28 ŞUBAT DÖNEMİ MENFUR VE MENHUS BİR DÖNEMDİ!?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre dün 28 Şubat 1997’nin yıl dönümüydü.

Bu aziz milletimiz tarafından kutlana gelen; ya resmi veya dini bayram günleri vardır.

Özel günlerdir...

Bu günlerde şenlikler olur, kutlamalar yapılır…

Çünkü bu "önemli günler" milli günlerdir…

Ki bu değerli günler, millet tarafından kutlanarak, "daima koruma altına" alınmıştır…

Ama ne yazık ki 28 Şubat 1997 gününün dönemi tam tersinedir…

Bilakis aziz milletimizin inancına, kültürüne, tarihine aykırı bir gün olma hasebiyle, kutlanma yerine milletimizin büyük potansiyeli tarafından nefretle karşılana gelmiş bir gündür…

Meşum ve menhus bir gün olarak algılanmaktadır..

Onu uygulayanlar da lanetleniyor, nefretle karşılanıyor, çünkü şerefle yâd edilebilecek tek bir kavram barındırmıyor.

Lanetli bir gün olarak kültür tarihimize tescil edilmiş durumdadır.

Keza 27 Mayıs 1960’dan tutun da, 15 Temmuz 2016’ya kadar…

28 Şubat post modern darbesi gibi elbette ki o günler de milletimiz tarafından hiç ama hiç şerefle yâd edilmiyor, kutsanmıyor ve mazlumların tükürüğüyle hep yâd ediliyor.

Yalnız bunlar da değil.

İnanın, sevgili okurlar.

CHP’nin 1924’ten 1950’lere kadar tek parti şeflik ve dipçik dönemi dâhil olmak üzere bu millet, o mezalim günleri bir türlü içine sindiremiyor, nefretle kınıyor, lanetliyor, takbih ve telin ediyor.

Bu nedenledir ki 1950’lerden günümüze dek CHP ve onun paralelinde yürüyen yavru partiler de bir türlü iktidar şansını yakalayamıyorlar?

Sadece adet yerini bulsun örneğiyle, “Dostlar alışverişte görsün”, “Ben milletvekili olayım da mecliste bulunayım” gibi kendilerine görüntü vermekten başka bir şey olmamıştır ve bundan sonra da olamazlar.

Zira millet artık, hasmını çok iyi tanıyor.

Şimdi de bunlar çıkmış, kirli terör odakları olan PKK’sından tut, DEAŞ’ına kadar, 16 Nisan’daki Referandum seçiminde “Evet” yerine “Hayır” oyunu kullanma propagandası yapıyorlar.

Halk, bunların bu şekildeki hareketlerini pek iyi karşılamıyor.

Aslında onlar kadar halkın nefretini alan, FETÖ’nün paralel yapısı dâhil olmak üzere sözüm ona merhum Erbakan’ın partisi olan Saadet Partisinin de oraya kayması, o tarihi millet düşmanlarıyla birleşerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a nispet olsun diye halkı “Hayır” oyu kullanmaya davet ediyor olmaları, derin bir manidarlık içermektedir.

Yaman bir çelişkidir…

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Çoğulcu demokratik parlamenter sistemine girdiğimizden günümüze dek, olup-bitenleri bir sinema şeridi gibi gözümüzün önünden geçirirsek, ne yazık ki dünün Müslümanları (!), bugün münafıkça “mütemüslimin” olmuşlar.

Yani şeklen Müslüman olma haline girmişler.

Bunlara “Yazıklar olsun” demekten başka hiçbir diyeceğimiz yoktur ve olamaz da.

İşte Türkiye’de 90 yıl içerisinde siyasetin ne kadar kirlenmiş olduğunu, ne kadar zalim, antidemokratik, hukuk dışı şekle girilmiş olduğu tüm çıplaklığıyla kendini ele vermektedir.

Dünün Müslüman, mücahit kurtarıcı kahraman geçinenleri, bugün ne yazık ki Erdoğan’a karşı besledikleri kinden dolayı küfür sistemleriyle birleşiyorlar…

Tarihi din ve millet düşmanlarına aptalca biat ediyorlar…

İşte bu milletin, artık A’dan Z’ye kadar tüm olayların üstesinden gelip “hakla batılı” birbirinden ayırt etme şerefine ulaşması gerekir.

* * *

Evet, yazımıza başlık olarak kullandığımız “28 ŞUBAT DÖNEMİ MENFUR VE MENHUS BİR DÖNEMDİ!?” ifadesi sohbetimizin ana hakikatlerine çok uygun bir ifadedir.

Zira 28 Şubat post modern darbesinde geçen süreç dışarıdan ithal edilmiş İngiltere, Fransa, İsrail ve Yunanistan gibi tarihi düşman devletlerinden birer kalıntı olarak bilinmektedir ve gerçek de budur.

