“HALEP YANIYOR, DÜNYA SEYREDİYOR”?! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızın ana başlığı “HALEP YANIYOR, DÜNYA SEYREDİYOR” ifadesi idi..

Ki bu ifade de Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu’na aittir.

Hatırlarsak, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın da geçen sene meşhur bir ifadesi vardı;

“Kobani, ha düştü, ha düşecek” demişti.

Hemen el çabukluğuyla Barzani ile anlaşarak Türkiye üzerinden Peşmergeleri Kobani’ye, Suriye’ye taşıttı.

Ve Türkiye “Kobani düşmesin” diye Peşmergeleri eğitti.

Hem de büyük çapta eğitim verildi, aynı zamanda silah da verildi.

Ve HDP’nin Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, bas bas bağırarak, iktidara seslenerek şöyle diyordu;

“Siz DEAŞ’ı destekliyorsunuz.. DEAŞ Kürtleri vuruyor..”

Tezgâh senaryosuna gelen hükümet, hemen peşmergeler vasıtasıyla Kobani’ye müdahale etti.

Büyük çapta devlet mücadele verdi…

Koalisyon hükümeti olan ABD ile İngiltere ile birleşerek DAEŞ'i püskürttü.

Elbette ki güzel bir şey!.. Ama işin içinde çok büyük bir oyun vardı.

Zira DEAŞ’ı Kobani’ye musallat eden yine o koalisyon güçleriydi.

İdeolojik ve siyasi fraksiyonlara bölünmüş, inanan bir ümmetin insanlarını birbirine kırdırmak maksadıyla koalisyon devletleri bu tezgâhı hazırladılar.

Ne yazık ki Türkiye de "bu oyuna" geldi ve boyun eğdi.

Büyük bir kemal-i inkıyatla, itaatkarene, o koalisyon patronlarının buyruklarını yerine getirdi ve onlara uydu.

Koalisyon güçlerine bu kez Rusya da eklendi.

Aynı o anlayışla Kobani zaten kurtuldu, ama Esad ile birleşerek hedef Halep, Halep’ten sonra da Türkiye oldu.

Gelin bakalım bu işin altından nasıl çıkacaksınız ey Türkiye!

İşin yoksa dert yan!…

Bağırarak ağla kim takar…

Batı dünyasından medet uman böylesine bir siyaset, Türkiye cumhuriyeti devletini yöneten böyle ne idügü belirsiz bir siyasetle ilk defa tanışmış oluyor insanlarımız.

Çok yazığımız geliyor.

* * *

Bakınız, dün de bu köşede çok önemli mesajlarla siz değerli okurlarımızın dikkatine sunmuştum.

Ve demiştim ki sevgili Başbakanımız "Halep yanıyor, dünya seyrediyor” biz de diyoruz ki “Diyarbakır inim inim inliyor ve rejim de seyrediyor”

Aynen bu söylediklerimizi bugün de tekrarlıyoruz.

Söylediklerimiz gerçekten tarihi gerçeklere dayanıyor, mevcut oluşumlara dayanıyor, olup biten olaylara dayanıyor.

Zira hani diyorlar ya; “Görünen köy kılavuz istemez”

Tüm gerçekler ortada.

Biz de diyoruz ki Diyarbakır’a neler oluyor?

İki gün önce Ömer Büyüktimur’un Uzay TV’deki “Büyüktimur’la Gündem” isimli programında Hüda-Par İl Başkanı Şehmus Tanrıkulu’nun dert yanarak dile getirdiği tarihi gerçeklere katılmamak mümkün değil.

Zira Sayın Tanrıkulu diyor ki;

“PKK terör örgütü dağlardaydı, siz dağlardan indirdiniz, Kobani’ye gönderip eğittiniz ve şimdi de Diyarbakır’ın içine girmişler, Cizre’nin içine girmişler, ha bire size şehit verdirtiyorlar.

Siz de ha bugün, ha yarın ha bir hafta sonra deyip milleti teselli ederken, Allah’ın her günü polis ve asker şehit oluyor”

Sormazlar mı; neler oluyor neler?

Acaba bu işin içinde ayrı bir hile, oyun veya tezgâh mı var?

Zira üç aydan beri gerek Cizre olsun, gerek Diyarbakır olsun.

Taşınan tonlarca silahlar ve Sur’un içine depolanan bunca mühimmat, devletin bütçesinden bol miktarda bütçe ayrılmış bir kurum olan bir milli istihbarat veya emniyet istihbaratı, bunu hiç mi  görmedi?

Kimse olup bitenin farkına nasıl varmadı?

Evet, gerçekten İçişleri Bakanı ne yapıyor?

Vali, Kaymakam ve Emniyet Müdürleri neredeydi?

Büyük bir suskunluk içerisinde ancak bol bol şehitlerin cenaze merasimleri yapılıyor ve kor ateşi insanların, ailelerin ocaklarına düşüyor.

İster Sayın Cumhurbaşkanımız olsun, ister Başbakanımız olsun, ister Bakanlarımız olsun…

Çok büyük bir soğukkanlılık içerisinde oldukları açıktır.

İnşallah bildikleri bir şeyler var ki biz de onlara ümitle bakıyoruz.

Ama gerçekten uzayan bir tünelin sonunda hiç de bir ışık görünmüyor.

Dilimiz varmıyor ama bu hareketler, bu oluşumlar karşısında halk Sayın Cumhurbaşkanının Kobani için söylediği söz, yani “Kobani ha düştü ha düşecek” ifadesi insanın aklına Diyarbakır için de gelmiyor değil.

Zira üç günden beri Diyarbakır üç beş tane PKK çetelerinin elinde esarete düşmüş gibi…

Halkın elinden çalışma özgürlüğü alınmış, ticari faaliyetler tamamıyla durdurulmuş, tehdit üstüne tehdit ve hiçbir resmi makamdan bir ümit ışığı yok.

Böyle olunca bölgenin iş çevreleri, işadamları, nerdeyse iş yerlerini terk edip batı illerine göç edecekler?

Zira ne çalışma özgürlüğü, ne ticaret özgürlüğü, ne günlük hayat akışları serbestiyeti, her şey halkın elinden alınmış.

Kepenkler kapalı.

Ve bu kapama olayının başını Belediyeler çekmektedir.

Yerel yönetimler bunun öncülüğünü yapıyor.

Dün de ifade ettiğim gibi gerek hükmen, gerek doğrudan doğruya bu işin içinde bu rejimin, sistemin ve iktidarın parmağı var gibi geliyor, diye düşünmemek elde değil.

En derin saygı ve sevgilerimle.