“İZZET-İ İSLAMİYE VE NAMUS-U MİLLİYE’NİN YARALARI PEK DERİNDİR!” (IV)

Evet, sevgili okurlar...

Her zaman bu köşemde sizlerle önemli memleket meselelerini paylaşırken, gelip giden ve oluşan olayların kriterini yaparken, önce geçmişimize yönelik İslam’a karşı beslenen batı dünyasının kirli oyunlarına merçek tutuyorum..

Ki hadiseleri irdelerken, "hakikatın" daha net gün ışığına çıkmasını sağlamak için..

İslam ümmetini ayakta tutan, birini diğerine bağlı kılan ve inandığımız yüce Kur’an-ı Kerim’in ana hüküm ve ilkelerine sımsıkı sarılan bir ümmet olunması lazım iken, ne yazık ki son yüzyıl içerisinde bu minvalde stratejisini ve hedefini kaybetmiştir…

Aslında, Yüce kitabımızın, bu aziz ümmete yönelik vermiş olduğu şuur dersi tüm insanlığa yeter de artar...

Ama ne yazık ki; piyon sistem ve yönetimler yüzünden "Batıla" eğilim gösterildi…

Ki Batı dünyası, yani haçlı ve Siyonizm emperyalizminin stratejik olarak hazırladığı çalışma şekli deortadadır..

Tek hedef; Türkiye’yi içten yıkmak ve İslam dünyasını başsız bırakmaktı.

Bunun da yapabilinmesi için, Hilafet-i İslamiye’yi dağıtıp ümmeti başsız bırakmak gerekiyordu?

Ve nitekim geçici de olsa bu hedeflerine ulaştılar…

***

İttihat Terakki Partisinin oluşturulan üye ve ana can damarları kesinlikle Yahudi sabetayistlerdir…

500 yıl önce Avrupa’dan kaçıp Türkiye’ye sızdırılan Yahudi unsurlardır…

Elbette ki, bu unsurlar ilk önce Selanik’e yerleştirildi..

Tabi Selanik o zaman Türkiye’nin coğrafyası içindeydi.

Osmanlı bunları himayesine aldı, iş güç sahibi etti.

Zaman zaman Müslümanlık kisvesine büründüler.

Keza Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Süryaniler ve Ermenilerin de aynı biçimde İslam’ın kılık kıyafetine bürünerek camii, cemaat ve hatta tarikatların içine dahi girmelerini gözardı edemeyiz..

Para toplamaları…

Hedeflerine ulaştıktan sonra tekrar aynı stratejisine dönüp kirliliğini gizliden, gizliye devam ettiler..

Ki zaman gelmiş bu dönmeler envai türlü kıyafetler giymişlerdir.

Bazı tarikat şeyhlerinin kilit noktalarını bile ele geçirmişlerdi...

Ve içten o cemaatleri birbirlerine düşürmüşlerdi.

Böylece İslam’ın stratejisini altüst ettiler..

İhlâslı iman şuurunu zedeleyip kirli oyunlara başvurarak, Türkiye'yi "içten" yıkmaya çalıştılar..

Böylece diğer milletlerin yüce İslam dinine fevc fevc dehalet ederek girmelerine engel oldular...

Hiç kuşkusuz ki İslamiyet’e sahip çıkanlar, bu tür hıyanet erbaplarını günü gelmiş, gerçek kimlikleriyle deşifre etmiştir…

Ama ne yazık ki zarar gören yine bu ümmet olmuştur.

Mesela kaç günden beri “İZZET-İ İSLAMİYE VE NAMUS-U MİLLİYE’NİN YARALARI PEK DERİNDİR!” başlığı altında, bir dizi yazı yazıyoruz..

Türkiye'nin, İslam dünyasının; "tarih" içerisinde kimler ve hangi unsurlar tarafından, ablukaya alınıp "yok edilmek" istendiğini..

Pek tabi ki gerçek tarihi de, gözler önüne sererek…

Evet, yazı serimiz devam ederken, Dr. Muhammed Harb’in “El Osmaniyyune Fit’tarihi vel hadare” isimli kitabından çok önemli, can alıcı konuları da sizlerle paylaştık..

Yahudilerin, yani Mohis Kohenlerin, Emanuel Karasu’ların ve Ziya Gökalp’ların ırkçı Turancı anlayışını yoğurarak Osmanlıyı paramparça eden, anlayışın temel dayanak noktasının "Kemalizm stratejisi" olduğuna dikkat çekmektedir…

Mohis Kohen’in 1936’da, Tekin Alp ismiyle yazmış olduğu Kemalizm isimli kitabı…

Ki bu kitabın tercümesi Paris’te yapılarak, Fransızcaya çevrilmiştir…

Ve 1937’de yayınlanmıştır.

Fransa parlamentosu başkanı Dr. Hirio bu tercümeyi almış okumuş ve bu kitabı batı dünyasına hediye etmiştir..

Tabi ki, Mohis Kohen’i tebrik etmişlerdir.

Bakınız kitapta aynen şu cümle yazılmış;

“Türkiye’deki yaşayan Müslüman ümmet, artık Doğulu insanlığından sıyrılmış, tamamıyla batılılaşma rengine bürünmüş, bu da Kemalizm ve laikçilik sayesinde olmuştur…

Kemalizm’in en büyük başarısında hilafetin ilgası söz konusu olmuştur...