Laikçilik, kurtarıcılık, “Devrimler ve İnkılaplar” adı altında putlaştırılmış tağuti bir düzene, kurtarıcı bir düzen olarak yakın tarihimiz boyunca millete yutturulmak istenmiş ise de millet iman nuruyla artık uyanmış durumdadır.

Bu küfür bakteriyeleriyle dopdolu olan sistemi bu millet, kabullenmiyor ve bununla mücadele etmek için öylesine inanıyoruz ki 16 Nisan’da büyük bir salt çoğunlukla “Evet” diyecektir…

Zira milletin, tarih boyu bu sisteme karşı beslediği kini var, gayzi var, nefreti var ve laneti var.

Evet, 28 Şubat post modern darbe olarak bilinen bu tarihi suç, Türkiye’nin siyasi tarihinde kara bir leke olarak kalmış durumda.

Peki, sormazlar mı?

Neden 28 Şubat süreci deniliyor?

Neden bu lanetli gün başladı ve nasıl bitti diye sorulmuyor?

Evet, sevgili okurlar.

Tüm çıplaklığıyla tarihi gerçekler orta yerdedir.

Merhum Necmettin Erbakan’ın Başbakanlık dönemi ile eski Başbakanlardan Tansu Çiller’in Dışişleri Bakanı olduğu, 28 Şubat 1997’de olağanüstü toplanan Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı sonucunda açıklanan kararlarla başlayan ve “İrtica”ya karşı başlatıldığı iddia edilen ordu ve bürokrasi merkezli bir süreçti bu.

Ama nefretli ve lanetli bir süreçti.

Zira Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “Allah” diyen, inanan insanlar, tağuti bir dehşet mezalimi altında bu süreçte inim inim inletildi.

Birçok ailelere iftira kampanyası açıldı…

Sahte fişlemeler yapıldı…

Hem de devletin en şerefli, yüksek makamlarını ihraz eden Türk Silahlı Kuvvetleri gibi bir kurum tarafından uygulamaya sokuldu.

Öyle inanıyoruz ki bugün yepyeni bir Türk Silahlı Kuvvetleri, artık o geçmiş günleri hatırlamak istemiyor.

Zira bugünkü Genelkurmay Başkanlığı gerçekten millidir.

Milletin inanç ruhuna paralel hareket ediyor, komuta kademesi büyük bir titizlikle kutsal kurumun kutsallığını koruyor…

Siyaset kirlenmesine, imkan tanımıyor…

Bununla birlikte aslında insanları düşündüren şu da var.

Ve hatta soru işareti olarak da akla gelen bir sorudur…

Neden…

Türk Silahlı Kuvvetleri bugün o eski nefretli günlerini kullanan, hala da Ergenekoncu, post modernci generallerin değer varlığını muhafaza etmektedir.

Ne yazık ki, Türkiye’deki birçok kurum ve kuruluşların bünyesinde meslek taassubu olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde de hala o meslek taassubunun varlığı söz konusudur.

Milletin vergileriyle bütçesini temin eden bu değerli kurum, kendini halkın vicdanında aklandırmak için, yapılan o tarihi kirli edepsizliği artık bünyesinden tümüyle temizlemesi lazım…

O post modernci generallerin itibarını iade etmemesi lazım.

Ama görünen odur ki tam tersine “Sütten çıkmış ak kaşık” gibi o generaller emekli oldukları halde, bünyesinde aynı itibarı taşıyor, kutsanıyor ve el üstünde tutuluyor.

Hiçbirisine bir kınama, bir eleştiri bugüne kadar gelmemiştir ve bundan sonra da geleceği pek görünmüyor.

Kamuoyunu en çok üzen ve düşündüren gerçek de şu ki;

15 yıllık AK Parti döneminde dahi, bu post modernci milli görüş düşmanları, tek bir resmi dille kınanmamıştır, eleştirilmemiştir.

Ve tam tersine o kirlenmenin vücudu olan o post moderncilere bırakın eleştiriyi veyahut kınamayı, toz bile kondurulmamıştır.

Resmi dil, herhangi bir resmi sıfat tam tersine onların almış olduğu cezalar hiçe sayılmış, anayasal bir hak verilmiş ve “Sütten çıkmış birer ak kaşık” durumuna dönüştürülmüş ve bugün yine devletin imkânlarından faydalanmaktadırlar.

İşte tüm olayların üzücü tarafı da budur.

AK Parti; gerçekten bu milletin gönlünü almak istiyorsa, ruhi derinliklerine serin su serpmek istiyorsa ve bu milletin yine büyük potansiyel oylarına mazhar olmak istiyorsa, o 28 Şubat post modern darbeci generallerini keza o dönemin birçok bürokratlarını hizaya çekmesi lazımdır…

Adalet önünde, hukuk önünde, sorgulanamaları lazımdır..

Aksi takdirde millet, AK Partiden de kırılma noktasına doğru yönelmek zorunda kalır...

En derin saygı ve sevgilerimle.