57 YIL ÖNCEKİ VE SONRAKİ TÜRKİYE’NİN GÖRÜNTÜSÜ!? (II)

 

Evet, sevgili okurlar.

Başkan Erdoğan’ın yeni Türkiye’si…

Yani 57 yıl önceki Türkiye ile 57 yıl sonraki Türkiye’nin çehresine bakar isek..

Bugün, ter-ü taze ve berrak…

Her gün biraz daha parlayan, dünyayı ışıklandıran bir Türkiye söz konusu!..

Tahran'daki, Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesinden sonra Erdoğan’ın çok kısa bir süreç içerisinde Rusya’nın Soçi kentine gidip mevkidaşı Putin ile İdlib hakkında yaptığı görüşme ve sağlanan mutabakat takdire şayandır..

Hele ki, altına imza atılan "mutabakatın içeriği" tüm dünyaya parmak ısırtmıştır..

Adeta dünyaya bir ders vermiştir...

Amerika ve NATO ittifak ortaklığına rağmen…

Erdoğan’ın Soçi’de Putin ile yapmış olduğu görüşme ve İdlib’de kesin olarak "ateşkes kararının" alınması, her iki tarafça atılan imzalar, gerek NATO için, gerek Amerika için ve gerek tüm dünya için bir ders-i ibret teşkil etmektedir..

Lozan anlaşması gibi, Erdoğan olayları tersyüz etmiyor…

Bilakis, toplumu olayların gerçek yüzüyle buluşturuyor…

“İşte çalışma stilimiz bu.. Zafer üstüne zaferleri de bu ilkelerimizle alıyoruz" diyerek, NATO’yu da Amerika’yı da hatta BM’yi de, dünya kamuoyunda "rezil-ü rusva" etmiştir..

Atıl hale getirmiştir…

Onların "hayallerini" kursaklarında bırakmıştır…

Ki daha da bırakaçaktır…

***

Bakınız dün Gaziler Günüydü..

Erdoğan'ın Beştepe Millet Kültür ve Kongresinde günün önemine binaen düzenlenen törendeki konuşmasının muhtevası; apayrı bir meziyet içermekteydi..

Konuşmasıyla, Türkiye’mize ve tüm insanlığa yeni bir tarih okuma sayfasını açtı…

Türkiye’nin ekonomiksel olarak Amerika’nın, İsrail’in, diğer dış mihrakların, hatta içimizdeki bazı unsurların ve faiz lobilerinin ablukası altına alınması, komplo teorilerinin üretilmesine rağmen; "dimdik ayaktadır" dedi..

Erdoğan bir kez daha halkı "provokasyonlara" karşı uyardı..

Ve hedefler noktasında da; ümitlendirdi.

Özellikle, "Ekonomiksel sıkıntının olmadığını" söyledi...

Bakınız, Başkan Erdoğan'ın ağzından çıkan o sözcükler…

“Kriz, mıriz filan sakın ha bunlara aldırmayın, bunların hepsi manipülasyondur, bizde kriz filan yok, evvelallah güçlenerek geleceğe yürüyoruz, daha da güçleneceğiz…”

İşte resmi bir ağızdan, böylesine halka verilen güven ve yarınlara dair ümitler, moralman da olsa halkı çok ümitlendirmiştir, çalışma azmini daha bir artırmıştır.

Evet, gerçekten her ne kadar doların kurşun gibi kur farkı halen risk teşkil ediyorsa…

Halk arasında ticari ve ekonomiksel sıkıntılara neden olmuşsa da; Erdoğan dünkü konuşmasında "tehlikenin" geçtiğini müjdeledi..

Türkiye gerçek rotasına girmiştir..

Güven, istikrar, huzur ve ekonomiksel gelişme; "daha bir güçlü" şekilde, ikmal edilecek?

Yeni bir Türkiye…

Yeni bir ekonomi…

Ve yeniden bir huzur ve refah sözünün teminatı….

Elbette ki, tüm bunlar yeni bir Türkiye için olmazsa olmazdır.

Herkes kendi çapında çalışma alanlarını geniş tutarak, hayat akışı içerisinde günlük çalışma hızını artırarak yeni bir Türkiye’nin yaşam biçimlendirilmesine katkı sunması gerekiyor..

Elbirliği şart.

Hiç kuşkusuz ki bunların hepsi güzel ve hoş, yarınlar için atılması gereken adımlardır…

Zaten bir devlet büyüğüne de; "böylesi" bir duruş ve toplumsal birlikteliği oluşturmak yakışır.

Ancak şu hakikatı da gözardı edemeyiz..

Bu millet aç kalabilir, susuz, ekmeksiz de kalabilir.

Ama inanç ve iman paralelinde İslam kültürünü alamayan bir gençliğin varlığını hiçbir zaman içine sindiremez…

Kabullenemez..

Onsuz olamaz...

Nitekim Başkan Erdoğan, "Tek tipçi, yasakçı, öğrencinin tekamülü yerine formatlanmasını esas alan eski eğitim öğretim mantalitesini bir daha geri gelmemek üzere rafa kaldırdık" dedi.

