Görüş Bildir

“İSLAM, MÂNİ-İ TERAKKİ DEĞİLDİR”

(İslâm, ilerlemeye engel değildir)

 

Evet sevgili okurlar!

Bilindiği üzre insan akşam rahat bir uykuya dalıp sabah uyandıktan sonra güncel olayları araştırıp öğrenmek için haber kanallarını takip eder ve gazete sayfalarına bakar…

Böylece ülkede olup-bitenleri öğrenir...

Güncel gündemleri yakalayıp, vakıf olur..

Pek tabi ki, güncelliğini yitirip bayatlamış olayları yeniden gündeme getirip güncelleştirmeye çalışan önemli kimliklerle de karşılaşır…

Kim ne yapıyor misali!?..

Ne yazık ki son günlerde müşahade etiğiniz gibi; "birileri" hızlı ve algı üretici şekilde Türkiye'yi "eski günlerine" döndürmek istiyor…

Eski Türkiye’nin halka çektirdiği ızdırap, verdiği üzüntü ve çilelerin yeni Türkiye’de devri kapanmasına rağmen..

Ne var ki, "devletin resmi patentiyle" verilen görev ve makam keyfiyetiyle "dünü özler" misali, "ortamı" geriyor…

"Körüklüyor?"

Buradaki kasıt "eski Türkiye’nin ülke insanına çektirdiği ızdırap ve oyunları tekrarlayıp sahneye koymak, milletin huzurunu bozmak!…"

Elbette ki bu tür olaylar rastgele gelişen hadiseler değildir…

İşin içinde kasıt var, hile var, mekir var, tezgah var…

Yani 1950’den önceki tek partinin şeflik ve dipçik dönemini yeniden yaratmak, hatta dahası 28 Şubat’ın uzantılarını yeniden canlandırmak, saha hakimiyetini ele geçirmelerine imkan verici bir hareketlilik söz konusu…

Bu gizli locaların bir çalışma oyunudur…

 

***

 

Bilindiği üzre bir hafta önce Danıştay 2. Dairesi savcısının, TSK’da kadın personele başörtüsü serbestisi getiren düzenlemenin yürütmesinin durdurulması talebiyle verdiği mütalaya dair haberi okuduk.

Haber özetle aynen şöyle:

 

“Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’indaki başörtüsü serbestliğine karşı idari dava açmıştı.

HKP’nin avukatları açtıkları davada TSK’daki başörtüsü serbestisinin Anayasadaki laiklik ilkesine, Anayasa mahkemesinin önceki kararlarıyla örtüşmediğini ifade etmişti…

Avukatlar serbestlik düzenlemesinin orduyu ve subayları bir din devleti yapılanmasına doğru götüreceğini ileri sürerek düzenlemenin Danıştay tarafından iptal edilmesini istemişti.

Danıştay savcısı da geçtiğimiz hafta mütalasında, "uygulama laikliğe aykırı" deyerek, karara şer düşmüştü…

Ve mütalaasında şöyle demişti…

“Kamu görevlilerinin dinle vicdan hürriyetinden bahisle dinsel mensubiyetlerini öne çıkarmalarına olanak sağlayacak şekilde kural getirilmesi anayasanın ikinci maddesinde yer alan laiklik ilkesi varlığını korudukça hukuken kabul edilmez…” belirtilen nedenlerle dava konusu düzenlemenin iptali gerekeceği düşünülmüştür.”

İşte böylesi bir mütalalaya karşı, 4 üyenin oyuyla dava reddedildi.

 

***

 

Anlaşılan budur ki Türkiye’de her ne kadar "eski Türkiye’nin uzantısının bazı kalıntıları" kamu kurum ve kuruluşlarında varlığını idame etmeye çalışıyor ise de ama onlara karşı tam tersine hukuku çok iyi bilen ve gerçek hukuk adamlığını muhafaza eden, koruyan nice hakimlerimiz ve savcılarımız da vardır…

Bunun yanı sıra bir de bakıyorsun ki hukuku ters yüz ederek, hukukçuluk ve adalet namına yakası kırmızı siyah cübbe ile halkın karşısına çıkıp vicdanları karartan, milli iradeyi hiçe sayan ve kendine hukukçu ünvanını takan nice zevatla karşı karşıya geliyoruz..

Hukukçu değil, gugukçu!…

Hukuku kendi kirli karanlık ideolojisine alet etmek isteyen ve LGBTİ’yi savunan hukukçular da yok değil…

Varlar...

Öyle ki, “Müslüman Türk milletinin baş belası durumunda olan LGBTİ’li sapkınların gayri ahlaki fiillerine yasal bir zemin hazırlamak için" kollar sıvanmış, hummalı bir çalışma içerisine giriyorlar…

Para adına, rant adına, kişisel "kirliliğini" gizleme adına…

Yazıklar olsun...

Hukuk devletinin olmazsa olmaz kurumlarından biri olan Barolara sızan LGBTİ’lilerin sözde komisyonlar kurarak yasal bir zırh edinmeye çalışmaları ve çalıştırılmaları, ayrı bir garabettir..

Sosyolojik olarak hiçbir karşılıkları olmadıkları halde gayri ahlaki fiillerini topluma dayatmak için her türlü provokatif faaliyete imza atan eşcinsellerin Ankara ve İzmir Barolarında LGBTİ 'lilerin haklarını savunma adına "komisyon" kurarak, faaliyete geçtiklerini duyuyoruz..

