Görüş Bildir

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINI MİLLETÇE KUTLADIK!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre dün "Büyük Taarruz'un, Büyük Zafer’in 96. yıl dönümüydü…"

O Büyük Zafer, aradan 96 yıl geçtiği halde milletin ruhi derinliklerine yerleştirilmiş bir cihad anlamını taşımaktatır…

O anlamda; “haçlıları denize dökme” günüdür…

O Büyük Taarruz, o Büyük Zafer, kıyamete dek unutulmaz bir milli bayramımız olacaktır...

***

Elbette ki haçlı emperyalizm, İstanbul’u istila ettikten sonra İç Anadolu’ya kadar yayılmaya başladı.

Nerdeyse her tarafı istila ettiler.

O müstevli zorba, haçlı anlayış, dün ne yaptıysa bugün aynı şekilde, aynı biçimde değişik versiyonlarla hala o kini taşımakta olduğundan, kimsesin kuşkusu olmasın...

Ve unutmasın...

Bugün fiilen soğuk savaş yoksa da, ekonomik savaş söz konusudur.

Haçlı anlayış, tüm İslam ülkelerini hükmen ve manen kendine bağlamıştır..

Sömürüyor.

Kene gibi de kanını emiyor ve kurutuyor.

Bir tek, Türkiye ayaktadır..

İslam dünyası için de; tek ümit Türkiye’dir.

O Türkiye de artık şunun bunun Türkiye’si değildir…

Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sidir…

Onun misyonuyla yaşayan ve büyüyen bir Türkiye vardır…

Ümit varız ki, Türkiye artık zorba emperyalistlerin, özellikle ABD’nin dayatmalarına “Eyvallah” demeyecektir...

Çünkü onlar gibi düşünen bir hükümet yok, bir iktidar yok.

Onların tam tersine ümmet ruhunu taşıyan bir iktidar vardır…

Bir cumhurbaşkanı vardır…

Bir başkan vardır...

Bu itibarla kimse onların savurduğu tehditlere “Eyvallah” demez…

***

Cumhurbaşkanı geçenlerde de zaten söyledi;

“Sizin dolarınız varsa, bizim de Allah’ımız var…”

Hiç kuşkusuz ki, "dolarcıları da dolar sahibi yapan Allah’tır, onun gücünün üstünde güç olamaz…"

İşte bu imanla yaşayan bir Cumhurbaşkanımız var.

Bu itibarla, özetlemek gerekirse…

"Ağustos ayı tarih boyunca Zafer ayı olarak adlandırılmış bir aydır. .."

Türkiye içinde, İslam dünyasın için de hep uğur getirmiştir..

Nitekim 26 Ağustos’ta Cumhurbaşkanımız, hatta MHP lideri dahil olmak üzere Türkiye’nin 81 ilinden insan seli, Malazgirt'e akın etti…

Büyük bir coşkuyla Sultan Alparslan’ın 947. Zafer yılını kutladı.

Bize göre o günkü o zafer Anadolu’yu Asya’ya bağlayan, hatta Avrupa’ya doğru yürüten bir İslam hareketiydi...

O İslam hareketi üzerine ordular oldukça güçlendiler.

Milli uyanış, milli diriliş, Asya’dan Anadolu’ya, hatta Avrupa kıyılarına kadar oldukça uzadı…

Uzadıkça uzadı ve geniş bir coğrafyaya yayıldı.

Sahabelerin Hz. Ömer döneminde yaptıkları gibi Sultan Alparslan’ın orduları da Roma İmparatorluğu karşısında, aynı o tarzda İslamiyet’i yeryüzüne oldukça yaydılar.

Ki Nurettin-i Zengi'liler, Selahaddin-i Eyyubi’ler gibi Kuds-i Şerif’i emperyalist ve haçlıların elinden alan o Selçuklu’nun misyon hareketini, kıyamete dek ne kadar meth-u senasını etsek de azdır.

Fazlasıyla da yapsak yerindedir.

Elbette ki o zafer, 30 Ağustos 1922'deki elde edilen zaferle aynı manayı, aynı değeri ve aynı ruhu taşımaktadır…

Çünkü inanan bir millet vardı.

Malazgirt Meydan Muharebesinin ruhu bin sene sonra dahi olsa Anadolu’nun bünyesine yerleşmiş ve kök salmıştır….

Ümmetin ruhi ve kalbi derinliklerine inmiş, nüfuz etmiştir…

Millet aynı o anlayışla haçlıları tıpkı Romen Diyojen’in ordularını mağlup ettiği gibi; yendiler ve denize döktüler.

Neydi o ruh?