Erdoğan’ın her hususta yaptığı bu tür konuşmalar milletimize yeni ümitler dağıtmaktadır.

Evet, 2018-2019 eğitim öğretim yılına çok önem vererek, yeni bir eğitim sistemini getireceğine dair vaatte bulundu..

Ki Erdoğan şöyle dedi..

“Türkiye’nin geleceği aydınlık bir gelecektir.

Artık tek tipçi ve yasakçı zihniyet, milli eğitim camiasında olmayacaktır…”

Bu beyan, satır arası geniş bir "muhtevaya" sahiptir..

Yarınlara geniş bir perspektifte bakan bir devlet adamı "anlayışını" ortaya koymaktadır..

Bu milletin gençlerini artık bayatlamış, Seküler, CHP’nin Kemalist anlayışından uzak tutmak gerektiğini ifade ediyor..

Ter-û taze, imanlı bir gençliğin yetişeceğini işaret etmektedir..

Böylece, Erdoğan bir kez daha halkın teveccühüne mazhar olmuştur..

Duasını almaktadır…

Bu millet, bu ülke, 24 saat elini, avucunu göklere açarak, böyle bir devlet büyüğüne her daim dua etmektedir..

Çünkü, şu hakikatın idrakine varmıştır…

Kemalist, Seküler bir anlayışla, zorba, yasakçı, tek tip karma bir eğitimle bu milletin gençliği bir yere varamaz…

Bundan sonra da varamayacak…

96 yıldır, "bir arpa boyu" kadar ilerleme kaydedilmiş değil..

Bilakis, sürekli kaybeden, yıkımla, terörle, şiddetle, benliğini yitiren bir gençlikle; "boğuşmuştur?"..

Onun için, "eski tas eski hamam" demiyor..

"Böyle gelmiş, böyle gidecek" prangasını üzerinden atıyor…

Yeni Türkiye, imanlı ve inançlı bir nesil!...

Ümit varız.

***

Bu itibarla Bediüzzaman’ın bu güzel vecizelerini dile getirmemek mümkün değil.

“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. 

Aklın nuru, fünun-u medeniyedir.

İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder.

O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder.

İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüd eder.”

O büyük Üstadın bu sözü, bize göre Milli Eğitim Bakanlığın en üst köşesine altın harflerle yazılması gerekir…

Tüm okulların, sınıfların baş köşesinde; "levhaları" asılmalıdır..

Göreceğiz ki, o eski günler geride kalacak..

Ne uyuşturucuya bulaşmış gençler..

Ne okul çevresinde cirit atan torbacı uyuşturucu satıcıları..

Ne şiddet,

Ne terör..

Ne fuhuş ve ahlaki, erozyon…

Zerre-i miskal; toplumda ve gençlikte yaşanmaz hale gelir…

Tabi ki, bu da Milli Eğitim Bakanına ve devletin gerçek çalışma azmine bağlıdır.

* * *

Hep deriz..

Eğitim de, öğretim de, yalnız kağıt üzerindeki diplomadan ibaret değildir..

Biz "Diplomalı kara cahillerin yetiştirilmesini" istemiyoruz…

Biz "İlim ve irfan ile donatılmış terû taze bir gençliğin varlığını" istiyoruz...

Nitekim İstiklal Marşımızın banisi merhum Mehmet Akif Ersoy ne diyor; “Ey millet uyan!..”

Bakınız, o şiirinde nasılda bizleri uyarıyor ve hakikatleri satırlarına nakşediyor…

***

Eyvah! Bu zilletlere sensin yine illet...

Ey derd-i cehalet, sana düşmekte bu millet,

Bir hale getirdin ki, ne din kaldı, ne namus!

Ey sine-i islam'a çöken kapkara kâbus,

Ey hasm-ı hakiki (derçek) , seni öldürmeli evvel:

Sensin bize düşmanları üstün çıkartan el!

Ey millet uyan! Cehline kurban gidiyorsun!

İslam'ı da batsın, diye tutmuş ye diyorsun!

Allah’tan utan! Bari bırak dini elinden...

Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen!

Lakin ne demek bizleri Allah ile iskat (susturmak) ?

Allah’tan utanmak da olur, ilim ile... Heyhat!”

***

Hele hele Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “Barla Hayatı’ndaki” İslam âlemine uyarı seslenişi bize ibret vermez mi?

Bakınız, Bediüzzaman şöyle diyor;

Ey âlem-i İslâm!..

Uyan, Kur’ân’a sarıl, İslâmiyete maddî ve mânevî bütün varlığınla müteveccih ol!

Ve Ey Kur’ân’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde nâşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı!

Kur’ân’a yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu’cize-i mânevîsi olan Nur Risalelerini mütalâa etmeye çalış.

Lisanın, Kur’ân’ın âyetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlâkın da onun mânâsını neşretsin; lisan-ı hâlinle de Kur’ân’ı oku.

O zaman sen, dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.”

En derin saygı ve sevgilerimle…