BU RUH HİÇ SÖNMEYECEK!

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan diyor ki;

“15 Temmuz ruhu hiç sönmeyecek, şehitler kalbimizde, gaziler bağrımızda...”

15 Temmuz’daki hain darbe teşebbüsünün bastırılması, Erdoğan’ın iman ve inanç kuvvetinin bir sonucudur.

"15 Temmuz Destanı" başlığıyla gazeteler için kaleme aldığı yazıda;

“FETÖ’cü hainlerin kanlı darbe girişimlerine karşı milletin tarihte eşine az rastlanır büyük bir zafer elde ettiğini söyledi.

Bu millet o gece gerçekten genci, yaşlısı, kadını, erkeğiyle büyük bir direnişe imza attı.

Türkiye 15 Temmuz direnişiyle sadece darbeyi püskürtmedi, aynı zamanda tüm dünyada demokrasinin şeref ve haysiyetini de kurtardı.”

Gerçekten Başkan Erdoğan’ın bu güzel vecizeleri, altın harflerle yazılıp tarihe geçmesi gerekir.. Ki geçecektir de…

Çünkü çok anlamlı manalar taşımaktadır.

Türkiye’nin, hatta İslam dünyasının parlak nurlu geleceğinin de müjdeleyici ifadeleridir.

Erdoğan, Cuma günü Hacı Bayram-ı Veli’de "Kabine" üyeleriyle beraber Cuma namazını kıldı.

Dua etti…

Ve ardından, 1920'deki tarihi o ilk Meclis binasına gitti.

Kabine üyeleri..

Partililer…

Bir kez daha, o tarihi anı yaşattı…

Erdoğan kürsüye çıkıp konuştu..

Duygulandı..

Ve yerli yerinde Kur’an-ı Kerim’in 2. suresi olan “Bakara” suresinin 1. ayetinden 4. ayetine kadar; okudu…

Mesajlarını da bu minvalde verdi..

Sayın Başkan Erdoğan'ı tebrik ediyoruz, kutluyoruz…

Ve Allah razı olsun diyoruz.

Başkan Erdoğan’ın bu tavır ve hareketlerinin ne kadar İslam’a uygun ve milli iradeye sahip olduğunun bir simgesidir…

Bir alametifarikadır.

Türkiye için ve tüm İslam dünyası için;  bir umuttur..

Kurtarıcı bir kahramandır…

Çünkü bugüne kadar gelip-giden hiç bir devlet büyüğü; "onun" gibi; milli iradeyi sahiplenmemiştir..

Kültürüne..

İnancına..

Medeniyetine..

Ve değerlerine, sahip çıkmamıştır…

Erdoğan, dıştaki emperyalist güçlere karşı her daim iman gücüyle meydan okumuştur..

İçimizdeki satılmış, hain münafıkları da artık; derdest etmiştir…

Eskiye dayalı inkârcılığa, asimilasyona, destpotizme geçit vermiyor…

Şamar üzerine şamar vuruyor..

Yüzyıldan beri bu memleketi sözde milli irade ismi altında yönetenlerin, tüm memleket meselelerini tersyüz ederek, altını üstüne getiren nice satılmış hain ve münafıkların tahtlarını; "darmadağın" etti…

Bu bir çağ atlamadır.

Bu yeni bir doğuştur.

Bu yüzyılın kirli, paslı havasının tar-ü mar edilmesidir…

Bir devrin kapanışıdır…

Gerçekten her şey orta yerde…

Çünkü yüzyıla yakın Türkiye rejim ve sistem olarak küfürle, inkârcılıkla, İslam’ı “irtica, gericilik” ile aşağılayan kirli emelli, paslı kalpler tarafından, idare edilmek istendi…

Ne yazık ki bunlar, devletin kritik köşelerine kadar sızdırılmış, yerleştirilmiş, yasallaştırılmış, siyasetinden tutun da, bürokrasisine kadar, medyasına kadar ve daha neler neler; hepsi birer tehakküm olarak, hükümrandı…

Her şey emperyalist batı dünyasının adına yapılıyordu.

Derin odaklardaki locaların, emperyalist, rantiyeci locaların direktif ve talimatlarıyla yapılar oluşturuluyordu..

Karşı çıkanları da; "sinsi argümanlar" kullanılarak, saf dışı ediyorlardı..

Darbelerle, post modern Batı Çalışma Grubu, 28 Şubat gibi…

Daha ileriye gidersek 27 Mayıs’tan tutun da, 15 Temmuz’a kadar…

Çok kirli emelli oluşumlar ikmale getiriyorlardı..

Millete rağmen, milleti idare etme adına..

Çünkü, bu milleti hazmedemiyorlardı.

Birilerinin lüks yaşam tarzlarını daha da berraklaştırmak, üstün seviyeye getirmek, mezalim odaklarını daha da güçlendirmek için, adeta koyun postuna bürünmüş nice saldırgan çakallar, kurtlar ve tilkiler faaliyet içerisindeydi.

Devleti maddeten ve hükmen adeta işgal etmiştilerdi.

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Hilafet-i İslamiye’nin yıkılışıyla İslam dünyasını dağıtan, inkârcı bir küfür hegemonyasının milli iradeyi galebe çalması, rasgele bir olay değildir.

