Görüş Bildir

“CUMHURİYET İDEOLOJİSİ NEDİR?” SORUSUNA CEVAP GEREKİR! (IV)

Evet, sevgili okurlar.

“CUMHURİYET İDEOLOJİSİ NEDİR? SORUSUNA CEVAP GEREKİR!” başlıklı yazı serimiz bugün de devam ediyor.

Zira satırlar arasında siz değerli okurlarımızın dikkatini çekmeye neden olan önemli başlıklar geçtiği için, yalnız internet üzerinde 54 bine yakın tıklama gerçekleşmiştir.

Televizyon izleyicileri ile gazetedeki okurlar da ayrı.

Bununla birlikte Türkiye’nin her tarafından bu yazıyı pür dikkatle takip eden dostlarımız bizi destekleme babında gerek mail vasıtasıyla ve gerek direk telefonla arayıp teşekkürlerini iletmektedirler..

Bu nedenle bugün yine aynı başlığı kullanarak, sohbetimize devam edeceğiz…

Gerçekten cumhuriyetin yalnız “Cumhuriyet” kavramı değil, Türkiye’de yakın tarihimizden başlamak üzere günümüze dek kutsal ve kutsal olduğu kadar dolu kelime ve kavramlar, kötü niyetli ideolojilere hep alet edilerek kullanılmıştır...

Kullanılıyor da ne oluyor?

Ne yazık ki, önem arz edici kavramlar, mana değerinden saptırılarak, içi boşaltılıp, yozlaştırılmış halde karşımıza çıkarıyor…

Hal böyle olunca da; tarihimize, milletimize, insanlığımıza hiçte hayır getirmiyor…

Bilakis, "kötülükler" oluşuyor..

Hiç kuşkusuz ki, ciddiyetle, samimiyetle yerinde kullanılmayan kavramlar, fayda yerine, her daim zarar verir…

Ki hali alem meydanda; verilen zararın yarattığı tahribat orta yerde...

Diyoruz ki, “Cumhuriyet” kelimesi, içi dolu olduğu zaman ne kadar kutsalsa, yüce İslam dinimizin de “Din” ve “İslam” kavramı, daha fazlasıyla kutsaldır.

Allah tarafından insanlara gönderilen yüce kavramlardır.

Çünkü dopdolu manaları içinde barındırmaktadır…

Toplumları değerli kılıyor..

Ki toplumda o değerlerin ölçeğinde, biçimlenip, değerleniyor.

Onun için, manadan soyutlanmış, çıplak ve içi boşaltılmış kavram haline gelen ne olursa olsun; ona yazık olur…

O değere kötülük edilir, heba olmasına neden olunur?

Tıpkı kirli insanlara güzel, temiz giysiler giydirme gibi..

Tıpki temiz insana kir-toz ve duman içerisinde libas giydirme gibi..

***

Tarih buna şahittir.

Hiçbir zaman iyiliğin ve güzelliğin gölgesinde kötülük ve terbiyesizlik kurulamaz…

Beslenemez ve barındırılamaz.

Zira birisi haktır, diğeri batıldır.

Batılın, zulmün, küfrün başına hakkın ve hakkaniyetin külahı giydirildiği zaman, o hakka ve hakkaniyete hakarettir.

Hatta hakaretten daha fazla sahibini küfre götürür, inançsızlığa götürür ve onun vebalini kimse taşıyamaz.

Zira bu söylemlerimizi teyit eden Ziya Paşa’nın “Terci-i Bend ve Terkib-i Bend” isimli şiir kitabından biri iki tane dizeyi sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bakınız, Ziya Paşa ne diyor?

"Her derdin olur çâresi her inleyen ölmez

Her mihnete bir âhir olur her gama pâyân

Her derdin çaresi vardır; her inleyen ölmez.

Her eziyetin sonu vardır; her gam, keder elbet bir gün bitecektir.

Geh çâk olunur dâmen-i pâkîze-i ismet

Geh iffet eder âdem-i ârâyiş-i zindân

Bazen parçalanır masumiyetin tertemiz eteği.

Bazen iffet, insanları zindanın süsü yapar.

Ekser görülür çünkü cezâ cins-i amelden,

Encâmda âhenden olur rahne-i sûhân.

Ne iş yaparsan, karşılık olarak aynısı başına gelir.

Törpünün aşınması yine demir yüzünden olacaktır.

Tezkîr olunur lâ’n ile Haccâc ile Cengiz,

Tebcîl edilir Nûşirevan ile Süleyman.

Lanetle anılmaktadır Haccac ile Cengiz.

Yüceltilir, övülür hep Nuşirevan ile Süleyman.

Kabil midir elfâz ile tagyîr-i hakîkat?

Mümkün mü ki tefrîk oluna küfr ile îmân!

Lafla sözle hakikatin değişmesi kabul edilebilir mi?

İman ile imansızlığı ayırt etmek mümkün değildir.”

***

İşte bakınız, sevgili okurlar.

Ziya Paşa’nın özellikle bu son dizesi bize çok büyük ibretnûma şeyleri anlatmaya yeter de artar...

Ve ibret olsun diye bu yanlışlıklarımızı "yüzümüze bir bir işte ayıbınız" diyerek vuruyor…

“Cumhuriyet” kelimesi, kavram itibariyle dopdoludur…

Mana değeri gerçekten milli ruhu andırıyor.

Amma velâkin, Ziya Paşa’nın dediği gibi;

“Kabil midir elfâz ile tagyîr-i hakîkat?

Mümkün mü ki tefrîk oluna küfr ile îmân!

Lafla sözle hakikatin değişmesi kabul edilebilir mi?

