Görüş Bildir

28 ŞUBATI HATIRLAMAK DERİN ÜZÜNTÜ YARATIYOR (IV)

Evet, sevgili okuyorlar.

“28 ŞUBATI HATIRLAMAK DERİN ÜZÜNTÜ YARATIYOR” başlıklı yazı serimiz, gerçekten büyük yankı uyandırıyor..

İlgi hayli yüksek..

Yani, olumlu tepkiler alıyoruz..

Öyle ki, telefonlarımız kilitleniyor…

Sosyal medya üzerindin gelen mesajlar..

Birebir görüştüklerimiz..

Özellikle Uzay Haber'de yayımlanan yorumlarımızı sabah ve akşam izleyen izleyicilerimiz, müspet tepkilerini bildirerek, sevinç ve mutluluklarını dile getiriyorlar…

"İyi ki varsınız, iyi ki sesimizsiniz!.." diyorlar..

Biz de buradan tüm izleyicilerimize ve okurlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz..

Özellikle bizi izleyip telefonla arayan dost ve kardeşlerimize bilmukabele teşekkürlerimizi arz ediyoruz…

Ve dualarını bekliyoruz.

Gerçekten, “28 Şubat” belası Türkiye için manevi bulaşıcı bir hastalık olmakla beraber, maddi zararının da telafisi mümkün olmayacak şekilde bu ülkeye, bu devlete, bu millete zarar vermiştir.

“Faiz lobisinin desteklediği postmodern darbe süresince bankalar batıp, ekonomik krizler yaşanırken, bunun ülkeye maliyeti 291 milyar dolara kadar ulaştı.

Batan 22 bankanın faturasını millet ödedi.”

Bu ifadeler yazılı medyada çıkan kanıtlayıcı belgelerdir.

Bu itibarla diyoruz ki; "O maddi zararın telafisi" bugün mümkün değildir.

***

Bakınız Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cezayir’deki temaslarını tamamlayıp Moritanya’ya geçmeden önce beraberindeki gazetecilere bu minvalde, çok çarpıcı bazı açıklamalarda bulundu.

Erdoğan dedi ki..

“Bizim tek arzumuz, adaletin tecelli edilmesidir.

O zaman verilmiş kararlarla mağdur oldukları için haklarını arayan insanlar var.

Bedel ödemesi gerekenler buyursunlar bedelini ödesinler.

O süreçte, köşelerinden çok rahat, indirenler bindirenler vardı.

Bizim muhtarlığımıza kadar uğraşanlar vardı.

Biz adaletin tecellisinden başka bir şey istemiyoruz.

Nitekim hak geç de olsa tecelli ediyor.

İnanıyorum ki yargı, adalet beklentisi içinde olan mağdurların haline çare olacaktır.”

Cumhurbaşkanımızın sevindirici bu beyanatlarıyla beraber, bu işin kesinlikle sivil ve medya ayağı olduğundan da kimsenin kuşkusu olmasın.

Ve bu kesim de mutlaka hesap vermelidir…

Ki bu kesimin hesap verme zamanı gelmiş, hatta geçmiştir bile.

Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan, o beyanatlarına ilaveten; "28 Şubat’ın beşli çete" olduğuna dikkat çekerek, medya ve iş dünyası ayağından da hesap sorulması gerektiğini söyledi.

* * *

Sevgili okurlar!

Özellikle bunu vurgulamadan geçmek istemiyoruz.

Medya grubu olarak bizim yegâne görevimiz, yasaların bize vermiş olduğu “düşünce özgürlüğü” paralelinde "halkı aydınlatma" cihetine gitmektir..

Ki zorundayız.

Tabi söylediklerimize dair takdir okuyucu ve halkımızındır..

Ama bize göre Cumhurbaşkanı, bu seçim sath-ı mailinde anayasanın kendisine vermiş olduğu “yetki” çerçevesinde harekete geçmelidir…

"28 Şubat 1997 tarihi itibarıyla 2002 yılına kadar" özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tüm olup bitenleri yeniden ele almalıdır.

Yargı mekanizmasını işletmelidir..

Çünkü, çok inanan insanlar, inancından dolayı; 28 Şubat Postmodern zihniyetin zulmüne uğrayarak mağdur olmuştur..