O ruh, cihad ruhuydu.

Zaten İslam’ın zirvesinde yürüyen ruh, cihad ruhu olmalıdır.

Cihad ruhu olmadığı müddetçe, hiçbir zaman kimse kavmiyetçilik ve ırkçılık taassubuyla “Ben zafer kazandım, şunu yaptım, bunu yaptım” diyemez..

Diyen olsa da, tamamıyla laf-ı güzaftan ibaret olur...

Milli mücadeledeki ruh, 30 Ağustos 1922’deki ruh aynı Malazgirt Meydan Muharebesindeki ruhun uzantısıdır.

Ama bir fark var.

Bu farkı çok derinden incelemek, irdelemek lazım…

Üzerinde objektif gözle durmak lazım…

İnanç ve tarihi değerleri göz önünde tutarak, bakmak lazım…

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

26 Ağustos 1071’de Sultan Alparslan, Malazgirt meydan Muharebesi öncesi, hutbe okuyor.

Hutbeden sonra bir talimat yazıyor…

Ve diyor ki...

“Bugün savaşa giriyoruz. Savaşa giren her bir asker abdest alacak, 2 rekât sünnet namazı kılacak. Ondan sonra, savaşa girecek...”

İşte bu misyonla talimat veren bir devlet büyüğünün, ne kadar imanlı bir devlet adamı olduğunu ortaya koyuyor…

Ki, herkesçe malumdur, kimse de inkâr edemez.

O ruhla Bizans ordusu yenilgiye uğratıldı.

O ruh, zaferden sonra, nice zaferler elde ederek yayıldı.

Asya ve Avrupa sathına yayıldı…

İslam bayrakları dalgalandı.

Elbette ki bu bayrakları taşıyan İslam ordularıydı…

Selçukluydu…

Sonra Osmanlı geldi.

Ama ne var ki 1922’deki Milli Mücadele ruhu, aynı başarıyı elde ederken 1923’te her nedense tam tersine coğrafyamıza topraklar eklenmesi gerekirken, Lozan Antlaşmasına oturan o dönemin devlet büyükleri, İngilizlerin baş murahhası Lord Curzon’un tüm istek ve arzularını kabul ederek, 1922’deki ruha ne yazık ki sahip çıkmadılar.

O büyük Anadolu zaferini heba ettiler..

Sahada kazanılanı, masada kaybettiler…

Hele hele 1924’te Hilafet-i İslamiye’nin yıkılışı…

1925’teki yanlış uygulamaları kabullenmeyen birçok ulema kesiminin asılması, kesilmesi ve sürgün edilmesi…

CHP’nin anlayışı; hep İslam’a karşı faaliyet gösterdi…

Gerek Malazgirt Meydan Muharebesindeki o zafer anlayışıyla,

Gerekse 1922’deki Büyük Taarruz ve Büyük Zaferin ruhuyla hep ters düştü…

Bırakın İslam’ın yayılmasını, bilakis değerleri kökten kestiler...

O zafer ruhunun yayılması; Lozan'daki anlaşmayla engellendi..

Duvar örüldü…

Lozan’da atılan imza, Türkiye’yi ufacık bir coğrafyaya, sınırlı bir toprağa, mahkum etti…

İşte gerek 26 Ağustos 1071’deki zafer olsun, gerek 30 Ağustos 1922’deki Anadolu mücahitlerinin zaferi olsun…

1923’ten sonra o ruh bir türlü milletin içine yayılmadı.

Sadece bayramdan bayrama…

Şekli olarak, o tarihi hatırlatmak üzere sembolik bir zafer bayramı şeklinde kutluyoruz.

Allah demiş kulum doğru söyle, bu durum hiç de insanlarımızın hoşuna gitmiyor.

Ama resmi dil, siyasi anlayış hep bildiğini okumaktadır...

Şekli olarak Anıtkabir’i ziyaret etmek...

Akşamları resepsiyon düzenlemek...

Kokteyller vermek..

O günleri hatırlamak bize göre o ecdadın ruhunu incitmekten başka bir şey değildir…

***

Sevgili okurlar...

Allah nasip ederse Pazartesi günü itibariyle Türkiye’nin içine düşmüş olduğu ekonomiksel sıkıntıların temel nedenlerini inceleyerek, başta siz değerli okurlarımız olmak üzere kamuoyuna tüm gerçekleri kaleme alarak paylaşmaya çalışacağım…

Yani Türkiye’de son 16 yıl içerisindeki olup bitenleri dile getirmeye çalışacağız…

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar…

 


Bu Makale 2101 kere okunmuştur.