Baroların toplum nazarındaki saygın imajını; yerle bir etmekedir..

Ne var ki, barolar da rıza gösteriyor..

Bunu kendilerine zırh edinen nice homoların birçok baroda sözde komisyonlar kurması, bu ahlaksızlığın giderek, "yasal zemine" oturtulmaya çalıştığının da bir göstergesidir…

Olup bitene; Aman Allah'ım demekten başka ne diyebiliriz ki?

Ne yazık ki sistem, zemin ve imkan yaratıyor..

 

***

 

Sevgili okurlar…

Sanırım iki hafta önceydi…

Diyarbakır Söz Gazetesinin “MANŞETTEN” adlı köşesinde “HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, AVUKATIN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ” diye bir yazı yayınlandı…

Muhakak ki, okumuşsunuzdur…

Ki ben bir kaç kez okudum.. Çünkü, mevzu ve edilen konu, hayli önem arz ediciydi..

Hukuk.. Ve Hukuki icra eden, avukat mesleği açısından..

Yazıda, "yargının üç sac ayağından birisinin savunma erki olduğu" yazılmıştı.

Elbette ki savunma erki demek barolardır ve o baroların bünyesinde hukuku savunan değerli hukukçu avukatlardır…”

 

***

 

Şimdi; "savunma erkinin" önemi bu kadar büyük iken…

Ki yargının "üç sac ayağından" biri, vasfına sahip iken…

Yukarıda mevzu ettiğimiz iki konuda da, "savunma erki'nin" üyelerinden bazılarının, "başröl oynaması" bu nasıl bir gaflet dedirtiyor…

Sözde hukuk adı altında, laiklik adı altında Danıştay gibi önemli bir hukuk kurumu bünyesine sızmış laikçi anlayış, kafayı "başörtüsüne" takıyor…

Komünist, sosyalist bir partinin uyduruk bir dilekçesini kaale alarak…

“TSK bünyesindeki çalışan kadınların başı örtülü olmaması gerekir” kaydıyla…

Peki sormak lazım Danıştay Savcısı'na?..

Halkta bir tepki yok..

TSk'da bir tepki yok..

En haşin CHP'de bile herhangi bir tepki yok iken; "sen kimsin ya?" çıkıp, sözde hukuk adına, yargı adına böylesi bir tezviratta bulunuyorsun?

Ey Danıştay Savcısı…

Niye, LGBTİ’ (Homoları) görmezlikten geliyorsun?…

Toplumun ahlakını, ülkenin temel değerlerini "dinamitleyen" bir vakıa değil mi?..

Laiklik "toplumu ahlaksızlaştırmaya" cevaz mı veriyor?

Ha bir de, bunları savunan, bunlar için komisyonlar kuranları "kendine meslektaş" olarak görüyormusunuz?…

Velhasılı kelam...

Gerçekten Türkiye Cumhuriyetinde hukuk vahim bir derecede, "ehliyetsiz rantiyeci" kişi ve kesimler tarafından, itibarsızlaştırılıyor..

Mecrasından çıkarılıyor..

Hukuku, pespal ediliyor..

Vaziyet çok düşündürücüdür.

 

***

 

Gerçek şudur ki…

Danıştay savcısının "başörtüsü" hakkında verdiği mütalaa, Türkiye kamuoyunu gerçekten üzmüştür…

Milli iradeyi hiçe saymıştir…

Yüzde 99’u Müslüman olan ülkeyi hafife almıştır.. Tabiri caizse; alay etmiştir…

Başkan Erdoğan dünkü medyaya vermiş olduğu demeçte şöyle diyor:

“Sen Kimsin Ya?

Bunlar eski Türkiye’den kalma ürünler, neyse ki Danıştay’ın ilgili dairesi bu girişimi boşa çıkardı.

Biz bu ülkede hala laiklik tartışmasıyla mı vakit geçirmeliyiz.

Yoksa çocuklarımıza daha iyi bir geleceği nasıl bırakabileceğimizi mi tartışmalıyız...”

Erdoğan sık sık şöyle dedi:

“Sen kimsin ya?”

 

***

 

Sayın Erdoğan'ın bu beyanını okurken, merhum Ziya Paşa’nın çok önemli bir şiirinı hatırladım…

Müsadenizle, şiiiri sizinle paylaşmak istiyorum…

Tanzimat Fermanı denilen tarihi bir yıkımdan bahseden Ziya Paşa, dönemin devlet ricalinin ülkede olup-bitenleri doğru okuyamadığını, ifade ederek, yaşananları şiire döküyor…

Ki bu şiiri, Avrupa’da bulunduğu sırada yazıyor…

Her satırı, her cümlesi, her kelimesi ders-i ibret ihtiva etmektedir…

Özellikle, devleti yönetenler yönünde!…

Şiir aynen şöyle:

 

***

 

“Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı

Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı

Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu

Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı

Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi

Hainlere amma ki riayet yeni çıktı

İsnâd-ı ta’assub olunur merd-i gayûra

Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı

İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki

Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı

Milliyyeti nisyan ederek her işimizde

Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı

Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık

Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık..”

 

***

En derin sevgi ve saygılarımla…


Bu Makale 10900 kere okunmuştur.