Hatta kuru iftira ve sahte fişlemeler yüzünden; nice insanların hayatları karartıldı…

Dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcılığı havadan, cıvadan, sudan bahanelerle harekete geçerek, gerek askeri kanadın, gerek medya kanadının, gerek sivil kanadın satılmış, para için, kadın için, gece eğlencelerindeki şarap şişelerinin devrilmesi için, yapmadıkları; "ihanet, kalleşlik, zulüm ve mağduriyet" kalmadı..

Kimin eli kimin cebinde belli değildi?…

***

PKK itirafçılarını cezaevinden çıkarıp, gece otellerde eğlendirip sonra onlara faili meçhul cinayetleri işletip, sabaha karşı tekrar cezaevlerine göndermeleri..

Ne yazık ki tüm bu vakıalar yaşandı..

İşte bu vakıalara yeniden göz atılması gerekir.

Özellikle o dönemde DGM Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yürüten Başsavcı Nihat Çakar ve onun yanındaki iki üç tane Savcı ve 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt dahil olmak üzere…

Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu…

Bazı satılmış gazeteci bozuntusu Şenol Gezer gibi..

Dönemin Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu ile dönemin bazı Avukatları ve bazı işadamları…

Bunlar kolektif bir hareketle işbirliği yaparak, PKK’dan gelmiş gibi sahte fişlemeler tanzim ederek, onlar gibi düşünmeyen birçok işadamını, birçok gazeteciyi mağdur etmişlerdir.

Sahte evrak tanzim etmişler ve bu sahte fişlemede başrol oynayan da dönemin Jandarma İstihbarat şube Müdürü Binbaşı Cemal Temizöz, Ali Osman Calasın…

O dönemde devlet görevini ve yetkisini kötüye kullanarak büyük çapta faili meçhul cinayetlere sebebiyet vermişlerdir.

Ne yazık ki hala da o insanlar elini kolunu sallayarak, büyük bir özgürlük içerisinde hayatlarını idame etmektedirler..

Ama onlar yüzünden mağdur olan birçok insan ya cezaevlerindedirler veyahut da mezarlıktadırlar.

Aileleri de hayatta olanlar çok büyük üzüntü ve mağduriyet içerisindedirler.

Bize göre kamuoyunun istek ve arzuları, Cumhurbaşkanının hemen harekete geçerek, bunların listelerini çıkarıp yapmış oldukları kirlenmeyi derhal yüzlerine çarpmaları gerekir…

Yargının huzuruna çıkarılması lazım..

İşte Cumhurbaşkanı bu noktada "emir ve talimatlarını" vermesi gerekir.

Bu halkın istek ve arzularıdır.

Eğer, bu yapılmazsa “ke’en lem yekûn…”

Halk yine ümitsizlikler içerisine düşecek…

Başını eğerek gözyaşları dökecek…

Kendi haline; yanıp duracak…

Bu itibarla diyoruz ki;

Gerçekten yukarıda adı geçen o dönemin, o rezil kirlenme anlayışının sahiplerinin sorgulanması zamanı gelmiştir, hatta geçmiştir.

Zamanaşımına geçmeden devlet, demokratik, hür ve özgür iradeye sahip çıkmalıdır…

Gerek cezaevine, gerek mezarlığa giren o insanların, o ailelerin hakkını ve hukukunu gerçek manada; sorgulamalıdır…

Tüm bunlarla beraber, 28 Şubat’ın bakteriyel bataklığını kökten kurutmalı…

Artık Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak milletiyle, ordusuyla, halkıyla pekiştirilerek yalnız Afrin’le yetinmemelidir, Halep’i de geçip Şam’a doğru gitmelidir.

Allah başkomutan Erdoğan’ın ve mahiyetinde Mehmetçiğimizin yar ve yardımcıları olsun diye dua ediyoruz.

Ve inşallah bu dualar yeryüzünden ta arş-ı alaya kadar yükselip huzur-u ilahide kabul bulur diye düşünüyoruz.

Allah bunca insanın ihlasla etmiş olduğu duaları geri çevirmez inşallah…

Her gün biraz daha alnı secdeye giden kahraman Mehmetçiğimizin yüzü suyu hürmetine devlet bu işin üstesinden gelecek ve başaracaktır.

Önce Halep, sonra Şam ve sonra da Filistin Gazze ve Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu.

Nerde inceldiyse orada kopsun.

Amerika, Rusya, İngiltere gibi küfrün, dalaletin ve şikakın patronlarına rağmen, böyle icra edilsin diyoruz.

Temennimiz bu yöndedir.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.

 


Bu Makale 3004 kere okunmuştur.