Tümüyle içimizdeki münafık Siyonistlerin tıpkı FETÖ gibi, Adnan Oktar ve daha geriye gidersek, “Ulusalcı, Kemalist, Atatürkçü” geçinen CHP anlayışıyla birlikte HDP/PKK gibi anlayışlarla birleşerek ülkemizi kan gölü haline getirmeye çalışan şer yapılar…

Ama Allah fırsat verdi, dönüp dolaştı, kendi başlarına çorap ördüler ve tuzağa düştüler.

Şu 15 Temmuz var ya;

İlla ki yalnız ve yalnız FETÖ’nün kirli iradesine münhasır kılmak bize göre yanlıştır.

Bu iş ABD’nin CIA’ine bağlıdır, İsrail’in Mossad’ına ve Rusya’nın KGB’sine bağlı olan kirli bir ittifak olmakla beraber, İngiltere, Fransa, Belçika, ABD ve Almanya dâhil…

Uydurulan bu tezgâh rasgele bir tezgâh değildir.

İşte bu tezgah, devlet büyüğü olan Başkan Recep Tayyip Erdoğan sayesinde kökünden kazıldı, lanetlendi.

Tar-ü mar edildi...

Dün akşam ikinci yıl dönümünde o gece anıldı.

Ve Türkiye’nin geleceğini müjdeledi.

***

Evet, Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;

“İman hem nurdur, hem kuvvettir.”

Tıpkı bugün devleti yöneten ve milli iradeyi temsil eden Başkan Erdoğan, aynı o iman gücünü ruhi derinliklerinde taşımaktadır…

Mükemmel bir insan olarak devletimizin de başındadır.

Gönül tevazühüyle milletçe 15 Temmuz’daki yaptıkları fedakârlıklarla ülkeyi alçak darbecilerin elinden kurtardı..

Millet göğüsünü siper etti, şehit oldu, gazi oldu.

Bu destanı hayrıkış ve sahiplenme; çağdaş medeni dünyaya bir ders-i ibret oldu

Ve inşallah bu hamle, dünya çapında gerçek bir aydınlık olacaktır.

Nurdur.

Her gün biraz daha parlıyor ve bize müjdeliyor.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Şunu da burada sizlerle paylaşmadan geçmek istemiyoruz.

Başkan Erdoğan, birinci mecliste yaptığı konuşmada milli mücadele kahramanlarının Türkiye’ye kazandırdıkları cihad mücadelesine dair, Akif’in şu dörtlüklerini okudu.

“Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli

Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli

Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.”

Cumhurbaşkanı bu dörtlüğü okurken, ben de izledim.

İnanıyorum ki benim gibi inanan herkes, bu dizelerin okunuşu esnasında tüyleri diken diken olmuştur.

Bu dua, Akif’in kalbinden çıkmış bir duadır.

Erdoğan’ın; “Allah’tan tıpkı Akif gibi "bir daha İstiklal Marşı yazdırmamasını istemiştik, bundan sonra inşallah sadece zafer marşları yazacağız” demesi, çok önemlidir.

Ama “Görünen köy kılavuz istemez” misali…

Diyoruz ki cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1925’ten 1950’lere kadar geçen süreç, Türkiye için ve İslam dünyası için bir fetret devri oldu.

Türkiye’den kovulup, denize dökülen gavur.

Ama arkasında bıraktığı münafık ruhlu, ajan tinetli darbecilerin o gavurun adına mabedlerimize elleri değdi.

Mabedler ortadan kaldırıldı.

Ezanlar da susturuldu.

Türkçe’ye çevrildi.

Ama 1950’de yeni bir ruhla Türkiye direnişe geçti ve bir bir onları yeniden hayata geçirdi.

Başta ezanın Arapçadan Türkçe’ye çevrilmesi olmak üzere…

İmam Hatiplerin kapatılması, askeri kışlaya çevrilen camiler, kadının iffet ve namusunu temsil eden örtüler hep yeniden, yavaş yavaş aslına ve asaletine dönüştürüldü.

***

İnanın, sevgili okurlar.

15 Temmuz şerefsizliği, o önceki mabedlerimize değdirilen namahrem ellerin artık sonuncusudur ve sonudur.

Başaramadılar, başaramayacaklar ve artık Türkiye yeni bir Türkiyedir.

İmanlı bir Türkiyedir…

Ezanın şahadetleriyle, Kur’anın ayetleriyle yeniden bir Türkiye, yeniden bir demokrasi.

Ama İslam adına demokrasi.

Liberal demokrasi değil.

İnanın, demokrasi kelimesini ağzıma aldığımda gerçek manasını taşıyamadığı için, Türkiye’de uygulanmakta olan manasız bir demokrasi olduğu için, telaffuzunda çok zorluk çekiyorum.

Milli iradeyi temsil eden ve sahip çıkan, Kur’ana inanan ve Kur’anı göğsünde taşıyan bir devlet başkanımız vardır.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan vardır.

Allah’a güveniyoruz.

Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolundan şaşırmasın diyoruz.

Ve Başkanımıza güveniyoruz.

Sohbetimize son verirken, sizi En’am suresinin 153. ayetine götürmek istiyoruz.

Ayetin meali aynen şöyledir;

“İşte benim dosdoğru yolum (İslam) budur, bu yola uyunuz. Sakın sizi Allah'ın yolundan ayrı düşürecek yollara girmeyiniz! İşte (Allah), kötülüklerden sakınasınız diye size bu direktifi verdi.”

Ayetin orijinal metninin başı şöyledir;

“Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebi-ûhu”

En derin saygı ve sevgilerimle.