Gladio çoktan (1948) girmişti bile.

Suriye sınırına mayın döşetilmesi, Menderes’in Londra’da uçağının düş(ürül)mesi,  6-7 Eylül olayları mükemmel özel harp operasyonları olarak hafızalara kazınmıştır.

İlginçtir ki bugünkü Fethullah Gülen grubu gibi DP’nin iktidara gelmesinden sonra, Atatürk’ün meydanlardaki heykellerine ve okullardaki, büstlerine karşı saldırılar artmıştı. Ticani tarikatı üyeleri tarafından, gerçekleştirilen saldırıların önüne geçilmek istenmiş ve en çok da CHP’nin bu olayların üzerinden DP’ye saldırmakta ve askeri kışkırtmaktaydı. Arapça da ezan okunabilir diyen, Menderes’e bedel ödetilmek isteniyordu. Ve sonuçta idam sebepleri arasında yer alacaktı.

Ama Adnan Menderes failleri gayet iyi biliyordu:

“Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.”

Sonuç

Batı’nın Dünya üstünlüğünü üç asırdır sürdüren bu yapı bir tek bize mi uygulandı. Hayır. Çin’e afyon verildi ve Kültür devrimi yaptırıldı, Ruslara Bolşevik devrimi yaptırıldı ve Japonlara atom bombası atıldı.

Ama bizim talebelere en çok benzeyen yapı olan Afganistan’a da aynısı uygulandı.(bkz. http://www.impr.org.tr/talebe-hareketinin-yukseltilisi-ve-dusurulmesi/#.Ux1pisvNtdg. ).  Anadolu insanı cami ve cemaati bilir ve şeriat da zahire bakar. Kod adlı abileri ve mason piramidi gibi katmanları bilmeyiz.

Tarih tekrar eder ama ibret alınsa asla. Belli ki, Erdoğan ve devlet aklı ibret alıp erken harekete geçmiş. “Bizim Çocukların” ve oradan oraya savrulan Abdullah Öcalan’ın akıllanması da onların işini bozmuşa benziyor. Barışa tam gaz verelim ve dua edelim ki, kod adlı abiler ve ablalar da kurtulsun. Yoksa akıbetleri ittihatçılara benzeyecek, dağlardan sonra masa başında perişan olur, yazık olur masum Anadolu çocuklarına.