Ne yazık ki bunu daha önceden yapacaktık...

Ancak İttihat Terakki’nin kurulmasıyla başarabildik.

Her tarafı Türkleştirmek, siyasetü’t-tetrik (Türkleştirme) siyasetiyle bunu başardık...”

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

28 Şubat’tan sonra Türkiye’deki oluşa gelen post modern darbeciliğin ana hedefini ve stratejisini araştırırken, Doğu ve Güneydoğu’da kasıtlı olarak oluşturulmuş PKK terör örgütü gibi ırkçılığa dayalı kirli bir unsur boşuna peyda edilmedi…

İttihat Terakki’nin oluşturulmasıyla nasıl Hilafet-i İslamiye dağıldı…

Günümüzde, aynı çalışmanın stratejisiyle Güneydoğu Anadolu’da Kürt milletiyle Türk milleti birbirine düşürülüyor…

Ki İslam’ın ana omurgasını oluşturan bu coğrafya çatlatabilinsin..

Doğu ile Batı arasında "düşmanlık havasını" yaratmaktadırlar..

İçimizdeki hain ırkçı piyonlarla, batı emperyalizmine kölelik yapan ve hatta haçlı ve Siyonistlere uşaklık yapan dinsiz unsurların ittifakıyla; bu proje şuan hayata geçirilmek isteniliyor…

***

 

İşte Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Yusuf Kaplan'ın, kaleme aldığı "Bıtılıların Yüzyıllık stratejisi.." başlıklı yazı..

Gazetenin dünkü nushasında yayınlandı…

"Ortak tarih şuuru ve medeniyet tasavvurumuzun bin yıllık omurgasının çökertilmesi” başlıklı yazısını okudum.

Bizim günlerdir, yıllardır söylediklerimizin bir hulasası olarak tespitlerine hayran kaldım.

Mesela şöyle diyor;

“Adnan Oktar “şebeke”sine karşı -geç de olsa- önemli bir operasyon başlatıldı.

Fırsatperestler televizyonlarda sahne almaya ve açık açık hedef göstererek cemaatlere, tarikatlara saldırmaya başladılar yine...”

Zaten yüz hatlarından da gerçekler okunuyor ve kendisini ele veriyor.

Adnan Oktar’ın Yahudi stratejisine alet olduğu apaçık ortadadır…

20 yıl önce Harun Yahya ismiyle, "Siyonizme ve Emperyalizme, Masonlara" neler söylemedi ki?

Kendisini, gizliden gizliye İslam’a sahip çıkan biri olarak gösterdi…

Ama sonradan İslam’da olmayan şeyleri televizyon vasıtasıyla İslam’a mal edilmiş gibi göstererek, "zehir enjekte" etmeye başladı..

Yahudileri kutsadı..

Siyonizmin emir ve direktifleri doğrultusunda, çalıştı..

Ki her faaliyeti, kendisini ele veriyor.

***

Ama gel gör ki..

Bugün, "O'nun o maskeli" yüzünden dolayı, İslam’a gönül veren tüm cemaatler, tarikatlar birer sorun olarak devlete lanse ettirilmeye çalışılıyor…

Ki bu da apayrı gizli bir çalışmadır.

Osmanlı’nın, dolayısıyla hilafetin bitirilmesinden sonra paramparça olan İslâm dünyasında sadece cemaatlerin, özellikle de tarikatlerin iyi kötü temsil ettikleri bin yıl İslâm dünyasını "akîdevî, fikrî ve siyâsî" olarak dimdik ayakta tutan Ehl-i Sünnet Omurga’nın çökertilmesinin emperyalistlerin en büyük hedefleri olmuştur.

Sahtekâr yalancı riyakâr insanları işbaşına getirmişlerdi.

Ve yaptıkları o kirlenme İslam’a mal edilmek istenmişti.

Sonradan, "maskeleri" düşüp, kendilerini ele vermişlerse de; bedeli ağır olmuştur..

***

 

Mohis Kohen’ler, Emanuel Karasu’lar, Ziya Gökalp’ler ve daha nice sabetayistler bu memlekette cirit atmışlarsa…

Ki atmışlardır..

Bugün yine aynı şekilde İslam dünyasının gerçek ehl-i ilim, tarikat ve medrese oluşumlarına karşı; "o zihniyetin" uygulayıcıları, gizliden gizliye harekete geçip, saldırmaktadırlar…

***

Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri…

Bir İslam büyüğü…

Yetmiş-seksen yıl önce Afyon Mahkemesinde, yargılandı…

Yapılan duruşmasında Ağır Ceza Heyeti huzurunda aynen şu ifadeyi kullanıyor;

“Benim herhangi bir siyasi parti kurmak, dernek veya devletin aleyhinde herhangi bir unsur teşkil etmek değil, bilakis memleket insanlarını birbirine kenetlemek, dinsizliğe karşı yekvücut hale getirmek, güçlü bir Türkiye’nin meydana getirilme çalışmasıdır.”

Üstad devamla şöyle diyor…

“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz.

Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor.

Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.

Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve Müslümanları imana davet ediyorum.

Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum.

Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum.

Bütün faaliyetim budur.

Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki Bolşevikler olsun.

Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.”

En derin saygı ve sevgilerimle.