İman ile imansızlığı ayırt etmek mümkün değildir.”

Niye değildir?

Çünkü hakikatleri değiştiriyor.

Hiçbirşey yerinde kullanılmıyor.

İstismar ediliyor.

Cüce insanlar yüceleştiriliyor, layık olmadıkları yerlere getirtiliyor..

Ve buna da “Cumhuriyet” dönemidir deniliyor.

“Cumhuriyet” de fazilettir deniliyor.

Ne demek istiyorsun birader?

“Cumhuriyet”den bir şey bırakmadın ki?

Yüce İslam dininin kavramından hiç bir şey bırakmadın ki?

İslam; tüm izzet ve iffetiyle ne yazık ki zaman zaman birileri tarafından kötüye kullanılıyor.

İşte İslam kötüye kullanıldığı takdirde, o toplum kendini terörden, beladan, fitneden kurtaramaz.

Nitekim ülkemiz işin içindedir.

Riyakarlık..

Hudbinlik…

Hak etmeyen birileri illa ki kutsal yerlere getirilip, insanlara iyi olarak göstermek toplumu yanıltmaktır.

Yanlıştır ve zarar vericidir..

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

“Güneydoğu Anadolu Ortak Akıl Platformu” değerli bir heyet tarafından kurulmuş inanç sembolüdür.

Yerli yerinde olan bir girişimdir.

Hatta bize göre geç bile kalınmıştır.

Kurucuları arasında çok yakından tanıdığımız, çok değerli simalar vardır.

Hem de çok değerli insanlar…

Bir önceki gün Diyarbakır Öğretmenevi’nde güzel bir toplantı yapıldı.

Çok değerli insanlar vardı, bürokratlar vardı.

Başta Diyarbakır’ımızın kadim hemşerilerimizden olan eski İçişleri Bakanlarından Sayın Abdulkadir Aksu Bey dahil olmak üzere…

Milletvekili, eski bakanlar, Diyarbakır milletvekilleri..

Yani, protokolü zenginleştiren çok önemli kişiler vardı.

Fakat tüm bu güzel girişime ve başarılı aktif harekete rağmen, konuşmacı heyetinin konuşmalarından önce Kur’an-ı Hâkim’den bir “Arş-ı Şerif” okundu.

Buraya kadar her şey çok güzel, müteşebbis heyeti tebrik ediyoruz.

Ama ne yazık ki son dakikada Kur’an-ı Mucizu’l Beyan’ın o güzel ayetlerini; "okuttukları" isim dikkat çekiciydi..

Kime okuttular biliyor musunuz?

Diyarbakır’ımızda ve Güneydoğu’da ismi kirli şaibelerden bir türlü çıkmayan…

Hakında enva-i şaibeden söz edilen…

Yüz kızartıcı olaylarla nam yapmış birine, maalesef Kur'an-ı Kerim'i okutuldu..

Bize göre bu durum, seçkin hareketin ve güzel teşebbüsün varlığını; "vahim bir şekilde" gölgeye düşürdü…

Tıpkı; pişmiş aşa su katma misali...

Zira yüce İslam dini yeryüzünde seçkin bir dindir.

Kur’an-ı Kerim’in okunuş şekli vardır…

Arabesk şeklinde okunmaz, okunmasına da izin verilmez..

Büyük ahenk veren, zevkle ve sabırla, okunması lazım..

En önemlisi de, temiz ruhlu insanların okuması gerekir.

***

Zira bu zat-ı muhteremle alakalı; "insanda akıl kilitlemesi" yaratan iddialar var..

Bakınız..

Sen kalk, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde “Din Görevliliği” yap…

Ulu Cami gibi tarihi bir camide ki Beşinci Hareme-i Şerif denilen mabette  “İmamlık” görevi yap..

Ondan sonra da; "kendini" şaibelerden kurtarma..

Soruşturma üzerine soruşturma, müfettiş üzerine müfettişlik olma..

Hem de yüz kızartıcı suçlarla, soruşturmalık olma..

Gündeme gelme..

Ve tüm bunlara karşı; "ar damarı" çatlarcasına ahalinin huzuruna çık..

Rasgele her platformun başında kendini tanıtmak için; "ben hafızım diyerek, Kur'an-ı Kerim" oku…

Nitekim..

Ne hutbe oku..

Ne de, imamlık görevini yap?

Sonra çık; "Ulu Cami Baş İmamı" ünvanını al..

Nasıl bir iş anlamak zor…

Ha bir de siyasete soyun!…

İşte böylesi zevatlar yüzündendir ki; "İslam ve Din" sürekli yara almaktadır…

***

Kısacası...

Ziya Paşa’nın dediği gibi;

“Tezkîr olunur lâ’n ile Haccâc ile Cengiz,

Tebcîl edilir Nûşirevan ile Süleyman.

Lanetle anılmaktadır Haccac ile Cengiz.

Yüceltilir, övülür hep Nuşirevan ile Süleyman.

Kabil midir elfâz ile tagyîr-i hakîkat?

Mümkün mü ki; tefrîk oluna küfr ile îmân!

Lafla sözle hakikatin değişmesi kabul edilebilir mi?

Böyle olunca iman ile imansızlığı ayırt etmek mümkün değildir.”

Kur’an sıbgatıyla kendini süslendiren nice münafıkları gördük.

Yine Ziya Paşa’dan bunu da söyleyelim.

“Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz

Divanelerin hemdemi divane gerektir

Cahillerle sohbet etmekten hoşlananlar gene cahillerdir

Delilerin arkadaşı gene delilerdir”

Vesselam.

En derin saygı ve sevgilerimle...


Bu Makale 3069 kere okunmuştur.